Leyla

Şakalaşma bitince, Mahir'in kahve tepsisine vurarak söylediği türküye, Ahmet'ten bir dörtlük geldi. Orçun da bir mani söyledi. Işıl, Akif, ben, derken hepimiz birer mani söyleyerek atıştık, birbirimizle. Her maninin karşılığı bir mani vardı ve uzayıp gitti, bir süre...

Manilere kimse mani olmasın ki yok olup gitmesinler. Şiir çekirdekleridir o dörtlükler. Halkın, söylemek isteyip de söyleyemediklerini ifade tarzıdır, ne sıkar ne usandırırlar. Sözün özü, şiirin halka bakan gözüdürler. Sözün letafeti, duygunun inceliği, hâlin niceliği, Türkün zarafeti, türkünün tohumudurlar.

Atışma bitince, etraf sessizliğe büründü. İnsan, yazdıklarını mutlaka birileriyle paylaşmak istiyor. Yazılanlardan başkaları haberdar olmayacaksa, yazmanın anlamı kalmaz, sadece düşünülür, kaydedilme yoluna gidilmezdi. Şimdi tam sırasıydı ve ben gece düşündüklerimi onlarla paylaşmak için can atıyordum. Acaba beğenecekler mi katılacaklar mı yoksa itiraz mı edecekler? Nasıl bir tepki vereceklerini merak ediyordum.

_ 'Arkadaşlar, dün gece yazdıklarımı size okumak istiyorum. Bakalım beğenecek, düşüncelerime katılacak mısınız? Yoksa itiraz mı edeceksiniz? Çünkü aramızda her görüşte insan var.' dedim. Define:

_ 'Viraneciler, örnek insanlar olmak zorundadır ve bugüne kadar burada, kimse kimseyi dinlememe saygısızlığı içinde olmamıştır. Katılırız ya da katılmayız, her türlü görüş ve düşünceye açığız. Oku bakalım!' dedi.

_ 'Gece geç saatlerde kimseyi arayamaz ya insan. Can sıkıntısından ölecek raddeye gelse de kimseyle iletişim kuramaz ya... Herkes istirahata çekilmiştir, arkadaşlarımızın hemen hemen tamamı uykudadır. O saatlerde can sıkıntısından kahrolurdum ben! Avunmak için ne yapacağımı şaşırırdım.

Düşünmeye ve yazmaya başladığımdan beri geceler en sakin, en rahat olduğum saatler oldu. Bende artık hep aynı, geceleri yaşamak, yaz kış... Çölde Leyla'nın gecenin serinliğini beklediği gibi o en sakin, en güzel saatleri bekliyorum, "Ya Leyl, Ya leyl!' diye, gün boyu.

Derken, güneş yavaş yavaş uzaklaşıyor, beni bana bırakıp. El ayak çekiliyor. Kendimsi mutluluğumun başladığı zamanlar yaklaşıyor.

Belki de kendimden kaçış... Belki nefsimden... Tüm isteklerden... Dervişçe... Ölmeden ölmek gibi... Beklentilerin hücumuna uğrayıp, istekler tarafından boğulmaya başladığım zamanlar hayat çekilmez oluyor. Nefis, olanca kuvvetiyle bastırmaya başladığında, kabuğuna çekilmek, dış dünyayı bitirmek istiyorum. Ağzımın içinde eriyip, yok olmak gibi... Büyüdükçe büyüyüp bir çift dev kesilirken gözlerim, hayatı locadan seyretmek için dışa atıyorum, kendimi.

Önce 'İki odalı bir ev...' der insan. Sonra bir kat, bir yat... İstekler sonsuzdur, tatmin edilemez. En iyisi; istekleri gerçekleştirme yolları arayarak hayatı çekilmez hale getirmek ya da ağır yükler veya risk altına girmek yerine, istekleri en aza indirmeye çalışmak; nefsin istekleri için gece gündüz çalışıp, didinmek yerine, hayatı olduğu gibi bulduğumuz yerde, olabildiğince, tadını alarak, hissederek, zamanın ve anın güzelliklerinin farkına vararak yaşamak...

Allah Sevgini, Allah Aşkını isterken, gereken merdiven sevgileri bulup, adım adım çıkarak sarpa vurmak... Dünyevi sevgiler ve mecâzi aşklar, rampayı dönmeye mahkum olsalar ve asla dünyamın sınırlarını aşamasalar da belli bir yüksekliğe çıkmam için muhtaç olduğum duygular...

Aşkım, yeni yeni dünya sınırını aşıyor. Gökyüzüne doğru bakıyorum. Epeyce yol almışım duygu yolculuğumda ama henüz atmosferi bile geçememişim.

Altmış dört yaşında bir hanımla tanıştım. Bana Allah'ı anlattı, dilinin döndüğünce. Nereden geldiğini bilemediğim bir sevgi geldi içime. Öyle akıllı uslu değil, deli deli bir sevda!.. Onu gördüğümde, bir mübarek zatı görür gibi olurdum. Fakat öyle sıradan ve yeryüzünde rastlanabilecek türden değil. Şöyle nesli tükenenlerden, bulunmazlardan, sanki öte âlemden geri gelmişlerden... Onu nasıl ve ne kadar sevmekte olduğumu düşündüğümde, şirk yapıyor olmaktan korkardım!..

Onun bulunduğu arkadaş toplantılarına gittiğimde, sevgilisini görmüş sırılsıklam âşık bir genç kız gibi dizlerimin bağı çözülürdü! Elim ayağım tir tir titreyerek yaklaşırdım yanına. Elini uzatmadan önce nefes almam için oturttururdu. Bir salon dolusu bayanın bakışları altında, bir süre sakinleştikten sonra elini öperdim, en mukaddes bir kişiye dokunurcasına... Bir elektrik akımı geçerdi elinden, ta dirseğimden çıkardı ucu!.. Anlatılmaz!..

'Allah!..' derdi... Fakat o zamana kadar duyduklarımdan bambaşka bir coşku ve duyguyla... Allah aşığıydı. Ben, Allah'ı sevmeyi, onu ve tüm Allah'ı sevenleri seve seve öğrendim.

İşte ancak Allah aşkıyla sevilenlerin, Allah'ı sevenlerin, hele hele Allah ve Resulünün aşkı, atmosferi değil, Kâinatı deler, İlliyyın'a ulaşır, anında!..

Kocaman bir şair yüreğini, ancak böyle sevgiler doyurabilir. Aksi halde o açlık, yer, kemirir, bitirir insanın içini!..

Her insanda, Allah tarafından bahşedilen cevheri ortaya çıkarmak için insanın insana ihtiyacı olduğunu, o hanımı tanıyınca anladım. Özün varlığından şüphem olmadığı için daha önceden hiç tanımadığım bir Allah aşığına hayran oldum. Allah'ı bilmeye çalışırken, bunu hızlandıracak kişiye dört elle sarıldım. Farkında olmadan kalbimin dört odasını ona tahsis ettim. Adeta âşık oldum.

Allah'ı seveni sevmek... Allah için sevmek!.. Yaratılan kulları, hayvanıyla, bitkisiyle, dağıyla, taşıyla, kumuyla toprağıyla tüm yaratılanları sevmek ve nimete saygı duyarcasına hissetmek o duyguyu, toprağa basarken bile... Allah tarafından yaratıldığını düşünerek saymak ve sevmek...

Mecnun'un aşkı, görünürde Leyla'ya, fakat aslında Mevla'ya... Leyla ona sunulduğunda, yüzüne bile bakmamıştı ve hâlâ 'Leyla!' diye feryat etmekteydi. Aradığı; zahirde bir kul, aslında Allah'tı. Peygamberimizi de onun için severiz, birbirimizi de, eşyayı da, evrende ne varsa, tümünü... İçine evrenin sığdığı bir yüreğin görkemini hayal edin! Bir de Yüce Allah'ın aşkının!.. İşte bu yürek, ancak o zaman doyar. Yoksa her sevgi tatsız, her yemek yavan, her zevk eksik... Her şey Onunla tamam... Her sevgi Onunla değerli... Huzur ve mutluluk Onunla tam... Yunus'un sevgisi sadece Allah sevgisi gibi görünüyor. İçini açıp baktığımızda, Yaratan ve tüm yaratılanlar beraber...

'Yaratılanı çok sevdim,
.Yaratan'dan ötürü.' diyor.

'Birkaç adım ileri,
.Üç-beş adım içeri...
.On sekiz bin âlemi gördüm,
.Bir dağ içinde!' diyor.

On sekiz bin âlemi gösteren, sevdirmiş de üstelik. Gözler casus, beyin seçici, yürek sevici... İşte gerçek insan, işte gerçek insanın içi!

Arapçada ?yetmiş' sayısı, aslında sayısal değerde yetmiş değil, sadece çokluk ifadesidir. ?On sekiz bin' de sözün gelişi... Belki kaç on sekiz bin kere on sekiz bin âlem var iç içe!

'Bin kere dedim, anlamadın mı?' deriz ya... Öyle... Sonsuz kere sonsuz âlem var. Âlem, âlem içinde... Akıl yetmez. Aklımızı kısmış. Yoksa çıldırırdık. Trafoyu yakardık.

Beynimizin, kullanım dışı kısmı da boşuna yaratılmamıştır. Sanırım ölen yakınlarımız, şu anda o kısmın epey bir bölümüyle neler seyrediyor, hissediyordur!

Ayet-i Kerimede, evrenin an be an genişletildiğinden bahsedilmiş ve bilim adamları bunu saptamış. Yunus, kendi zamanında, evrenin yaratılmış sabit bir büyüklükte kaldığı kanaatine kapılmış olabilir. Oysa Allah, her an bir şen'dedir. Her an yaratmakta, döndürmekte ve öldürmektedir. Evren döne döne, yana yana Aden adı verilen boşluğa doğru giderken, binlerce yıldız ve gök cisimleri kara delikte yiterken, gökler genişletilip büyütülmektedir. Yıldızlar yıldızlara gebe, evrene yeni bebeler gelmektedir.

İnsanlar; yasak, haram, günah, ayıp, örf, adet gibi sözcüklerden yapılan kafesler ya da kendileri tarafından örülen kozaların içinde hapsolunca hayal âleminin kapısını zorlayarak açma yoluna giderler. Özellikle şairler ve yazarlar bu konuda çok başarılı olurlar. Yıllar önce uzaklara gideni yakınlarına getiriverir ya da olmayanı dahi oluşturarak, onlarla hayal dünyasında, düşledikleri güzellikler arasında dolaşır, kimsenin olamayacağı kadar mutlu olmayı başarabilirler.

Öyle bir sevgili oluştururlar ve öyle bir hâkim olurlar ki ona, onlar ne isterse, o onu yapar, ne demesini isterse, o onu der. Bu böyle uzayıp gider... Mutluluk, gerçek ya da sanal olarak onu yakalamayı başarabilenindir. Ben de bunu en iyi becerebilenlerden birisiyim. Kendimi nasıl kutlayacağımı bilemiyorum!'

***

BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ

01 Temmuz 2010 8-9 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar