Leyla ve Konuşan Taş
Denizin kıyısında, kayalıklarla çevrili ıssız bir kasaba vardı. Akşamları dalgalar, kıyıya tuz kokusu taşır, geceleri ay, evlerin damlarına gümüş gibi ışık dökerdi. Bu kasabada Leyla adında bir kız yaşıyordu; gözlerinde hüzün, yüreğinde derin bir boşluk vardı.
Leyla, her akşam güneş batarken kayalıklara gider, dalgaların sesini dinler, kumda iz bırakırdı. Onu diğer çocuklardan ayıran bir şey vardı: Leyla, dünyayı yalnız kulaklarıyla değil, ruhuyla da hissederdi.
Bir gün, kasabanın balıkçıları, denizin çekildiğinden söz etmeye başladılar. Kıyı günlerce durgundu, tekneler kumda terk edilmişti. Leyla, bu sessizliğin ardında bir mesaj aradı. O gece dalgalar, sanki onu çağırır gibiydi.
Sabahın ilk ışığında, kasabanın dışındaki Sessiz Koy'a doğru yürüdü. Bu koya kimse gitmezdi; çünkü oradaki kayaların konuştuğuna inanılır, ama bu sesleri yalnızca kalbi temiz olanların işitebileceği söylenirdi.
Leyla, adım adım kıyının derinliklerine ilerledi. Dalgaların şırıltısı, bir ninninin ilk sözleri gibiydi. Derken, koyun tam ortasında, yüzeyi binlerce yılın izleriyle dolu bir kaya gördü. Kökleri denizin dibine iniyor, üstü gökyüzüne bakıyordu.
Ve bir ses duydu ne dalgadan, ne balıktan, ne de insandan gelen bir ses:
"Leyla, neden geldin, küçük ruh?"
Leyla etrafına baktı, kimse yoktu.
"Siz misiniz konuşan kaya?" Sesi titriyordu.
Kayadan, tuzlu bir esinti yayıldı. Derin bir ses geldi:
"Evet. Ben Hatırlayan Taş'ım. Her kuşakta bir, yüreğinde saf bir cesaret taşıyan bir kıza ses veririm. Şimdi o kız sensin, Leyla."
Leyla nefesini tuttu.
"Leyla, bana neden sesleniyorsunuz?"
"Kasabanız unutuluyor. Deniz geri çekiliyor. Çünkü siz geçmişinizi unuttunuz. Eğer insanlara hatıralarını geri getirmezsen, kıyı kumlara gömülecek, unutulacak."
Taş, yüzeyindeki girintilerden birinden parlayan bir kabuk çıkardı. Leyla'nın avucuna bıraktı.
"Bu kabuğu kasabanın kalbine bırak. Fakat onu suyla değil, hatıralarla ve sevgiyle canlandır."
Leyla, kabuğu dikkatle sakladı ve kasabasına döndü. Herkes umutsuzdu; deniz çekilmiş, gözler kıyıdan vazgeçmişti. Leyla, kimsenin önemsemediği o küçük kabuğu kasaba meydanına koydu.
Günlerce dalga gelmedi. Fakat Leyla her akşam kabuğun başına gidip fısıldadı:
"Sen anımsatacaksın."
"Deniz dönecek."
"Biz geçmişimizi unutmayacağız."
Bir akşam, sessizliğin içinden bir ışık yayıldı. Kabuk parıldadı, içinden binlerce anı fışkırdı — eski türküler, balıkçı hikayeleri, dedelerden kalma masallar. Ve tam o anda, uzaktan bir dalga sesi geldi. Deniz, yavaş yavaş kıyıya dönüyordu.
Kasabalılar şaşkınlıkla denize baktılar, sonra Leyla'ya. Leyla sadece gülümsedi. Çünkü biliyordu: mucize dışardan gelmemişti, içlerinden uyanmıştı.
O günden sonra kasabanın ortasında duran o kabuk, hâlâ parlarmış. Ay ışığı vurduğunda yüzeyi parıldar, bir melodi yayılırmış kasaba boyunca:
"Ruhuyla dinle... Geçmiş konuşur, gelecek cevap verir."
Ve Leyla, her gece o kabuğun yanında oturup, kalbinin sesini dinlermiş.
Turgay Kurtuluş