Mağdurum da Mağdurum

''Akşam sinemaya gidelim, çoktandır gitmek istiyordun sana bir güzellik yapacağım, filmi seçme özgürlüğünü sana bıraktım. Biletleri online alırsın, loca bölümünden olsun'' diye mesaj atan sevgilime sinir olsam da onunla zaman geçirmeyi seviyordum. Devrim'le bir yıla yakın bir süredir beraberdik. İlk tanıştığımızda bir oto galerisinin ortağı olduğunu söylemişti. Sonra işleri iyi gitmediği için ortaklıktan ayrıldı. Rent a car işine girdi orada da dikiş tutturamadı. Birkaç ay işsiz dolaştı bazen geçici işlere girdi. 32 yaşında olmasına rağmen sabit bir işi yoktu. Bazen anlayışsız, kaba bir adam oluyordu gerçi ben de kendimden başka kimseye itiraf etmesem de zaman zaman huysuz, gıcık ve de aksi biriydim.

''Devrim'ciğim loca bölümünde yer kalmamış, bir grup elit ve aristokrat insan sinema fantezisi yapma uğruna kiralamışlar, 21.00 seansına orta sıralardan bilet aldım.''
''Tamam, İzelcim iş çıkışı gelip seni alırım, sinema saatine kadar yemek yemek için güzel bir yer biliyorum.''
Çok şık ve lüks bir restoranda yemeklerimizi yedik ve hesabı istedik. Hesap geldiği zaman önüme uzatarak,
''Aşkım kartla ödesene sen'' dediğinde hiç beklemediğim bu davranışı karşısında, bir an ne diyeceğimi bilemeden kartımı uzatıp ödedim. Benim bildiğim yemeğe davet eden öderdi hesabı. Artık pek çok kadının ekonomik özgürlüğü var ve birçoğu erkeklerin aldığı maaştan daha fazla alabiliyor. Kadın erkek eşittir diye bağıran bir kadın olarak hesabı erkek öder anlayışı da desteklemediğim bir davranıştı. Ama bu emrivakiden hiç hoşlanmamıştım. Oradan çıkıp sinemaya gittik. Sinema girişinde bir çocuk gibi,
''Bana mısır alsana' deyiverdi Devrim. Zıkkımın kökünü ye film seyretmeye mi geldin mısır yemeye mi be adam diye içimden söylendim.
''Kola da istiyorum İzelcim.''
Bok iç. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip Devrim'in siparişlerini ve kendime bir su aldıktan sonra salona geçip oturduk. Filme konsantre olmaya çalıştıkça, Devrim'in bir atın saman yerken çıkardığı gibi katur kutur seslerine daha fazla tahammül edemedim.
''Yavaş ye şu mısırı, senin gürültünden konsantre olamıyorum.''
''Mısır bu başka nasıl yenir ki?'' deyip asitli içeceğini pipetinden höpürdeterek içtiği zaman gözünün üstüne yumruk atmamak için verdiğim mücadele namına kendimi takdir ettim.
''Höpürdetmeden iç şunu yahu.''
Film bittikten sonra, Devrim kahve içmek için beni evine çağırdı.
''Kahveleri sen yapacaksan gelirim bir de güzel bir masaj istiyorum hayatım. Sinemada yaptığın kabalığı affetmem için sana harika bir şans veriyorum.''
''O halde sabaha kadar bu şansımı değerlendirmek istiyorum aşkım.''
Devrim'le saatlerce tutkulu bir şekilde seviştik. Sabah beni işe bırakırken yolda tatil planları yaptık.
''İzelcim sen bugün internetten bak otellere, akşam bana uğra karar veririz.''
''Peki aşkım'' deyip dudaklarına hoşça kal öpücüğü kondurup arabadan indim. Gün içinde internetten birkaç otel bakıp beğendim. Akşam Devrim'e gitmek için işten çıktığımda siparişlerini bildiren mesajlarına başlamıştı.
''Aşkım eve gelirken sigara alır mısın, üşendim şimdi dışarı çıkmaya.'' İki günde bir sigara siparişi alan tekel çalışanı gibi hissetmeye başlamıştım kendimi. En pahalısını içmek zorunda mıydı bu zıkkımın, aylık sigara masrafı kuaför masrafıma yaklaşmıştı. Eve geldiğimde beni öpücüklerle karşılamış, en sevdiğim yemeği hazırlamıştı. İtiraf etmem gerekirse Devrim mutfak konusunda benden daha iyiydi. Yemeğimizi yedikten sonra internetten otellere bakıp birini seçtik ve kredi kartımla aldık. Benzin ve ekstra masrafları herhalde Devrim karşılar diye düşünüp, kafamda adil bir paylaşım yapmaya çalıştım. Devrim boynumu öperek beni baştan çıkarmaya başlamıştı.

''Daha dün akşam saatlerce seviştik doyumsuz şey kalk üstümden'' diyerek eve gitmek için hamle yaptıysam da Devrim'in baştan çıkarmalarına bedenim karşı koyamadı. Neredeyse her gün sevişmemize rağmen her sevişmemiz tutku doluydu.
''Kalk hadi tembel, beni eve bıraksana.''
''Dediğin gibi tembelim ben aşkım, sana bir taksi çağırayım.''
''Of Devrim ya kıçını kaldırıp da sen bıraksan.''
''Vallahi aşkım hiçbir yerimi kaldıracak hal bırakmadın bende, tüm enerjimi tükettin'' deyip taksi çağırdığında kendimi anlayışlı olmaya davet ettim. Her zaman olmasa da sabah işe bırakıp akşam da iş çıkışı beni alıyordu. Eve gidip duş alıp iyice rahatlamış bedenimi yatağa bırakıp güzel bir uyku çektim. Hafta sonu Devrim'e gittiğimde tatil hazırlıkları yapmaya başladık. Alışverişe çıkıp ihtiyacımız olan mayo, şort ve güneş kremlerini aldık.
''Arabamın kaskosu bitti, tatile çıkarken yenileyeyim, ben kart kullanmıyorum biliyorsun seninkine taksit yaptıralım sonra ben sana öderim.''
Bana tamam demekten başka cevap bırakmamıştı Devrim. Sonradan borç ödemek gibi bir alışkanlığı olmadığını biliyordum ama o an elim kolum bağlı olmanın çaresizliği içinde kıvrandım. Kredi kartım yanımda yok diyebilirdim ama az önce mayo alırken yanında kullanmıştım. O an bir kapkaççı tarafından çantamın çalınması için dua etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. Lanet olsun! İtinayla saçlarımı yolasım geldi. Kaderin böylesine yazıklar olsun. Bu sokaktan bir tane bile kapkaççı geçmez mi yahu! Allah'ım kredi kartımı kurtarırsam üç yetimi doyuracağım, kapıma gelen hiçbir dilenciyi geri çevirmeyeceğim, geçen ay kalbini kırdığım kapıcının karısı Melahat Hanım'dan özür dileyeceğim. Kendimi ana rahmine dönmek isteyip de dönemeyen bir bebek kadar çaresiz hissediyordum. Yo yo! köprüden önce son çıkışı kaçıran bir adamın çaresizliğini yaşıyorum. Ters dönmüş bir hamamböceği gibi boş yere çabalamak kadar anlamsızdı, bulunduğum durum. Boş ve ıssız bir alt geçitte bir sapıkla karşılaşan savunmasız bir kadının, kaçınılmaz sonunu yaşamaya doğru gidiyordum. 'Düz ovada yağmurdan kaçılmaz, göte giren şemsiye açılmaz.'' Tüm dualarım, çırpınışlarım boşa çıktı, bir sigorta acentesinden çıkarken kredi kartlarım oldukça hafiflemişti.
Eve gider gitmez ilk işim, kredi kartlarımı iptal etmek oldu. Taksit yapıldığı için iptal edilemiyormuş, limitini sadece 1 TL ye düşürün o vakit dediğimde, call center'daki yetkilinin 'emin misiniz?' uyarısına 'hiç olmadığım kadar eminim' diye çığlık atarak cevap verdim. Telefonumu kapatıp pazartesiye kadar evden çıkmamanın huzurunu yaşadım. Pazartesi sabahı Devrim işe bırakmak için beni almaya geldi.
''Günaydın aşkım.''
''Senin de günün aydın olsun Devrim'ciğim.''
''Nasılsın bir tanem?''
''İyiyim çok şükür, sen nasılsın?''
''Ben iyiyim de annem iyi değil. Fıtık çıktı acil ameliyat olması lazım, hastaneye yatırdım, bugün tahlilleri yapılıyor. Bana 2.000,00 TL borç para verir misin?''
''Devrim'cim ben de o kadar nakit yok.''
''Kredi alsan bankadan.''
''Ev kredim var biliyorsun, o bitmeden bir daha kredi çıkmaz bana.''
Daha önce Devrim benden borç istediğinde, elbette benden isteyecek, gidip elin adamından mı istesin, sevgilisi dururken diye düşünerek vermiştim. Ama o borcunu ödemeyip tekrar istediğinde durup bir düşünmek lazımdı, bu kadar da su katılmamış salak olmanın âlemi yoktu. Annesinin abisiyle oturduğunu ve abisinin de mobilya mağazası olduğunu biliyordum. Devrim'in daha önce arkadaşlarından para isterken bu tarz birkaç yalanına şahit olmuştum. ''Senin bankalarla aran iyidir, düzenli ödüyorsun kredini, sana vermeyecekler de kime verecekler İzelcim.''
''Devrim benden borç isteyene kadar, bankadan kredi alabilirsin. Artık bankalar bir telefon mesajıyla bile kredi veriyor. Hayatına yeni bir finans kaynağı ve sponsor bulmanı tavsiye ediyorum. İhtiyacın olduğunda sen söylemeden teklif ederim. Erkeklerin parasını harcayan, elini cebine atmayan kızlardan da pek hoşlanmam demiştim. Söylediklerimin sonuna kadar arkasındayım ama yüzsüzlüğün de bu kadarı olmaz ki. Alnımda İzel finans kurumu mu yazıyor acaba? Resmen seni finanse ediyorum. Anlamadığım paran yoksa neden tatile, sinemaya, en lüks restoranlara götürüp faturayı bana ödettiriyorsun. Ben gidelim diye tutturmadığım gibi neredeyse gitmeyelim diye bahaneler üretmeye başladım, bunu bile anlamazdan geldin. İflahım kurudu her şeyi öde her şeyi öde. Bu gün param yok, senden takılalım desem, ince belli bardakta iki çay param bile yok diyeceksin.''

''Her sabah seni evden alıp işe bıraktım ve akşam aldım, ben bunu söylemezken sen bunları yüzüme mi vuruyorsun.''
''Şimdi söyledin işte.''

Bazen kurtulmak için tamamen dibe vurması gerekir insanın. Sağlam bir dibe vuruştan sonra kurtulma sürecimin geldiğini anlamıştım. Sevgilim benden iki yaş küçük acaba bu iki yaş onu psikolojik olarak jigolo olarak mı hissettirmişti. Böylesine asalak bir insanı daha fazla hayatımda tutmadım, kavga dövüş de olsa ayrıldım. Bundan sonra hayatımda sabit bir işi olan birini istiyordum. Üst düzey yönetici ya da kariyer sahibi bir genel müdür yardımcısı olmasına gerek yok. Bir asalak olmasın yeter.

30 Ocak 2014 8-9 dakika 37 öyküsü var.
Yorumlar