Mahvolan Bir Hayat

Rasim üç yıl önce ailesini kaybetmişti. Son bir yıldır nöbetler geçiriyor çevresine zararlar veriyordu. Aklı dengesini yitirmek üzere oluşu dışarıdan açık bir şekilde belli oluyor,insanlar yanına yaklaşıp sualler sormaya çekiniyordu.Buna teşebbüs etme cesaretini bulunanlar,onun keskin tepkisiyle karşılaşıyor "Amann banane canım." Der gibi yanından uzaklaşıyorlardı.

Rasim üç evladı ve eşini kaybettiğinden beri onların ölmüş olduğunu kabullenemiyordu. İşten eve her gelişinde ailesi evdeymiş gibi alışverişler yapar evlatlarının çok sevdiği çikolatalardan alır ve eşinin:"Rasim biraz da sebze al". Sözünü hatırlar sebzeler meyveler alırdı.

Yine bir mesai bitimi dalgın bir şekilde işinden çıktı sessizce her zamanki aldığı sebzelerden meyvelerden aldı. Õylesine sakin bir duruşu vardı ki sanki dünyada kendinden başka kimse yok ve etrafında korkunç bir ıssızlık varmış gibi hareket ediyordu. Aldığı malzemeleri kasaya getirdi kasiyerin yüzüne bakmadan parayı uzattı. Hafif ağır adımlarla kısık gözlerini yere mıhlamış bir şekilde marketten çıktı.

Bugün evlatlarından birinin doğum günüydü. Bir pastahaneye gitti büyükçe bir pasta yaptırıp üzerine "Mutlu yıllar canım evladım" diye bir not düştü. Pastahaneden çıktı içinden büyük bir heyecanla sanki kapıda ailesi bekliyormuş gibi çocuksu bir sevinçle evin yolunu tuttu.

Onları hayal ediyordu. Eve geldiğinde ilk kapıya koşan en küçük kızıydı. İlk önce kapıya koşar kapıyı açar açmaz diğer iki çocuk arkasından çekiştirerek babalarına ilk kim sarılacak yarışına girerlerdi. Onların bu masum kavgasına anneleri son verir "Yahu ne tartışıyorsunuz babanız kaçmıyor ya" diyerek arkalarından onları ayırır içten tebessümle eşini içeriye buyur ederdi.Rasim sırasıyla hepsini öper hepsine en sevdiği çikolataları uzatır onlarla oturur sohbetler eder eşiyle tatlı münakaşalara girerdi.

Bu gibi hatıralar Rasim'in yüzünde acı bir tebessüm yaratmıştı. Sakince kapıyı açtı içeriye girdi. O hayal ettiği ortamdan eser yoktu artık evinde. Baharlardan çıkıp bitmek bilmeyen bir kışa girmiş masmavi denizi ve gökyüzü siyahlara boyanmış korkunç bir görünüme bürünmüşrü.

Elindeki erzakları çocuklarıyla oyunlar oynadığı odaya bıraktı. Kime ne aldıysa onları sahiplerinin resminin yanına bıraktı. Resimleri öptü ve ağlamaya başladı.
Sitem ederek:"Yüce rabbim sen ki "Kuluma kaldıramayacağı yükü vermem"Demişsin. Ama ben kaldıramıyorum artık. Üç yıldır senin için sabrettim, senin için sustum ama artık dayanamıyorum. Küçücük çok sevimli bir kızım vardı.Onun gözümün önünde kanlar içinde can çekişmesine nasıl dayandın rabbim. Ya eşim diğer evlatlarım onlardan iyisi masumu var mıydı hayatta? Kızım öyle güzel gülerdi ki senin bana vaat ettiklerinden daha fazla haz duyuyordum bundan. Bana kızma sahibim. Rabbim beni affet kaldıramıyorum artık kendimi kızgın ateşlere atasım geliyor"

Bir süre sustu,ardından hıçkırarak aglamaya başladı, elindeki pastayı kesmek için tuttuğu bıçağı sıkıca avuçlarının içine aldı. Avuçlarının içinden damla damla süzülen kan şıp şıp pastanın üzerine akıyordu. Hiç acı hissetmeden hıçkırarak ağlıyor tıpkı hayatı gibi,bembeyaz pastanın yavaşça ala bir renge çalınışını seyrediyordu.

29 Temmuz 2018 3-4 dakika 25 öyküsü var.
Yorumlar