Mandal

Caddelerde gürültüler henüz susmamışken, arabalar konvoy halinde ilerlemeye devam ediyor. Pazar satıcıları pazardan umduğunu bulamamış olmalı ki kırmızı, küçük kamyonetleriyle mahalle aralarında geziyorlar. İnsanlar sanki susuzluktan ölecek gibi sokak başındaki parkın çeşmesinde serinlemeye çalışıyor. Bazen gözlerim gördüklerine inanamıyor. Bir anne çamaşırları asarken yere düşen mandalın peşinden koşuyor, annesinin koştuğunu gören çocuk daha önce gidebilmek için balkondan atlıyor. Sonrası mı? Sonrası karanlık ve acı. Siren sesleri bütün sokağı esir almış gibi yankılanıyor, mandalı elinde feryat ediyor anne. Gözlerine perde çekmişler insanların, pencerelerde onlarcası ama annenin yanında gözyaşlarını silen sadece kocası. Beş yaşındaki çocukluğum intihar ediyor o an, kalbi durdu diyorlar çocuk için. İpe geçirilen bütün çamaşırlar o annenin yere yığılmasıyla birlikte uçuveriyor. Gözlerimi kapatıyorum ve bir daha hiç açmak istemiyorum çünkü ne zaman aydınlığa uzatsam ellerimi, kararıyorum. Yüz on iki kez çağırıyor anne yaşamı evladı için, sesini duyan yok. Zaten en acı anında bile kimse yoksa yanında güldüğünde kalabalık neye yarar?

Yatağıma oturduğumda fark ettim ki feryadı bitmemiş sokakların, gökyüzünde bulutlardan sallanan bir çocuk var. Yıldızlar bir kırmızı mandal ile tutturmuş yakasından bulutlara ve o çocuk bir daha düşmeyecek geceden. Biliyorum ki yaşamanın bu kadar acı dolu olduğu bir dünyada en güzeli bulutlarda sallanmaktır. Yüzün gülsün artık çocuk, bil ki bundan sonra dizlerin kanamayacak ama ardında kalan annenin yüreği sonsuza dek acıyacak. Uyumadan önce kitap okuyan insanlardan değilim ben, dışarıyı izlerim önce saatlerce. Sessizken bu mahalle, gözlerini açıp bir kez olsun etrafı kolaçan eden yokken çok daha huzurlu oluyor. Ne acı ki insan artık huzuru sevdiklerinin yanında değil yalnızlıkta buluyor.

Güneş doğdu ve gece sonunda birkaç saatliğine veda etti bizlere. Karşı binadaki o köhne camın bir köşesinde ayakta duran bir kadın görüyorum hala. Işık vurmamış gözlerine, ruhum çekiliyor.Sanki bir halat ile bağladılar da ellerimi bir atın arkasında sürüklüyorlar beni. O at ki görüp görebileceğiniz en büyük kısrak, şahlandı mı karanlık, yüreğim yanar. Herkesin yanmaz işte, acıyı hissedenler bilir. O kadın da yüreğinde bin bir renkli çiçek yetiştiren bir anneydi, evladı için besledi tüm mutluluğunu. Şimdi kış değdi ruhuna, terk etmeyecek artık karanlığın gölgesi ruhunu.

Saat sabah altıyı vurmuş olacaktı ki yağmur damlaları pencereleri ıslatmaya başladı. Artık ayırt edemiyordum, karşı cama vuran yağmur damlası mıydı yoksa ağlayan bir annenin gözyaşları mıydı çünkü her eve yağmur değmişti, o eve ise sel. Rüzgarın esintisine kapıldı sabahın ilk ışıklarıyla işe giden insanlar, şemsiyeler ters döndü, arabalar suları acımasızca fırlattı bütün işçilerin üstüne. Dünya ıslandı ve artık mutlu da mutsuz da birdi. Bir ıslaklık değdi mi yüzüne ayırt edemez insanlar kim hüzünlü kim değil. Ben bilirim bir de acıyanlar bilir, ağlamak mı daha yücedir yoksa içine atmak mı yaşlarını? İnsan gözyaşı dökmeden de ağlayamaz mı? Cevabını bilemediğim sorular silsilesinin parçası bu cümleler, öğrenmek için çok yol kat etmem gerekecek. Biliyorum, bu ham yüreğimi en çok da yaşadığım acılar pişirecek.

Fark ettim ki bahar temizliğinde bile düşmedi camdan kadınlar.Herkes korkuyor ve silmiyor camlarını, düştüğünü düşündükçe düşlerini düşürüyor insanlar. Susmak artık esir almış buraları, tüm kasvetiyle işliyor içimize. Çocukların aylardır sokaklarda yakan top oynamadığını fark ettim mesela. Arkadaşları öldükten sonra gülmüyor hiçbiri. Unutulacak bu yaşananların hepsi bir gün ama bir acının üstüne bir başkası değmeden sönmeyecek öncekinin ateşi.

Yıllar geçti, yeniden yaz geldi bu topraklara. Fark ettim ki karşı pencerenin perdesi gece gündüz hiç kapanmadı. Ya o evde hiç çamaşır yıkanmadı ya da o balkona bir daha hiç çamaşır asılmadı. Yere düşen mandallar o günden beri hep yerde kaldı. Artık kaldırım taşları rengarenk mandallarla dolu bir gökkuşağı ve zaman geri getirmiyor yok olanları.

O annenin öldüğünü söyledi komşuları, gözlerini kapattığında yüzünü kocaman bir tebessüm kaplamış. Bir eli açılmış bir eli ise sımsıkıymış. Bırakmamış elindeki kırmızı renkli mandalı, anlamış ki herkes, kavuşmuş oğluna. Artık daha mutlu bu dünya, bir ölüm karanlıkla gelirken ikincisi ışığı kucaklar mı? Oluyor işte, yeşil panjurlarını kapattılar pencerenin, o pencere artık bir daha açılmayacak dediler. Saçlarına kar yağmış bir adam görmüştüm dün gece o pencerede, anladım ki bir ailenin babası olmak gurur vericidir ama nefes almayan bir çocuğun babası, kahrından ölen bir kadının kocası olmak hiçbir şeydir. Tanımı yoktur koca evrende, tüm acılar artık o yeşil pencerede..

16 Temmuz 2017 4-5 dakika 4 öyküsü var.
Yorumlar (2)
  • 6 yıl önce

    Çok etkilendim Mehmet

    İçtenlikle kutluyorumud83eudd20

  • 6 yıl önce

    Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. 🙂