Mavi Benekliydi Prensesin Kelebeği (Masal)

Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken; eşek düşmüş eşikten, bebek düşmüş beşikten...

İşte zamanlardan bir zamanda ve böyle de bir zamanda bir kelebek kanat çırpmış dünyaya. Aman Allahım! Ne kelebekmiş bu? Kanatları mavi benekli, gülücüğü bereketli, uçuşu da fıkır fıkır hareketli... Aaaa bakın; bir de farkı varmış diğer kelebeklerden. Çok güzel ötermiş; ama bunu sadece, kendisi kimi isterse ona duyururmuş. Duyurmak istediğine, en güzel sözleri fısıldar, en güzel şiirlerle seslenir, gülümsermiş. Hayata gülümsediği gibi...

Gören gözler, kelebeğe bir bakarlarmış sahrada, bir bakarlarmış tarlada... Vahalar, çöller, göller, denizler, ırmaklarmış mekânı hep. Güller, papatyalar, gelinciklerle oynamayı, onlara konmayı o kadar severmiş ki. Kötülük de yokmuş aklında... Mavi benekli kanatlarıyla uçar dururmuş hep.

Bir gün, peri masallarındaki prensese rastlamış yolda. Öylesi güzelmiş ki prenses; bakarken, güneşin gözünü alması gibi kamaşırmış kelebeğin gözleri... Zeytin mi zeytin gözlü, buğulu bakışlı, hafif bukleli altın saçlı, beyaz tenli, doğal allıklı yanaklarıyla görünce, başı dönmüş bizim mavi benekli kelebeğin.

Prenses farklı mı ki kelebekten? Duymuş kelebeğin ötüşünü, görmüş kanat çırpışını, yaşamış etrafında dans edişini...

Kelebek, artık hep prensesin etrafındaymış. Neşeyle dönerek dans ediyor, en güzel aşk masallarını anlatıyor, hayatı yeniden yazıyormuş sanki.

Prenses yüreğinden geçirmiş birden ve sessizce... İçinden 'Ey mavi benekli kelebek, gel saçlarıma kon, hep orda kal. Bana saçlarımdan oku şiirleri, anlat masalları' demiş.

Hisleri güçlü kelebek bunu duymaz mı? Gidip konuvermiş altın saçlara. Konuş o konuş... Artık hep o altın saçlardaymış. Kanat çırpmayı bile unutmuş. Papatyalar, gelincikler, güller umurunda bile değilmiş. Yaşanan değil yaşanacak en güzel aşk masallarını fısıldıyormuş prensesin kulaklarına. En güzel şiirleri okuyormuş sessizce.

Mavi benekler mutlu, prenses mutluymuş.

Prenses, bir arkadaşıyla tanıştırmış bir gün mavi benekli kelebeği. 'İyi bir arkadaşım' demiş.

Olacak bu ya; hastalanmış o sıralar prenses. Tabipler derman için uğraşıyorlarsa da bitkin düşmüş. Hekimler izin vermemişler kelebeğin altın sarısı saçlarda kalmasına. Prenses almış eline ve bir yana koymuş; 'Bekle beni' demiş ve deva için uzaklara gitmiş.

Kelebek çok üzülmüş. Öyle ki; artık o güzel mavi benekler kımıldamıyor, güzel masallar, şiirler fısıldamıyormuş. Gün geçtikçe solmakta, erimekteymiş.

Prensesin arkadaşına rastlayınca sevinmiş birden. 'Arkadaşına yardımcı olursam prensesim sevinir.' demiş içinden ve elinden geldiğince yardımcı olmuş.

Az bir zaman sonra prenses dönmüş. Hala hastaymış. Sevinmiş kelebek görünce. Saçlarına konmak istemiş. Ama müjdeyi de vermiş; 'Sen gidince senin için arkadaşına yardım ettim' demiş.

O an fırtınalar kopmuş, bulutlar kararmış, şimşekler çakmış, gökler gürlemiş. Güzel prensesin gözlerinden boşalmış sağanak. Haykırmış:

-Defooll!

Mavi benekli kelebek ağlıyormuş. Anlatmak istemiş; ama dinletememiş. Uçmuş gitmiş.

Eskiden çok sevdiği papatyalar, gelincikler, güller zevk vermiyormuş artık ona. Papatya tarlalarında geziyor, gelinciklere konuyor; ama o aşk dolu masalları, şiirleri fısıldayamıyormuş. İçinden gelmiyormuş ki... Artık ölmek için dua ediyormuş.

Prenses ise siniri yatışınca 'Ben ne yaptım?' demiş ve kelebeği aramaya çıkmış. Kelebek yokmuş ve sanki yer yarılmış içine girmiş. Yolda iki çekirgeye rastlamış prenses. Onlardan medet ummuş. Onlarsa, fırtınalı bir limanı işaret etmişler prensese.

Meğer uzaktan, gelincik tarlasından görüyormuş kelebek bu olanları. Çırpamadığı kanatları birden hareketlenmiş, söyleyemediği masallara dillenmiş, fısıldayamadığı şiirler gelmiş artık diline ve uçmuş yaban eline.

Kötü, fırtınalı limana vardığında prensesi hüzünlü bulmuş ve sormadan gidip altın saçlara konmuş. İçinden 'Bu masal da böyle mutlu bitecek' derken, bir zaman sonra prenses aniden hastalanmış.

O bitkinleşirken kelebek de solgunlaşmış. Prenses ateşler içinde titrerken kelebek de ateşlenip titremiş.

Prenses bakmış ki, kelebek üzüntüden solmakta; en ciddi halini almış ve 'Seni istemiyorum artık!' demiş haykırırcasına. Bir şey söylemek istemiş kelebek; 'Dinlemiyorum seni! Defol hadiiii!' demiş prenses.

Kelebek üzgün... Kelebek bitkin... Ölüme uçmak istemiş; dağ, taş dememiş, kanat çırpmış.

Prenses üzgün... Kendince güya kelebeği korumak, üzülmemesini sağlamak istemiş; ama kendisi de bu üzüntüyle daha da hastalanmış...

Artık kelebek solgun, prenses bitkinmiş.

Prenses kelebeği görüyor, takip ediyormuş; ama kelebek onu hiç göremiyor sadece hissediyormuş.

Ve kelebek artık yaşama azmini kaybetmiş. Kendini gelincik tarlasının solgun, kuru otlarının dibine bırakmış.

O yüzdendir ki; kelebekler çok yaşamak istemez, kısa sürede ölmek için dünyaya gelirlermiş artık. Ve prensesi hala beklerlermiş ömür için...

Onlar erememiş muradına, inşallah okuyanlar çıksınlar kerevetine...

04 Ağustos 2017 4-5 dakika 27 öyküsü var.
Yorumlar