Mezuniyet Balosu

Mezuniyet balosuna sayılı günleri kalmıştı Çiğdem'in. Günler azaldıkça serçe yüreği çırpınıyordu telaşla, ak tenli yüzü al al oluyordu ateşten ve burgulu sarı saçlarından akan terleri, yeşil gözlerine damlıyordu hafif hafif. İçinde tarifi imkansız bir korkuya sebebiyet veriyordu bu çaresiz halleri.

Çiğdem'i en yakın annesi takip ettiğinden, onun bu halleri annesinin gözünden hiç kaçmıyordu. Annesi Ayşe hanım, uygun bir zamanı kolluyordu, Çiğdemle konuşmak için. Akşam babası eve geldiğinde annesi son yemek hazırlıkları içindeydi. Kardeşi Osman sofraya gelen salatayla başlamak üzereydi yemeğe. Lakin ablası ve annesi babalarının sofraya oturmadan kimsenin yemek yememesi konusunda yeniden uyarmıştı. Osman'ın pamuk, tombul elleri salatadan geri çekilirken açlığının midesinde guruldaması ilerliyordu. Nihayet babaları Ahmet efendi sofraya buyurdu. Ninelerinden yadigar kalan cilası kaçmış eski tahta masanın en uç tarafına babaları, öbür uç kısmına anneleri ve diğer taraflarına çocukları oturmuşlardı. Yıllardır büyüklerinden gördükleri ve gelenek haline getirdikleri bu eski alışkanlıklarını hala sürdürüyorlardı.

Evlerinde eşyaları çok yeni olmasa da, temiz düzenli ve kaliteli bir yaşam çizgisi vardı yaşamlarında. Ahmet bey bir devlet dairesinde memurluk yaparken, anneleri Ayşe hanım evdeki eski dikiş makinesiyle dikiş dikerek evine katkıda bulunuyordu. Akşam yemeğinin sonunda, Çiğdem'in yüzündeki korkuyla karışık telaşlı ifadesi anne ve babasının ilgisini çekmişti.

--Kızım nedir bu halin diye sordu babası..

Ağzı gevelemeye başladı Çiğdem'in...

Kızım neyin var diye sorunca ikinci kez annesi.

--Mezuniyet balosu yaklaştı....Diyebildi sadece kısık bir sesle..

--Yani bu yüzden mi şaşkın şaşkın bakınıyorsun kızım, daha çok var....

--Ama anne, baloda giyecek elbisem yok..

--Üzülme kızım bakarız bir çaresine....

Çiğdem'in yüzünde tatlı bir masumiyet ve içinde umutla beklediği o güne kadar sonsuz bir merak vardı...

Çiğdem zor beğenen seçici bir kızdı. Annesi onun bu belirgin özelliğini iyi bildiği için çok iyi düşünerek hareket etmeliydi, kızını ve oğlunu okula yolcu ettikten sonra, bir an önce çarşıya gitmek için hazırlandı. Bütçesine en uygun fakat en seçici kumaşı aldıktan sonra eve döndü. Akşam kızı okuldan döndüğünde yemekten önce kızının ölçülerini aldığında, kızı Çiğdem neredeyse heyecandan bayılacaktı. Annesinin kendisini önemsemesi ve mezuniyet gününe kadar elbisesini yetiştirmesi onun için çok önemliydi. Annesi yemekten sonra oturdu dikiş makinesine ve seher vaktine kadar dikiş dikti.

İkinci gün elbise provası yapılırken, babası işten eve geldiğinde şöyle bir baktı onlara ve o küçük kızının büyüyüp mezun olması onu da duygulandırmıştı. Mezuniyet gününe kadar Ayşe hanım durmaksızın hızla dikişe devam ediyordu, yapacağı en ufacık hatada kızını arkadaşları huzurunda utandırmak incitmek istemiyordu. Bu ağır bir sorumluluktu onun için.

Mezuniyete az bir zaman kala elbisenin son bir provasını yaparken birden fenalaştı, bir anda o güçlü bedeni yere yığıldı, o anda neye uğradığını şaşıran çiğdem çığlıklarla komşularından yardım istedi. Acele acele babasını aradılar, ambulans babasından önce geldi. Hastaneye zorla yetiştirilen Ayşe hanım ufak bir kalp krizi geçirmişti. Yıllardır dikiş dikerek evine katkıda bulunmak isteyen Ayşe hanımın bu yorgunluğu kızının elbisesinde patlamıştı. Çiğdem'in hiç bir şey umurunda değildi, annesinin iyileşmesinden başka hiç bir isteği yoktu artık, çünkü hayattaki en değerli varlığını kaybetme korkusu onu yeterince üzmüştü. Annesi bir kaç gün hastanede dinlendikten sonra taburcu oldu. Evde babası kardeşi ve Çiğdem annesine çok iyi baktılar. Yemekler ve temizlik neredeyse tüm işler Çiğdeme kalmıştı, lakin Çiğdem bu durumdan hiç de rahatsız değildi. Zevkle ailesine hizmet ediyordu.

Ayşe hanım:

--Kızım elbiseni yetiştiremediğim için çok üzgünüm mezuniyetin yarın ne giyeceksin diye sordu.

--Mezuniyet balosuna gitmeyeceğim.

--Olur mu kızım ne zamandır bu anı bekliyorsun, benim yüzümden bu anı kaçırmanı istemem.

--Israr etme anne gitmeyeceğim...

Akşam yemeği için Çiğdem son hazırlıkların yapıyordu. Masasını annesinin dantelli örtüsüyle, çeyizindeki porselen tabak ve çatalları ile süslerken, bahçeden topladığı bir kaç gülü cam vazoya yerleştirip masanın ortasına koydu. İşten eve dönen babasının, elinden topladığı poşetleri alırken, birden gözüne takılan büyük kutuyu merak etti.

--Elindeki bu kutu nedir babacım dedi.

--Çok merak ediyorsan açta bak meleğim..

--Çiğdem ne olduğunu tam kavrayamadı. Lakin bu kırmızı fiyonklu kutudan sürpriz bir şey çıkacağını az çok kestirebiliyordu.

Kutuyu heyecanla açtı.İçinden tülden uçuk pembe, kabarık ve uzun bir elbise çıktı. Kızı uzun bacaklarıyla babasının kucağına bir anda zıpladı. Annesi oturduğu yatakta gözyaşlarını tutamadı salıverdi, hasta yanaklarına. Babasının bu ince düşüncesi karşısında mutlulukla hıçkırıklar boğulan Çiğdem, ailesinin ne kadar değerli olduklarını bir kez daha anladı. Yemekten önce babasının kendisine yaptığı bu erdemli, nezaketli davranışı ailece birbirlerine daha da pekiştirmişti. Yemekten sonra elbisesini giyip nasıl duracağı hakkında bir fikir sahibi olmak istediler. Kızları elbisesini giyip odaya bir kuğu gibi girdiğinde,hafif dekolteli elbisesinin boyun kısmında bir boşluk, bir eksiklik fark ettiler.

--Çiğdem yatak odamdaki tuvalet masamda kırmızı kadife bir kutu olacak onu al getir kızım.

--Hemen anne..

Kutudan çıkardığı inci kolyeyi kızının boynuna takıp alnından öperken babası, Ayşe hanım evlendikleri gece eşinin boynuna taktığı inci kolyeyi hatırladı, mazi canlanıvermişti o anda sevinçten buğulanan gözlerinde.

Mezuniyet günü nihayet gelip çattı. Kızı saçlarını yaptırmış elbisesini ve topuklu ayakkabılarını giymiş babasının kolunda kapıdan çıkarken, sanki gelin olup gidiyormuşcasına hüzünlendiler. Ne kadar geçiktirseler ne kadar erteleseler, sonunda o gün de gerçekleşecekti.

Çiğdem annesinin özenle hazırladığı elbiseyi giyemese de, neredeyse balonun en şık kızıydı tüm gözler onun üzerindeydi, etrafına ilgiyle toplandıkları arkadaşları annesinin tecrübeli bir terzi olduğunu bildiklerinden elbisesini annesinin diktiğini düşünüyorlardı ve gece boyunca böyle düşünmeye devam ettiler. Çiğdem ailesinin üzerine yansıttığı huzur ışığıyla parlıyordu, halinden oldukça memnundu...

30 Mayıs 2013 6-7 dakika 19 öyküsü var.
Yorumlar