Milletin Ruhu İstiklal Marşı (Piyes)

1. SAHNE
Sahnede bir masa ve koltuk bulunmaktadır. Dr Rıza Nur Milli Eğitim Bakanı Vekili olarak masada oturmaktadır. Biraz sonra Genel Kurmay Başkanı içeriye girer.
Komutan; Selamün Aleyküm Sayın Bakanım
Rıza Nur; Ve aleykümselam Sayın Paşam...
Komutan; Sizden ordu adına bir ricam olacaktı.
Rıza Nur; Buyurun Paşam
Komutan; Yurdun içinde bulunduğu hal perişan... İnsanlar umutsuz ve ne yapacağını bilmez durumda. İşgalci güçler dört bir yandan ilerliyor. Güneş çekilmiş her yer karanlık. ( BU sırada iki oyuncu da yerlerinde sessiz kalırlar. Arka fonda yurdun işgalini gösteren kısa bir slayt girer. Slayttan sonra Paşa konuşmaya devam eder.) Memleketin durumunu sizde biliyorsunuz. Anlatmaya gerek yok. İnsanlara direniş ruhu verecek, onları şahlandıracak bir marşa ihtiyacımız var.
Rıza Nur; Doğru diyorsunuz paşam. Vatanın aydınlığa çıkması için insanlarımızı coşturacak ve bağımsız-lığımızın işareti olacak bir marş yazılmalıdır.
Bu sırada içeriye bir asker girer. Silahı omzundadır. Asker selamı verir. Sonra Genelkurmaya doğru;
Asker; Komutanım cephede askerlerimiz yüreklerindeki iman ve vatan aşkıyla kalabalık düşman ordusu karşısında aslanlar gibi çarpışmaktadır. İşte bir askerimizin akrabalarına gönderdiği mektup buyrun
Komutan askerin uzattığı mektubu alır ve okumaya başlar;
Bitanecik kardeşim, oğlum Mehmed,
Sen daha küçüksün aklın ermez amma Türk oğlu cenge girince aslan kesilir.Hey babam hey! Buraya geldik geleli öyle cenk ediyoruz ki yerlerden babalarımız, başlarını kaldırıyor,bize bakıyor.Göklerden melekler iniyor.Ne dersin Mehmed? Ben bir gece iki melek gördüm.Biri geldi,omzuma gondu; öbürüde gözümüzün önünde uçuşdu durdu.Ama nasıl? Düşman yaylım ateş ediyordu.Kursunlar dolu tanesi gibi yağıyordu.Bu melekleri bizim büyük şefaatçi peygamberimiz beni korumağa göndermişti.Dualar edem dedim kollarımı galdıramam ki...Gelsin yaylım ateş! mavzerime gurşun yetiştiremiyordum.Derken melekler uçuverdiler.Düşman da kaçtı,kaçtı! Hala ovalarda gölgelerini görüyorum be.Ama biz şehit vermedik mi, gazilerimiz yaralı düşmedi mi? Ne söylüyon?
Kıyamet gibi bir şey oldu.Yalnız bizim bölükden on iki yaralı saydılar.Dört tane şehidimiz vardı.Oh! Şimdicik ağlayacağım.O arkadaşlarımdan bir danesi benim gucagıma düştü.Hasangilin Kara Ali bilin ya, işte o aslan babayiğit birden bire yığılıverdi.Göğsünden bir gurşun yemişdi.Bana dedi ki 'Bölük eminine yazdırıver arkadaş, ben ölüyorum,memlekete yazdır da bana ağlamasınlar.Ben öldüm amma donuz düşman da kaçtı'.O zaman demincek bana gelen melekleri yine gördüm. Şehit arkadaşımın etrafında nurlar saçarak dolaştılar, dolaştılar onun-Mevla rahmet eylesin-asker canını aldılar.Cennete ilettiler.Goca Kara Ali o zaman nede güzel gülüyordu, görsen!...Lakin inşallah göreceksin.Hele birkaç sene daha sabret! Hazırlan, silahını kullanmayı öğren.Kendine çelik gibi gövde yap.O zaman inşallah bu düşmana gelirsen,benim geberttiğim kadar mel'un gebertirsin.İnanır mısın, Mehmed, bu harpde kendi elimle öldürdüğüm Moskof yirmiyi geçti be! İşte askerlik böyledir,yirmi kişi öldürürüm, bizim ilde yirmi bin kişi yaşar.Hangi birini söyleyeyim,dizim dibinde şehit olan Kara Ali'yi sakın unutma ha o melekler senin rüyana girsin.Mehmed!
Düşmanı kırıyoruz,vuruyoruz,bitiriyoruz,orduya namazlarında dua et ağanıda ara
sıra hatırla sen daha ma'sumsun, orduya dua edersin,Allah kabul eder.Beni hatırlarsan vücudumdan kursun geçmez. Ben şehit olmak isterim.Ama önce seni büyütmeliyim ellerimle askere vermeliyim,sonra beraber cenge gitmeliyiz.Ben de Kara Ali gibi senin dizinin dibinde şehid olayım,anladın mı oğlum?Daha ziyade yazdıramayacağım zira gözlerimden sıcak bir şey dökülüyor gibi oluyor.Beni soranların hepsine çok çok selamlar ederim.
Ağabeyin Ömer Onbaşı
Komutan; Askerlerimizde bu iman ve vatan sevgisi olduğu müddetçe düşman asla bu vatana giremez.
Asker; Komutanım (Yarbay) Mustafa Kemal'in cephedeki askerlerle ilgili düşüncelerini ifade eden bir mektubunu da sizlere getirdim.
Komutan o mektubu da alarak okumaya başlar;
Yarbay Mustafa Kemal
19. Tümen Komutanı
'Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre... Yani Ölüm Muhakkak... Birinci siperdekiler hiç biri kurtulmamacasına düşüyor. İkincidekiler onların yerine giriyor fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar, bilmeyenler Kelime-i Şahadet getirerek ölüyorlardı.'
Komutan; İşte iman ve vatan sevgisi...inancı yenecek bir güç icat edilmemiştir. Ölümü düğün gibi göreni ne korkutabilir ki... Canlarımız vatanımıza feda olsun. Sayın bakanım işte halkımıza bu ruhla yazılacak bir marş lazımdır.
Rıza Nur; Paşam askerlerimizde bu ruh ve halkımızda bu inanç olduğu müddetçe kanımızın son damlasına kadar vatan payidar olacaktır. Şairlerimizde bu ruh vardır. Yarışmayı okullarımıza ve basın yoluyla tüm şairlerimize duyuralım.
Komutan; Ödüllü olursa iştirakin daha kapsamlı olacağını düşünüyorum.
Rıza Nur; Olur paşam yarışmayı kısa zamanda başlatırız.
Komutan; Sizden haber bekliyoruz.
Rıza Nur; Kısa zamanda haber verilecektir paşam.
Komutan dışarıya çıkar. Rıza Nur da onu yolcu eder.
Biraz sonra içeriye Hamdullah Suphi girer. Masaya oturur. Düşüncelidir. Az sonra ise Hasan Basri gelir.
Hasan Basri; Selamun Aleyküm bakanım
Hamdullah Suphi; Ve aleyküm selam Hasan.
Hasan Basri; Seni biraz düşünceli gördüm hayırdır.
Hamdullah Suphi; Bu marş yarışması beni düşündürüyor. Galiba istediğimiz gibi bir marş bulamayacağız. Basınla da duyurduk. (Bu sözünden sonra konuşmacılar bir müddet sesiz kalırlar. O sırada bir çocuk elinde gazetelerle dolaşırken şöyle bağırmaktadır;)
Gazeteci Çocuk; Yazıyor yazıyor İstiklal marşı yarışmasını yazıyor. 500 lira ödüllü yarışmayı yazıyor...
Hasan Basri; Azizim bu yarışmaya bir çok şairimiz ilgi gösterdi. Şiir gönderdi.ancak Akif'ten ses yok. Mehmet Akif Beyin katılmasını çok istiyordum. Çünkü bunu ondan daha iyi yazacak bir şair de düşünemiyorum.
Hamdullah Suphi - Doğru diyorsun. İnancı, samimiyeti ve heyecanıyla Akif bunu en güzel şekilde yazabilir.
Hasan Basri; Ama yarışmaya katılmıyor. ( Bu sırada çaycı)
Çaycı; Buyurun tavşan kanı çaylar. (Çayları masaya bırakır.)
Hamdullah Suphi Bey;
Hamdullah Suphi; Ne diyorsun katılmıyor mu? Peki niçin?
Hasan Basri;'Ben memleketimin kurtuluşunu parayla mı parayla mı yazacağım' dedi.
Hamdullah Suphi ;Peki ısrar etmedin mi?
Hasan Basri;Israr ettim ama bu sefer; 'BU yaştan sonra yarışmaya mı çıkacağım. Ayıp değil mi?' diyordu. Azizim Akif Bey çok duyarlı bir insan. Paranın olduğu bir yarışmada vatan sevgisinin yansımayacağını düşünüyor.
Hamdullah Suphi ;Yani
Hasan Basri; Sözün özü, İstiklal Marşı ödüllü olduğu için katılmayacağını söylüyor.
Hamdullah Suphi; Peki ne yapacaksınız ondan daha iyi yazacak kimse yoktur.
Hasan Basri;Ben ne yapacağımı biliyorum.

2. SAHNE
Bir masa ve bir koltuk. Hasan Basri Bey koltukta oturmaktadır. Elinde kağıt kalem bir şeyler yazmaktadır. Kendi kendine konuşur;
Hasan Basri; Birazdan gelir. Bakalım bu düşünceden sonra da yazmaya hayır diyecek mi?
( biraz sonra içeriye M.Akif girer.)
Akif; Selamun Aleyküm Hasan
Hasan Basri; -Ve aleykümselam üstad. Nasılsın?
Akif; - Ülkesi işgal edilmiş bir insan nasılsa öyle. Yangındadır yüreğim.
Hasan Basri; -İşte sana bir fırsat.
Akif; -Ne fırsatı;
Hasan Basri; - Yangını söndürmeye, insanları işgalcilere karşı coşturmaya bir fırsat. Kendi benliğimizden fışkıracak bir marş yazmaya fırsat.
Hasan Basri; - Milli Eğitin Bakanlığının açtığı İstiklal Marşı'nı yaz. Ve halka heyecanını, aşkını, isyanını, duygularını aktar. Coştur onları.
Akif; - Olmaz demiştim değil mi Hasan olmaz.
Hasan Basri; - Neden olmazmış?
Akif; - Millet ruhu, vatan aşkı parayla, ödülle verilemez. Menfaat vatan aşkını öldürür.
Bu sırada içeriye çaycı girer.
Çaycı; Buyrun çaylar. Tavşan kanı bunlar. İçinizi sıcacık yapar. Büyük Şairimize özel demledim.
Akif; Ellerine sağlık delikanlı sağol.
Çaycı; Ne yapalım efendim elimizden bu geliyor. Sizin gibi büyük sözler ne söyleyebiliyoruz ne de yazabiliyoruz.
Akif; Delikanlı dinini, vatanını sev onun uğruna ölmeyi bil yeter. Çünkü uğruna ölünecek vatan yoksa namusta, şerefte, özgürlükte yoktur.
Çaycı; Yine büyük konuştunuz üstad. Allah yüreğinize güç versin.
Çaycının bu konuşmadan sonra Akif ile Hasan Basri yerlerinde sessiz kalırlar. Çaycı, Akif'in hayatından bir kesit anlatır;
Fakir ve cömert Akif Yakın dostlarından Hasan Basri Çantay anlatıyor: Üstat, bütün hayatını fakr-u zaruret içinde geçirdi. Böyleyken halinden şikâyet ettiğini ne ben ne de diğer yakınları, hiç duymadık. Bununla beraber kendisi gayet cömert idi. Kesesinde kaç kuruşu var ise isteyene istemeyene dağıtırdı. Hiç unutmam, bizi Ankara'da evine çay içmeye çağırmıştı. Biz gitmek üzere iken o, koşa koşa bize geldi, dedi ki: ?Bu akşam çayı sizde içeceğiz.' Ben tabii memnun oldum. Fakat bunun sebebini de anlamak istedim. Sordum, gülerek dedi ki: ?Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler.' O oda ki tek sergi zaten o tek kilimden ibaretti ve onu da bir fakire veren kendisi idi. Yine müthiş bir kış günündeyiz. Akif'i kır bir ceketle görüyoruz. Üşüyor; ama hissettirmemeye çalışıyor. Araştırdım; paltosunu evinin kapısına gelen çıplak bir fakire giydirmiş!' işte Akif böyle bir insandı, diyerek sahneyi terk eder.Akif kaldığı yerden konuşmaya devam eder.
Akif; Hasan ne diyordun sen.
Hasan Basri; - Ben istiklal marşını yazıyordum. Daha sana gösterecektim.Bak nasıl buldun?
Akif; - Nasıl yazarsın. Dereceye girene para ödülü verileceğini bilmiyor musun? Milletin ruhu hiçbir şeyle ölçülemez. İmanla yazılır,'Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın, siper et gövdeni dursun bu hayasızca.akın'
Hasan Basri; -Galiba senin haberin yok?
Akif; -Neyden?
Hasan Basri; Yarışma için ödülün kaldırıldığından.
Akif; -Gerçek mi?
Hasan Basri; -Evet, Milli Eğitim Bakanı bana bu konuda bir güvence verdi. Hatta senin adına söz bile verdim.
Akif; - Nasıl yani benim adıma söz mü verdin.?
Hasan Basri; - Evet söz verdim. O da bana senin için bir mektup verdi. Al oku:
Mehmet Akif mektubu alır ve okur;
'Pek aziz ve muhterem efendim
İstiklal Marşı için düzenlenen yarışmaya katılmayışınız-daki sebeplerin telafisi için pek çok tedbir vardır. Saygıdeğer üstadımızın kabul edilecek bir şiir yazmaları için son bir çare kalmıştır. Asil endişelerinizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız.. Memleketi bu müessir telkin ve coşku vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ederim. Bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz eder ve tekrar eylerim.
Milli Eğitim Bakanı V.
Hamdullah Suphi
Hasan Basri; - Gördün mü?
Akif; - Öyleyse yazalım. 'Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda'
3. SAHNE
Loş bir hava. Sahnede bir yatak. Akif gece elbisesiyle sahnede düşünceli bir şekilde dolaşır. Kendi kendine İstiklal Marşının ilk dörtlüğünü mırıldanır.
Akif; 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak'
Bu sırada arka planda dalgalanan bir bayrak gösterilir. Akif yavaş yavaş dolaşırken düşünceli bir şekilde İstiklal Marşını düşünmeye devam eder.
Akif; 'Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal
Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celal
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal
Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal'
Bu sırada arka fonda kurtuluş savaşında şehit olan askerlerimiz vardır. Kurtuluş savaşından bölümler gösterilir. Akif ayrı bir düşünceye dalar. Şehitlerin vuruluşunu ve yere düşüşleri canlanır.
Akif; 'Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı'
Arka fonda Çanakkale şehitleri abidesi vardır. Yanında dalgalanan bayrak figürü. Akif bir müddet onları düşünür. Sonra yatağa doğru ilerler ve uzanır. Biraz sonra heyecanla kalkar. Cebindeki kalemi çıkartarak duvara bir şeyler karalar. Sonra onları okumaya başlar;
Akif; 'Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda'
Bu sırada Türkiye'nin çeşitli yerlerinden güzel manzaralar verilir. Selimiye, Sultanahmet, Ayasofya, Peribacaları vb.
Sahne kararır. Akif yatağa uzanır. Kısa bir müddet sonra uyanır. Abdest alıp gelir. Bu sırada sabah ezanı okunur. Akif bu ses üzerine hemen duvara bir dörtlük daha yazar.
Akif; 'Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli'
Dörtlüğü yazdıktan sonra sabah namazını kılar ve sahne kararır.

4. SAHNE
(Sahnede meclis kürsüsü ve Millet vekillerinin oturduğu sıralar vardır. İlk önce Milli Eğitim bakanı Hamdullah Suphi Bey söze başar;)
Hamdullah Suphi; Arkadaşlar bugüne kadar elimize 734 adet İstiklal marşı şiiri ulaştı. Bunlar arasından altı tanesi değerlendirmeye alındı. Bu arada elimize M.Akif beyin de bir şiiri geldi. Onu da değerlendirmeye aldık. Bunları daha önce heyetinize okumuştuk. Bu marşların bugün değerlendirilerek İstiklal Marşımızın kabulünü istiyoruz. Çünkü Anadolu mücadelesi uzun zamandır devam etmektedir. Bu heyecanla yazılmış şiirler ne kadar çabuk bir karara bağlanırsa o kadar faydası olacaktır. Reis;
Reis; Milli Eğitim Bakanı bu istiklal marşının bugün değerlendirilmesini istiyor. Değerlendirmenin bu gün yapılmasını kabul edenler. ( Çoğunluk el kaldırır) Kabul edilmiştir.
Muhittin Baha (Bursa); Efendiler söyleyeceğim sözler yanlış anlaşılmasın. Ben de İstiklal Marşı müsabakasına katılmıştım. Fakat M.Akif beyin katıldığını öğrenince şiirimi geri çektim. Kemalettin Kamu adındaki bir şairimizde aynı nedenden şiirini geri çekmiştir. Bunları dikkate almanızı isterim.
Reis;Burada bir sorun var. İstiklal Marşlarını doğrudan burada genel kurulda mı değerlendireceksiniz yoksa bir encümene mi havale edeceksiniz.
Yahya Galip (Kırşehir);-Burada olsun hepimiz anlarız.
Besim Atalay (Kütahya);- Efendiler şiirler iki türlüdür. Ya hislerin ürünüdür ya da gözyaşı akıtan bir hüznün ağlatıcı bir coşkunun yankısıdır. Bu şekilde yazılan şiirler halk arasında yaşar. Yoksa ısmarlama şiirler halkın duygularına tercüman olamaz. Bu şiirlere vatanın verecek parası yoktur.
Hamdullah Suphi (Antalya) ; Arkadaşlar yanlış bir anlayışı düzeltmek istiyorum. İlk önce bu şiirlerle para konusunu ele almak oldukça anlamsızdır. Üstelik memleketin hem maddi hem de manevi bir kudreti vardır. Bunları karşılayacak güçtedir. Yarışmaya katılan şairler bundan önce de ödül olmaksızın vatanın sıkıntılarını dile getiren nice şiirler yazmış ve halkı yüreklendirmişlerdir. Demek ki mesele para ve ödül değildir. Onlara şiir yazmaları için biz ricada bulunduk. Hiçbirisi para hakkında bir şey demedi. M.Akif bey ki bu şairlerdendir. Ödül olduğu için yarışmaya katılmamıştı bile. M:Akif bey bundan evvel bir çok şiiriyle halka inanç, heyecan ve direniş gücü vermiştir.
Dr. Suat (Kastamonu); Beyler ben şiirle, edebiyatla uğraşmıyorum. Ama Hamdullah Suphi Bey geçenlerde bu kürsüde yarışmaya gönderilen şiirleri okuduğu zaman epey heyecan uyandırmıştı. Bendeniz M.Akif Beyin diğer şiirlerini de okumuştum. Bir marş milletin heyecanlarına, coşkusuna ne kadar çok tercüman oluyorsa o kadar değerlidir. Önceki eserlerinden biliyoruz ki Akif Beyin şiirleri duygularımızı ifade edecek güçtedir. Bunun için İstiklal Marşı olarak yazdığı şiiri mütalaa etmeden kabul edilmesini teklif ediyorum.
Hacı Tevfik Bey (Kangırı); Eğer tercih gerekiyorsa Akif Beyin şiiri gayet güzel yazılmıştır. Bunu Eğitim encümeni olarak kendisinin değerlendirmesi daha güzel olur. Doğru, doğru diyorsun sesleri yükselir.)
Tunalı Hilmi (Bolu); Arkadaşlar mesele gayet önemlidir. Seçilecek marş milletin ruhunu yansıtmalıdır. Ben Hamdullah Suphi Beyin görüşüne katılmıyorum. (Bu sırada 'Biz katılırız, biz katılırız, sesleri yükselir.) M.Akif Beyin yazdığı marş milletin ruhundan doğan bir marş değildir. Besim Atalay bey haklıdır.İstiklal Marşı ödül sonucu değil, milletin duygularından çıkmalıdır.
Refik Şevket (Saru-Han) ;Reis bey değerlendirmenin usulu hakkında söz istiyorum. İzin verirseniz şunu ifade etmek istiyorum. Şiirler şairlerinin malıdır. Şayet hoşumuza giderse kabul ederiz. Yok hoşumuza gitmezse kabul etmeyiz. Kimsenin kişiliğine ve düşüncelerine saldırma hakkımız yoktur.
Bu sırada Reis bey müdahale ederek farklı bir konu gündeme getirir;
Reis;- Efendiler müsaade ederseniz Trabzon Millet vekili Celal beyin istiklal marşıyla alakalı bir sunusu var.
Trabzon Millet vekili Celal Bey; Beyler istiklal marşı olarak yazdığım bu şiirimin huzurunuzda okunmasını teklif ediyorum.
Reis bey; Bir hususa işaret etmek istiyorum. Elinizdeki marşlar yarışmaya vaktinde gelenlerdir. Bu marş ise yarışma zamanının dışında bize ulaşmıştır. Bu marşı yarışmaya kabul ediyor musunuz? ( Hayır, hayır sesleri yükselir.)
İhsan bey; Şekil aramıyoruz ki. İyi ise dinleyelim.(Olabilir sesleri)
Reis bey; Efendiler tekrar ediyorum. Belli zamanda marş yarışması ilan edildi. Bunu kabul edersek bundan sonra gelecekleri de kabul etmek zorunda kalacağız. Bu da istikrarsızlığa yol açar.
İhsan bey;-Marş lazımdır, hangisi güzelse o kabul edilir.
Reis bey; BU marşın okunmasını kabul edenler.( iki el kalkar) kabul edilmedi.
Hamdullah Suphi bey; Arkadaşlar Refik Şevket beyin görüşüne katılıyorum. Elimizde yedi marş var. Oylamaya sunalım kabul edileni marş olarak ilan ederiz. (Doğru doğru sesleri yükselir.)
Reis bey;- Kabul edenler. (Çoğunluk el kaldırır) kabul edilmiştir.
(Bu sırada her kes olduğu yerde sessiz kalır. Bir konuşmacı araya girer.
Konuşmacı; Meclis marş oylamasını büyük bir heyecanla yapar. M.Akif Ersoy'un marşı kabul edilir. Bu oylamadan sonra M.Akif Ersoy'un marşı ilk defa İstiklal Marşı olarak mecliste ayakta okunur.(Bunu dedikten sonra konuşmacı sessizce ayrılır.) Reis kaldığı yerden konuşmaya devam eder.
Reis bey; M. Akif beyin marşını kabul edenler.
( Çoğunluk el kaldırır) Kabul edilmiştir.
Müfit Efendi (Kırşehir); Reis bey yalnız bir şey arz edeceğim. Hamdullah Suphi beyin bu marşı kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum.
Reis bey; Efendiler saygıdeğer meclisimiz bu marşı kabul ettiğinden artık resmi bir istiklal Marş'ıdır. Bunu ayakta dinlememiz gerekir. Evet arkadaşlar sizleri marşı ayakta dinlemeye davet ediyorum.
Hamdullah Suphi bey İstiklal Marş'ını bütün duyarlılığıyla kürsüde okur. Marş bittikten sonra milletvekilleri dakikalarca ayakta alkışlarlar.
Bu sırada Akif bu kadar büyük ilgiden dolayı sıkılmış, utanarak salondan çıkmıştır.
Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Soğuk bir havada gömlek katına bir genç duvar kenarında oturmaktadır. Rüzgarın sesi duyulmaktadır. O sırada sokağın başında iki kişi görülür. İkisinde de palto vardır. Birinin ağzında puro yanmaktadır. Konuşarak oradan geçerler;
1.Adam; senin şu yağ işi nasıl oldu?
2.Adam; Ondan 1000 lira kar ettik. İçine biraz da katkı koyduk mu kar ikiye katlandı. Ha ha haaa
1.Adam; Çok güzel. Bu şekilde olmasa kazanç artmaz ki kardeşim. (Bu sırada gencin soğukta titremekte olduğunu görürler.)
2.Adam; Bunun gibiler duygu sömürüsüyle bizleri etkilemeye çalışıyorlar.Belki kendilerine acırda bir şeyler veririz sanıyorlar.
1.Adam; Bizim ne zorlukla şey ne hilelerle kazandığımızı bilmiyorlar ha haa haaa( Sonra da küçümseyerek oradan uzaklaşırlar.
Onlar ilerledikten sonra Akif sahneye girer. Dalgın dalgın yürürken birden gencin soğuktan titrediğini fark eder;
Akif; Selamun aleyküm delikanlı
Genç; aleykümselam efendim.
Akif; Delikanlı ne yapıyorsun burada?
Genç; Efendim gidecek bir yerim yok.
Akif; Peki palton veya çeketin yok mu? Böyle soğukta titriyorsun?
Genç; Efendim köyden yeni geldim. Paramı kaptırdım. Gidecek yerimde yok. Palto alacak param da yok.
Akif üzerindeki paltoyu çıkartarak gence verir.
Akif; Al delikanlı bunu giyin. Hadi gel bakalım bir de sana kalacak yer ayarlayalım.
Genç ilk önce itiraz eder. Ama Akif paltoyu zorla giydirmiştir.
Genç; Efendim sağolun. Ama siz üşürsünüz. Kabul edemem.(Çıkarmaya çalışır.)
Akif; Gençliğin sorunlarına duyarsız olan toplum çökmeye mahkumdur delikanlı. Bir paltoyla da olsa gençliğimize sahip çıkmayı çok görme bize...(ikisi de sahneden çıkarlar.)
Hamdullah Suphi bey koltukta oturmaktadır. Biraz sonra M. Akif içeri girer.
Akif; Selamün Aleyküm Hamdullah
Akif'in geldiğini gören Milli Eğitim bakanı Hamdullah bey coşkuyla ayağa kalkar ve sevinçle Akif'e yönelir.
Hamdullah Suphi;Ve aleykümselam Milli Şairimiz Akif bey. Hoş geldin. Buyur gel şöyle otur. (M.Akif masanın yanındaki koltuğa oturur.)
Bu sırada çaycı hızlı bir şekilde çayları getirir;
Çaycı; Buyrun milli şairimiz. size marşınızın hürmetine çok güzel bir çay yaptım.
Akif; Hamdullah senin çaycı çık hızlı be
Hamdullah Suphi; Evet hele de özel misafirler oldu mu daha kapıdayken getiriverir.
Çaycı; Efendim marşınız harikaydı Halkımıza büyük bir çoşku ve heyecan verdi.
Akif; Evlat ne mutlu bize ki canlarını bu topraklar için verecek Mehmetlerimiz var. Vatan sağolsun.
Çaycı; Vatan için bütün Mehmetler feda olsun. Efendim yaratan, yüreğinize güç katsın. Çay getireyim mi?
Akif; Sağol delikanlı.( Çaycı 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen aslansak' diyerek sahneyi terk eder.
Hamdullah Suphi; Ha üstad şunu soracaktım. Marş okunurken niçin salonu terk ettin? Hepimiz için büyük bir coşku ve heyecandı.
Akif;Sıkıldım. Sanki övülüyormuş gibi hissettim. Ondan dolayı salonu terk ettim.
Hamdullah Suphi;Üstad tebrikler. Yalnız senden bir ricam var. Yarışma için ödül yok demiştik. Ancak bunu senin yarışmaya katılman için söyledik. Al bu çek senindir.(Cebinden bir kağıt çıkartır Akif'e uzatır.) Çünkü buna senin şimdi çok ihtiyacın olduğunu da biliyorum.
Akif;Hamdullah şayet bunu alacak olsaydım istiklal marş'ı ortaya çıkmazdı. O yüreğimizin, milletimizin, özgürlüğümüzün sesidir. Bunu al 'Çocukları Koruma Derneğine' bağışla. Çünkü menfaat vatan sevgisini öldüren en büyük düşmandır.
Akif bu sözü söyledikten sonra odayı terk eder. Hamdullah Suphi ise arkasından hayretle bakar.
Hamdullah Suphi; Senin gibi vatan sevgisini inançla yaşayan aydınlarımıza selam olsun ey koca Akif.
Bu sözlerden sonra Hamdullah Suphi de yavaşça sahneden çekilir.
Bu sırada sahnede soğuk bir rüzgar esmeye başlar. Baytar şefik Bey sahneye ağır adımlarla girer. Seyircilere doğru yürür. Üzerinde siyah kalın bir palto vardır. Biraz sonra Akif sırtında gri bir çeketle sahneye girer. Üşüdüğü her halinden bellidir. Yavaşça Şefik beyin yanına gelir.
Akif; Selamun aleyküm Şefik.
Şefik; Ve aleykümselam Milli şairimiz. Nasılsın?
Akif; Hamdolsun Allah'a. Şefik senden bir ricam olacaktı
Şefik; Söyle üstad ne isteğin olacaktı? Bu güne kadar ricanı geri çevirmedik.
Akif; Senin fazla palton vardı değil mi?
Şefik; Evet var ne olacak?
Akif; Bana yarın için ödünç olarak verir misin?
Şefik; Vay be şu haline bak Akif. Bir palto alacak paran yok kalkmışsın 500 lirayı reddediyorsun.
Akif; Sen ne diyorsun şefik?
Şefik;Diyorum ki o parayı kabul etseydin kendine değil palto, ev bile alırdın ev...
Akif; Şefik dostumsun biliyorum. Bu sözleri söylememiş kabul ediyorum. Bedenimiz üşüse de ruhumuz inancımızla vatan aşkıyla yanmakta anlıyor musun. Anlıyor musun...(sahneyi ser adımlarla terk eder.
Şefik arkasından bağırarak koşar.
Şefik; Akif dur dur yahu şaka yapmıştım şaka...

5-SAHNE
Hastane odası. Bir ranza ve bir sandalye bulunmaktadır. Akif ranzada beyaz elbisesiyle yatmaktadır. Bir hastabakıcı yanında durmaktadır. Kapı çalınır. Hasta bakıcı kapıya gider.
Hastabakıcı; Efendim bazı gazeteciler ziyaretinize gelmişler. İzin istiyorlar.
Akif; Gelsinler...( İçeriye dört gazeteci girer. Ellerinde fotoğraf makineleri vardır. Akif'in yanına otururlar. Hastabakıcı Akif'i doğrultur.
Akif; Hoş geldiniz gençler.
Birinci gazeteci 'Üstat bizleri, memleketi özledin mi?'
Akif; Özlemek mi o da ne demek evlat?
Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra kesik kesik konuştu:
Akif; Mısır'dan üç gecede geldim... Bu üç gece, otuz asır kadar uzun sürdü... Orada on bir yıl kaldım... Fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım çıldırırdım...Özlem duygusu çok acı...
Birinci gazeteci; Ya kavuşmanın sevinci?
Akif: - Onu sorma oğlum... Onu ben kendi kendime bile soramıyorum... Ancak yazık ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştüm, hiçbir şey göremedim. Cennet gibi yurdumdayım ya... Çok şükür.'
2. Gazeteci; Üstad sizin 'Japonya' isimli bir şiiriniz vardı. Orda Japonya anılarını anlatıyordunuz. Ne mesaj vermek istediniz?
Akif; Onlarda doğruluk, dürüstlük ve çalışkanlık vardır. Sadece tevhidin adına Buda demişler. İslam'ın tüm güzelliklerini onlarda gördüm. Tek eksiklikleri tevhid inancıydı. Ama bizde de Tevhid var, gerisi yok. Onlar gibi olmak istiyorsak, inancımıza sahip çıkmalıyız.
2. Gazeteci; Üstad Milli Şairimizsin. Bize İstiklal Marşını hangi duygularla yazdığını anlatır mısın? (Bu sırada elinde ses kaydedici bulunmaktadır)
Akif bir müddet gözleri derinlere dalmış gibi sessizce durur. Sonra yavaş yavaş konuşmaya başlar.
Akif; İstiklal marşı...Milletin inancının, heyecanının, coşkusunun ifadesidir. Vatan aşkının, bağımsızlık duygusunun ifadesidir. Zorluk ve sıkıntılı günlerde umudun, aydınlığın, cesaretin ifadesidir. Marş o günlerin, zorluk anındaki azmin ve direnişin ifadesidir. ( Bu sırada biraz öksürür. Nefes almakta zorlanır.)
2. Gazeteci; Efendim sizin diğer şiirlerinizi de büyük bir şevkle okuyoruz. Çanakkaele, Bülbül bunlardan bazıları. Ama en önemli eserinizi safahatta göremedik. Niçin?
Akif; O artık benim değildir. Milletimindir. Millete ait olanın şahsa ait esere alınması yakışık olmaz. ( Bu sırada dördüncü gazeteci de Akif'in fotoğraflarını çekmektedir.)
3. Gazeteci; Efendim bir daha İstiklal Marşı yazmak gerekse yazar mısınız?
Akif; Gençler o bir ruhtu, heyecandı, inançtı. Onu kimse yazamaz. Ben bile yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, yaşamak ve hissetmek gerekir. Bu da ülkenin işgali demektir. Allah bu millete bir daha istiklal Marşı yazdırmasın. 'Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal' (bu sözlerden sonra Akif kelimeyi şahadeti getirerek gözlerini kapatır.) Gençler 'Üstad' diyerek gözlerini kapatan Akif'in üstüne eğilirler. Sahne kapanır.

17 Şubat 2010 24-25 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar