Mimarın Adı Bölüm 12

Ortak Yalanlar
1984 yılının Kasım ayında karlı bir gün diye hatırlıyordu Seda. Seda, 5 yaşında falan olmalıydı. Balıkesir Edremit'teki evlerinde annesi Burçak, sobanın alevini harladıktan sonra üstünde kestane pişirmeye başlamıştı.
Seda, 'Babam nerede?' ,diye sordu.
Burçak, 'Baban işte kızım, akşam gelecek', dedi.
'Uyumayıp babamı beklesem olmaz mı?'
'Niye? Babanı daha çok mu seviyorsun yoksa?'
'İkinizi de çok seviyorum.'
Kestaneleri, maşa yardımıyla sobadan alan Burçak, yer sofrasını kurdu ve mutfaktan çaydanlığı alıp geldi. Sofraya oturduklarında Dallas başlamıştı. Bir yandan çaylarını içip kestanelerini yerken tam bir aile saadeti yaşıyorlardı.
Sofraya oturduklarından çok geçmemişti ki Burçak 'Benim uykum geldi', dedi. Burçak, eve televizyon alındığından beri necefli maşrapayı görene kadar uyumaz olmuştu. Bu durum Seda'nın çok tuhafına gitmişti.
Burçak, mutfağa gidip çayı döktü. Seda, kestaneleri yerken annesi Seda'nın da yatağını hazırladı. ' Sofrayı kaldırır sen de yatarsın', dedi.
Burçak, yatağına çekildi. Burçak, yatağa uzandığında sanki ruhu ayağından başlayarak bedeninden ayrılırmış gibi bir hisse kapıldı.
Rüyasında hiç tanımadığı bir adam vardı. 'Sen de kimsin?', diye sordu.
O adam-ki Kemal- ' Bu bir rüya değil. Gerçekliğin başka bir boyutu.'
' Ne? Kimsin sen?'
'Hepinizin sahibiyim ben'
' Lütfen, canım çok yanıyor. Bırak beni'
' Yarın Uğur pastanesinin önünden alacağım seni' dedi ve Uçurtma'yı göstererek 'Bununla' dedi.
'Neden ben?'
'Sen çünkü hanımefendisin.', dedi ve Uçurtma'ya bindi ve gitti.
Seda, elinde kestanelerle annesinin odasına girdi, çünkü Burçak inliyordu. Seda, korkmuştu. 'Anne! Anne' ,diye bağırıyordu.
Burçak, 'Uyanamıyorum bana çay demleyin', diyordu.
Seda, hemen mutfağa koştu. Boyu çayın saklandığı kavanoza yetmiyordu. Tabureyi alıp mutfağın tezgâhına çıktı. Tezgâhta düşecek gibi dururken çay kavanozunun bulunduğu dolabı açmışken Burçak, gözleri kapalı bir şekilde mutfağa girdi.
Seda, 'Anne!' , diye seslendi ama Burçak 'Uyanamıyorum bana çay demleyin', diye sayıklamaya devam ediyordu. Burçak, boş bir su bardağını musluğun altına tuttu. Sular kesikti. Ama Burçak, sanki bardak doluymuş gibi yaptı. Sonra da bardağı yere attı. Burçak, 'Uyanamıyorum bana çay demleyin', diye sayıklayarak gitti ve Seda, tezgâhtan aşağı düştü.
Seda'nın ağlamalarına komşuları 'Kes be çocuk!', diye bağırıyordu ama Burçak sadece 'Uyanamıyorum bana çay demleyin', diyordu.
Ertesi sabah Burçak, uyandığında kocasının eve gelmediğini fark etti. Kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdiğinde Seda'nın orada uyuduğunu fark etti. Burçak, 'Kızım iyi misin?', diye sorarak uyandırdı. Bardağın cam kırıklarını gördü. 'Bir yerin kesildi mi?', dedi.
Seda, esneyerek annesine cevap veriyordu. ' Bardağı sen kırdın. Akşam inliyordun. Sana bakmaya geldim. Uyanamıyorum, bana çay demleyin, diyordun' deyince Burçak, aslında rüya olmayan gördüğü o enteresan rüyayı hatırladı.
Öğleden sonra Burçak 'Hadi, pastaneye gidelim', dedi. Seda da 'Yuppi', diyerek sevindi. Pastaneye gittiler. Birer dilim pasta yediler. Burçak, Seda'ya 'Sen burada bekle', dedi. Burçak, kasiyere 'Telefonunuzu kullanabilir miyim?', dedi. Ağabeyi Harun'a telefon etti. 'Ağabey, benim bir işim çıktı da Seda'yı gelir alır mısın Uğur pastanesinden?', dedi.
Burçak, hemen telefonu kapadı. Kasiyere 'Kızımı gelip ağabeyim alacak. Adı Harun Dursun dedi.' Seda'ya 'Dayın gelecek, uslu dur', dedi. Hesabı ödedi ve çıktı. Seda, annesine bakıyordu. Pastanenin camından Kemal göründü.
Burçak, 'Kimsin sen?', dedi.
Kemal, 'Dedim ya, sahibim ben.'
'Kime, neye sahipsin?'
' İçeri gel, çok uzun seneler var önümüzde.'
Burçak, Uçurtma'nın arka kapısından içeri girdi. Girmesiyle dışarı çıkması bir oldu. Burçak, 'Ama ama...' ,diyordu.
Kemal, 'Evet, içi dışından daha büyük... Model olarak da on sene sonrasına göre imal edilmiş. Hadi, zaman geçiyor.', dedi.
İkisi de arka kapıdan içeri girdiler. Uçurtma silinerek kaybolurken arkadan gelen bir araba, frene bastı. Onun arkasından gelen araba da ona çarptı ve bir kaza oldu. Arabanın içinden Mimar'ın ve Mehmet'in beş- yedi yaşlarındaki halleri çıktı. Ana-babaları ölmüştü. O günden sonra dayısı Ahmet ve yengesi Tuğba ile yaşamaya başlamışlardı.
Seda'nın dayısı Harun geldi ve Seda'yı aldı. Seda, eve giderken ağlıyordu. Harun, 'Ne oldu?', diye sordu.
'Annem, bir adamla kaçtı', dedi.
' Hişt, böyle şaka yapılmaz'
'Şaka değil, pastanenin camından gözüküyordu. O arabaya bindi. Sonra araba kaybolunca kaza oldu.'
Eve gittiler. Harun, beş yaşında bir kızın hayal gücü çok kuvvetli de olabilir, diye düşünse de Seda'nın yalan söyleme kabiliyetinin de düşük olduğunu biliyordu. Radyodan ajansı açtılar.
'Balıkesir'in Edremit ilçesi yakınlarında Balıkesir-İstanbul yolunda bir kaza gerçekleşti. Üç ölü var', diyen spiker ölü olarak Mimar'ın anne ve babası ile Seda'nın babasının ismini okudu. Dayısı, Seda'yı bağrına bastı.
Seda'ya göre yirmi yıl sonra; zamanın kendisine göre kırk yıl önce de bunları hatırlayan Seda gözleri dolmaya müsait bir sinirle Kemal'e bakıyordu.
'Kimsin sen?', dedi Kemal'e.
Kemal, ' Kemal Gün. Mimar'la yola çıkmadan önce bu küçük hanımın okulunda İngilizce öğretmeniydim.'
'Seni beş yaşımdayken görmüştüm. Aynen bu haldeydin Annemi sen kaçırdın.'
'Karıştırıyorsun herhalde. Sen beş yaşındayken ben de beş yaşındaydım.'
Bu esnada zaman deliklerinden biri açılarak Melike'yi içine çekti ve Mimar, ' Yalan söylediğini biliyordum', dedi.

22 Şubat 2013 5-6 dakika 16 öyküsü var.
Yorumlar