Montofon İneği-3

Hemen kitaplarımı toplayarak, sınıftan dışarı çıktım, rezil olmuştum, bir daha ben o sınıfa nasıl girecektim.
Yanlışın kralını yapmıştım, hırsımı alamayıp kafama bir yumruk vurdum.
Keşke o kağıdı okumasaydım, diye söylendim.
Ne olacaktı sanki disiplinse, disiplin bundan kötü olmazdı ki, sıfırmış versin,
şu düştüğün durumdan daha onurlu olurdu, kendi kendime söylene söylene evin kapısını çaldım.
Annem kapının arkasında beni görünce şaşırdı.
-Hayırdır oğlum erken geldin!
Son dersler boştu diyerek, doğru odama kapandım.
Başladım kara kara düşünmeye, şimdi ben ne yapacaktım.
Önümdeki seçenekler belliydi,yaa bu tiyatroya devam edecektim, ya da! okulu bırakacaktım.
Okulu nasıl bırakırdım, Babama, anneme ne diyecektim, hadi bıraktım diyelim, ne yapacaktım?
Sanayi de bir dükkana çırak olarak girip, sanat öğrenmeye çalışacaktım.
Bundan başka şansım yoktu.
Tek hedefim vardı, o da okumaktı...
Ailem okusun, adam olsun diye gözümün içine bakıyordu.
Babam, devamlı oğlum aman oku!
Bak ! Beni görüyorsun, gecem gündüzüm belli değil, üç kuruş için el alemin kahrını çekiyorum diye devamlı bana verdiği nasihatları aklıma geldi.
Babam, bir ekmek fırınında çalışıyordu ve çalışma şartları ağırdı.
Evet başka şansım yoktu, okulu bırakamazdım.
Bir süre sonra bu olay, unutulur giderdi.
Bu zaman içinde, gelişecek olaylara,bende dayanacak güç var mıydı?
İşte onu bilmiyordum.
Beni Yalnız zor günlerin beklediğini çok iyi biliyordum.
Akşam olmuş babam işten dönmüştü, annem kapımın önünden, oğlum yemek hazır hadi gel dedi..
Yemekte onlara bir şey hissettirmemek için, yüzüme maske takıp, neşeli rolümü oynadım ve yemekten sonra tekrar odama kapandım.
Şimdi bana bakan sadece dört duvarın önünde, dramı oynarken, gözümden damlalar düşmeye başlamştı, onlara hakim olamıyordum, gözyaşlarım yastığımı ıslatmaya yetmişlerdi.
Sabaha kadar gözümü kırkmadan, kafamda kırk tilki gezdirdim.
Doluya koydum, almadı boşa koydum dolmadı, misali hala kendimle hesaplaşmaktaydım.
Kapının önünde annemin sesini duydum, okul vaktimin geldiğini ve çabuk olmamı söyledi.
Anneme odamdan bağırarak, bugün ben okula gitmeyeceğim dedim.
Annem hışımla odanın kapısını açtı, bende yorganı hemen başıma doğru çektim.
Küçük bey, hayrola neden okula gitmiyorsun?
Kendimi iyi hissetmiyorum, herhalde üşütmüşüm dedim.
İyi o zaman ben sana nane limon kaynatayım, birde terledin mi akşama hiçbir şeyin kalmaz diyerek odamdan çıkıp,mutfağa doğru gitti.
Okula gidecek, cesareti kendimde bulamamıştım, sabaha kadar halbuki ne kararlar almıştım, tahta kılıcımla devlerle savaşmış ve galip çıkmıştım.
Ertesi gün süt dökmüş, kedi gibi okulun yolunu tuttum, yanımdan kim geçiyorsa, şimdi bana bakıp,bakıp gülecek diye tedirgin oluyordum.
Sınıfa erkenden girip, sırama oturdum ,kapıdan kim girerse bana bakıp ,basıyor kahkahayı, içimden kendime gaz veriyorum.
Dayan oğlum dayan!
Bunlar da geçer.
'İt ürür kervan yürür' Ata sözü sanki dilimden elime düşmüş, tespih niyetine sabırla onu çekiyordum.
Haluk lavuğu beni görünce,hemen görmemezlikten gelip, arka sıraların yolunu tuttu.
Sırada tek başıma kalmıştım, ağzına kadar pislikle dolmuş, bir çöp kutusuna nasıl bakılırsa sınıfta kiler de bana öyle baktıklarını hissettim.
Bir iki kişi laf atmaya başladı, Montafon ne haber gibisinden, kızlar bana bakıp,bakıp birbirlerinin göğüslerini gülerek kapatıyorlardı.
Lan ben ne halt yemiştim, nasıl ayıklayacaktım, bu pirincin taşlarını, kalbim sanki yerinden fırlayacak, gibi atmaya başlamıştı.
Neyse !
Ders başladı, sınıfa giren, hoca bana dönerek, oğlum sen niye yalnız oturuyorsun dedi?
Sesimi çıkarmadım.
Birisine, sen geç arkadaşının yanına otur dedi.
Çocuk, hocaya ben yerimden memnunum hocam, diye cevap verdi.
Hoca başka birisine, olmadı diğerine yok, mazeretin bini bin para, kimseyi yanıma oturttamadı.
Hoca bu sınıfta bir şeyler dönüyor ama anlayamadım, arkadaşınız size veba bulaştıracakmış gibi hepinizde bir durum var dedi.
Bütün cesaretimi toplayıp, elimi kaldırdım.
-Hocam arkadaşlarımın, neden yanıma oturmadıklarını benden duyun dedim.
Hoca anlat, dercesine bana baktı.
Hocam, ben tarım yazılısında şimdi benden utanan Haluk arkadaşımın,her zaman yaptığı şeyi yaptım,o iki yazılıdan da 10 almıştı ve bana hocanın yazılı kağıtlarını okumadığını ve kendisinin de, kağıda maç anlattığını söyledi.
Bende aynısını şeytana uyup uyguladım, yalnız o şanslıydı ama ben her zaman olduğu gibi yine şansız.
Haluk şimdi benden utanıyor ve yanıma oturmuyor, oysa ben onun adını tarım hocamıza ve disipline gidersem orada da vermeyi hiç düşünmüyordum, ona karşı bir kalleşlik yapmış olsaydım, o zaman yanıma oturmamakta haklıydı.
Bundan sonra yanıma galipte oturursa kusura bakmasın, ben onunla oturmam!
Hocamız benim yazılı kağıdımı okumuş ve yazılı kağıdımı tahtaya kaldırarak, bana okuttu, işte sonuç ortada arkadaşlar beni aforoz ettiler,belki de okulu bıraksam daha memnun olacaklar, eğer benden istedikleri buysa onu da yapacak cesaretim var.
Hoca sınıfa dönerek, çocuklar talebelik dönemimizde hepimizin iyi veya kötü anısı var.
Bu anılar yıllar sonra da askerlik anısı gibi unutulmaz, arkadaşınız bir vukuat işlemiş ve her koyun kendi bacağından asılır, bu yaptığının cezasını da kendi çekecek, biraz mantıklı olun, onu bu şekilde dışlamanız bence adil değil dedi.
Hocanın ve benim sınıfa karşı yapmış oldugumuz konuşma az da olsa faydası olmuştu ve
biraz olsun rahatlamıştım.
Okulda şöhret olmuştum, fısıltı gazetesi beni baş sayfasına manşet yapmıştı.
Her gören yanındakine beni göstererek, işte Montafon bu diyordu...
Yalnız sadece öğrenciler, arasında değil, öğretmenler arasında da baş roldeydim.
Bazı hocalar beni görünce sırtıma vurarak, olur böyle şeyler diyerek, babacanca davranıyorlardı, bazıları ise resmen beni tehdit ediyorlardı.
Tabii bu arada benim adım ve soyadım okul numaram unutulmuştu, Montofon aşağı montofon yukarı.
Sizin anlayacağınız kısa sürede, oy birliğiyle adım montofon olarak tescillendi.
Tekrar tarihi gün gelip çatmıştı, tarım hocası bir çalımla sınıfa girdi ve bana tahtaya gel, şu yarım kalan işimizi bitirelim dedi.
Tahtaya kalktım, kağıtlarımı bana doğru uzattı, kağıtları aldığım gibi hepsini yavaş yavaş küçük hatta minik parçalar halinde hocanın gözlerinin içine baka baka yırttım ve önüne attım.
Hoca demek kararını değiştirdin, o kağıtları yırtmakla suçunu ikiye katladın, şimdi seni disipline vereceğim, oradan çıkacak sonucun ne olacağını herhalde biliyorsun dedi.
-Hocam valla disiplinden çıkacak sonuç hiç urumda değil, cezam neyse çekerim, yalnız benimde disiplinde söyleyeceğim, bir şeyler var.
Neymiş onlar dedi.
Sizin yazılı kağıtlarını okumadığınızı söylemeyi düşünüyorum, çünkü bu işi yapan, okulda ki tek öğrenci olmadığımı biliyorum.
Oğlum, sen işi büyüttün dedi.
-Hocam ben işi büyütmedim, siz büyüttünüz, beni bütün okula reklam etmenize gerek yoktu, bunu bir şekilde kimse duymadan halledebilirdiniz.
Yıllar sonra, tarım dersinden ve tarım hocası yüzünden, okuldan atıldığımı gururla anlatırım ve ne gerekiyorsa onu yapın, ben kurbanlık koyun değilim.
Hoca biraz düşündükten sonra, seni disipline vermeyeceğim, bu olay sana iyi bir ders oldu dedi.
Geçtim yerime oturdum, ne disipline çağrıldım ne de tarım dersinden sınıfta kaldım ama adım Montofon olarak kaldı.
İkinci kağıdı okusaydım ne mi olurdu?
cengiz Damar.

19 Ekim 2010 7-8 dakika 67 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 13 yıl önce

    Güzel hoş anılarla yüzleşmek yıllar geçse de...Tebriklerimle....ud83cudfbb👍😙

  • 13 yıl önce

    değerli dostum bu güzel anı öykünü gülümseyerek okudum mutlak her birimizin böyle anıları olmuştur öğrencilikle değil mi.. güzel anlatımdı kutluyorum. her dem sevgi ve saygımla.