Mühürlü Kaderim
Her zamanki gibi uyku yerine gecenin büyüleyici manzarasındaki İstanbul'u seyretmeyi tercih etmişti. Elini başına koyup cama yaslandı. Hafiften yağmur yağıyordu. Nisan yağmurları erken uğramıştı istanbul'a. Yaz ayının güzel geçeceği belliydi.çok severdi nisan yağmurlarını bu sevgisinin sebebi maşuğunun nisan ayında doğduğunu düşündüğündendi. Kapıyı açıp balkona çıktı. ellerini yana doğru başını da yukarı doğru kaldırdı. Yağmuru iliklerine kadar hissetmek artık nasibinin nerde olduğunu bilmek istiyordu. Yağmurla gel ilkbaharda gel neredesin ey nisanım nerdesin ey baharım diye haykırdı. Gözleri doldu hüzün yine kaplamıştı bedenini uykuya ihtiyacı olduğunu yeni yeni fark etmişti. yarın erken kalkıp toplantıya gidecekti.
Bir an önce uyumalı yarına dinç kalkmalıydı. öyle de yaptı yatağına geçti ellerini başının altına koydu gözlerini tavana dikip düşüncelerle savaştı. Nerede olduğunu bir bilsem ah bir bilsem de bir an önce ulaşsam cümleleri döküldü sessizce dudaklarından. Acı çekmekten yorulmuş kalbi yüzündeki çizgilerin derinliğini anlatmaya yetiyordu. Gece gündüze karışıp yavaş yavaş bitiyordu..
Güneşin doğuşunu hissetti perdenin aralığından süzülen yeryüzüne hayat veren ilk ışıkları. Bu hisle uyandı hafifçe gözlerini araladı güneşe daha dikkatli bakıyordu uzandığı yerde. Güneş bugün ayrı bir güzelliğiyle doğmuş emre'yi kucaklıyordu. Aynı hislerle doğruldu yatağından mekan sessiz, gözleri buğulu, dili kupkuru. Sanki olmak istediği yerde değil gibiydi. Hayat artık çok yabancı geliyor lezzet almakta zorluk çekiyordu. Bu halden şimdilik kurtulmak adına bir hamle yaptı kalktı yatağından banyoya geçip duş aldı üzerini giyip mutfağa geçti. Kahvaltı yapmaya çalıştı fakat nafile boğazından bir lokma bile geçmiyordu uzun zamandır.
Son hazırlıklarını da yapıp dışarı attı kendini sahile en yakın arkadaşına denize uğradı. Her sabah kalkar rıhtımda biraz dolaşır denizi seyreder yalnızlığını gidermeye çalışırdı. Yani anlayacağınız en yakın arkadaşı dertlerine ortak olduğu derman bulduğu şu koskocaman Marmara Deniziydi. Biraz dertleştikten sonra yürüyerek çıktı rıhtımdan. Durağa yürüdü toplantıya gitmek için otobüse bindi Fatih'te indi. Kendi kurduğu vakfın toplantısıydı bu. Her mahalle kendi fonunu yardım havuzunu oluşturacak yardıma muhtaç aileler belirlenip daha hızlı ve düzenli bir şekilde ulaşılacaktı. Emre çocukluğundan itibaren hep böyle bir vakfın hayalini kuruyordu. Üniversiteye geldiğinde bu hayalini hayata geçirmişti. bu vakıf şu anda onu hayata bağlayan tek etkendi. Çok yakın samimi arkadaşları bile derdine derman olamıyor bu durumdan üzüntü duyuyorlardı.
Toplantı sonlanmıştı gün geçtikçe büyüyordu vakıf. Şu anda on ilçede faaliyet gösteriyor ama amacında tüm türkiye'ye sonra da dünyaya hizmet etmeyi barındırıyordu. Öyle de olacaktı. (Tüm dünyada bu yardım vakfı açılacak insanlık sefalet ve açlıktan kurtulacaktı)
Vakıftan çıkıp okula geçti. Okul kapısında kendisini ensar bekliyordu. Emre onu gördüğünde saşkınlıkla sordu; hayırdır Ensar dedi. Ne oldu telaşlı gördüm seni bir problem mi var?. Ensar suskunluğunu bozamıyor bir türlü konuşamıyordu. Zor da olsa dudaklarından birkaç kelime çıktı sadece evlenecekmiş diyebildi. Emre olduğu yerde taş kesildi unuttuğu zannettiği gönül yarasını tekrar hatırladı gözleri doldu bir türlü konuşamıyordu öylece sessizce duruyordu..
(Devamı dizi şeklinde devam edecek)