Mutlu
Bir gün sanki dünkü gibi güzel olsa, belki, belki demlendirirdi ocağımdaki biraz telli, biraz siyah, biraz yeşil çayımı...
Keşke herkes, keşke her şey yön verme çabasında olmasam bile, benim gibi; biraz sisli, biraz neşeli, üstünde bir yük, biraz yorgun, biraz kederli olsa ne olurdu?
Dün çekildiğim fotoğraflara baktım bu sabah, sanki gözlerimdeki ışık yok, biraz yeşil, biraz beyaz ceketim yok. Gökteki dolunay mı yaptı yoksa beni böyle gözü yaşlı. Hani yakışmazdı yakışıklı adama, hani yakışmazdı delikanlıya...
Biraz önce açtım ellerimi semaya, dua ile başladım... Haykırış ile indirdim ellerimi semadan. Yoksa doğduğumda damı? Açtı ellerini gökyüzüne, benim bir tane, ağzından bal damlayan annecim... O damı şimdi üzülüyor benim gibi... Ah! Keşke son nefesim olsa da bu içime çektiğim sonra bıraktığım...
Kaç takvim yaprağını tanıyacağım daha... Daha kaç yüz göreceğim, gülmeyen gözleri... Onlarda mı, benim uyuyamıyor yoksa... Onların elinde de mi var bir bira şişesi... Hangi söylenmemiş söz avutur bizleri... Hangi bilinmeyen günde güler yüzüm keşke bende gülebilseydim şu rengârenk gözlü kızım gibi, bir şeyler bekleyip gelecekten, gülseydi yüzüm... Keşke beni de üzen tek kişi annem olsa ne olurdu? Yok, yok o da üzmesin beni... Bir acıya daha dayanamam, herhalde...
Biliyor musun kâğıt, sadece seninle konuşabiliyorum böyle sessiz, böyle sakin...
Zaten yüzüm yok kimseyle konuşmaya. Dün gelmiş kapıma alacaklılar, biliyor musun kâğıt geçecek ara sokak kalmadı... Kimin elinde ki oyuncağını aldım ki ben... Yoksa yardım etmek mi günahtı, artık güvenmediğim insanlara...
Cebimde ne kadar param var, bilmiyorum... Acaba versem hepsini bir daha takip etmezler mi beni... Geçmezler mi evimin önünden... Gelmezler mi çalıştığım dükkâna, tehdit etmezler mi beni acaba?
Of! Kâğıt of! biliyormusun bilmiyorum ama hazırladım ipimi, az kaldı biliyorum, hissediyorum... Az kaldı... Sabır taşım çatladı, eridim bittim be kâğıt. Ağlıyorum simdi, hissediyorsun biliyorum ıslatıyorum seninde beyaz özünü... Az kaldı, az kaldı da... Neyi düşünüyorum biliyormusun? Ben gidersem bu diyardan... Acaba bakar mı babam, karıma kızıma ve oğluma... Yoksa atar mı yaka paça dışarı, benim öyle bir oğlum yok diye... Yok ya iyi insandır benim babam, ne kadar sert görünse de yapmaz öyle şey...
Ne yer, ne içerler? Okur mu? Coşkun denizlere benzeyen yüreği coşkunumun... Babası okuyamadı, bari kendi okusun... Kefil olmasın başkasına, güvenip... Kanmasın başkasına, aldanıp... Kin tutmasın kalbinde...
Acaba büyür mü yüreği, büyür büyürde kimi sever acaba... Hangi kalp için atar yüreği...
Ya karım ne olacak, ya anam ne olacak... Kaç gün ağlarlar ardımdan ve kim gelmek ister acaba? Beni anıp anıp, ismimi tekrarlayıp tekrarlayıp.
Her gün ki gibi gelirken evime, akşamüstü... Aşağıda bekleyen iki adam; biri deri ceketli, biri siyah gömlekli... Çıktılar mı acaba eve, korkuttular mı acaba en sevdiğim insanları...
Olduğum yere pustum bir anda kaç saat geçti bilmesem de sıkıldılar herhalde, çektiler gittiler etraflarına bakarak...
Çıktım yukarı... Allahtan kimse gelip sormamış beni... Telefon gelmiş benim adıma... Kaç kere çalınmış bilinmez... Duşumu alsam da kendime gelmek için kendime gelemedim bir türlü, yemekte de soluktu yüzüm, ağlamaklı bir yüz ifadesi, aklım gidik, gözüm kayık... Ne yediğimi ne kadar yediğimi bilmiyorum... Tek bir cümlecik;
?Elinize sağlık...
Elim su yüzü sabun yüzü gördü mü hatırlamıyorum. allahım nasıl bir zulümdür bu benim çektiğim, kaç saat geçti, kaç saat geçti de ardından solup kaldım oturduğum yerime... Yatma vakti geldi bizimkilerin herhalde gene de bilmiyorum...
Geldi yanı başıma... En sevdiğim bu dünyada, en değer verdiğim kıymetlilerin arasında... Sevdiğim, sevildiğim, bazen hayran kaldığım, bazen sohbet ettiğim, saydığım, taptığım kadın geldi yanı başıma...
Hiç oralı olmasa da ruhum, biliyordu seviyorum onu. Umutsuzluğa kapıldığım anda dert ortağı olduğum...
Allahım! Nasıl bir umutsuzluktur bu, nasıl bir acı... Nasıl bir derttir, dermanını bilmediğim, kimseye anlatamadığım...
Ve girdi konuya dedi bana;
?Mutlu...
Kaç saniye geçti, kaç dakika geçti ardından... Ve tekrar aynı kelime
?Mutlu...
Gözümde yaş... Hani mutlu, hangi mutlu arkadaş? O uçup gitti başka diyara... Anamın mutlu olsun diye koyduğu isim şimdi çok mutsuz...
Ve gözümden akan yaş demlendirdi, ağlamasını istemediğim yeşil gözleri... Aman kırılmasın kalbi dediğim insanın, kalbimi kırıldı yoksa? Bir vazo olduk ta parçalandık mı ikimizde...
Tuttu iki, eliyle iki kolumu o aslan kadar güçlü, bir o kadar da kadınsı, kadın. Tuttu kolumu, tuttu kalbimi, tuttu benliğimi... Ve sarstı... Sarsılması gereken umutları...
?Mutlu, kendine gel...
?Mutlu, dön aramıza...
?Mutlu, Mutlu, Mutlu...
Aldım, kaldırıp kolumu aldım kolumun altına, sahip olunması gereken kişiliğini...
?Aşkım... Aşkım... Ben ölürsem çok mu? Çok mu?
Ve susturuldum bir anda. Sustu konuşmayı unutan dudaklarım, sustu dallarım, sustu kalbimde kanayan yaram, sustu erimiş karların akıttığı su sesi... Ve nasıl bir cevaptır bu Allahım, buda mı senin kulun. Yoksa en büyük lütuf sen misin haktan bana...
?Aşkım... Çocuklarımın babası, kalbimin sahibi... Yaşama bağlanma sebebim... Evimin direği... Arkadaşım, dostum, mutluluğum...
Sessizlikten yosun tutan duvarlar söktü attı yosunlarını bir anda, yoksa onlarda mı ağlıyordu, onlarda mı anlıyordu artık beni...
Her şeye rağmen devam etti yosun gözlerine âşık olduğum tek kadın.
?sen ölürsen, ben ölmezsem. Ben ölürsem, sen ölmezsen...
Diye başlayan kelimelerin acısı bastırdı aniden... Hiç sönmeyen bir kibrit alevinde yaktım hemen sigaramı... Ve koydum yanı başıma... Kesintisiz beni izliyordu ve devam etti;
?kim bakacak hayata diktiğim fidanlara, kim sulayacak. Hangi göz bakacak(bağırarak)ha söyle bana kim bakacak...(masumca) senin gibi biraz sert, biraz yumuşak, biraz korkutucu, biraz umut verici... Kim koklayacak onların saçları babalarına ihtiyaçları olduğu anda.
?Mutlu, gülsün yüzün, gülsün yüreğin, biliyorum içinde söndürdüğün umudun sebebini, iki gün önce gözüme çarpan, ne yapmak istediğini anlamak istemediğim ipi de at artık, kalbin penceresinden aşağıya... Sakın düşme oradan... Gülümsemene muhtaç etme bizleri... Açtırma ellerimizi semaya doğru, yatsı namazından sonra senin için hayır duası istesek de, hayırsız etme hayat sahnesini, buda geçer, buda biter... Zamanı gelince çekip gideriz ikimiz de, şu an gitmeyi arzuladığın sonsuz çukura doğru...
Hangi anımsayış yakar şu sigaramın ateşini... Zaten ezan da okundu, şafak söktü, gün doğmak üzere...
Yeni doğan günün üstüne, edilen tüm duaların üstüne, anamın üstüne, babamın üstüne, karımın, yosun gözlü Coşkun'umun, Tomris'imin üstüne, bayram sabahları kıldığım namazın üstüne, içtiğim suyun, yediğim yemeğin, kıldığım namazın, okuduğum kur-an'ın, edilen sohbetlerin, yeni çıkan şarkıların, dalda yeni biten narın, incirin, üzümün üstüne yemin olsun.
Bugünüm ve yarınım umutla dolsun, sevdiğim ve sevildiğim bedenler yanımda olsun... Dünüm, bugün olmasın... Kimseye kin olmasın içimdeki... Sevgi olsun umut olsun ve mutluluk olsun dağıttığım...
Mutlu Pazarbaşına ithaf edilmiştir...