Mutluluğa Açılan Ahşap Kokulu Kapı

Yazın yorgun düştüğü günlere gelinmişti artık.Ressam sonbahar tuvalinin başına geçmiş , paletine güz yeşilini, kızılını,sarısını, pembesini ve pek tabii kahverengisini cömertçe dökmüş, işe koyulmuştu bile.
Bir araba durdu yolun kenarında. Islak, parke taşlı ,görmüş geçirmiş bir yokuşun başındaydı.Usulca indi arabasından.Bir kaç adım atıp durdu.Tek bir yere bakıyordu kırmızı paltolu kadın. Kenarında zarif bir fiyongu olan şapkasının altından koyu kahverengi saçları hafifçe omuzlarına dokunuyordu.Elinde şemsiyesiyle aynı renk kenarı dantelalı siyah eldivenleri vardı.Minik çantası ise çizmelerine eşlik ediyordu siyah deri olmanın asaletiyle.
Hazan esintisine aldırış etmiyordu sanki.Karşısında durduğu kapı geçmişin izlerini taşıyordu üstünde. Göğsündeki yıllanmış çizikler ,onu daha da görkemli daha da bir mağrur yapmıştı.Hele bedenine kazınmış üstü yaprak dolu dallar, yarenlik edercesine uyum sağlamıştı sonbahara.
Kapıyı açıp içeri girdiğinde yüreği küt küt atıyordu.Kızıl kahverengi kadife perdeler yüksek tavanlardan aşağı kadar inmiş,çekingen bir genç kız edasıyla belinde kuşağı eteklerini toplamışlardı.Dışarıdan salona hafif bir ışık süzmesi vuruyor, gümüş çerçevelerin içindeki siyah beyaz fotoğraflar uzun kirpiklerinin koruması altındaki en koyusundan kahverengi gözlerinin içine bakıp 'Hoşgeldin!' diyorlardı.Tam o anda bir gümbürtü kopuverdi evin dört bir yanında.Arkasına dönüp baktığında tam sol köşede duran ,anılara an be an tanıklık etmiş koskocaman sarkaçlı duvar saatini gördü.Beni nasıl unutursun dercesine ' Dingg dongg , dingg dongg ' diye haykırıyordu sevincini.Yüzünde huzurlu bir tebessümle yanına gidip dokundu ; teni çocukluk anıları kokan ,babaanne ve dede yadigarı sarkaçlı dostuna. Sonra sehpanın üzerinde duran kristal şekerliğe uzandı eli. Sadece bayram günlerinde mi , her zaman çikolata ve badem şekeri doluydu tepeleme. Gelen çocuklara, komşulara, dostlara ; limon kolonyasıyla birlikte ikram edilmek için hazır ve nazır bir şekilde beklerdi.
Ne çok 'Hoşgeldiniz!' deyip açmıştı gönül dostlarına yüreğinin emektar kapısını.Ve yine ne çok 'Güle güle ,bunu saymıyoruz.Yine bekleriz.' deyip uğurlamıştı aynı kapıdan.Çok özlemişti o kapıdan gelip gidenleri.Her birinin izi kalmıştı üstünde rengarenk çizgilerle.Kimi kahkahalarını ,kimi gözlerindeki nemi , kimi ise hüzünlü hazanın yapraklarını bırakmışlardı giderken.
Akşam yemeklerini hatırladı sonra.Ne tadına doyum olmaz anılar yaşanmıştı ailece, hep birlikte.Mutluluk kokardı yedikleri yemekler.Kahkahalar hele ,sarkaçlı duvar saatiyle yarışırcasına çınlatırdı kulaklarını.
O gün mutluluğa açılan ahşap kokulu kapıdan içeri girmişti ,gençlik yıllarını arkada bırakmış kırmızı mantolu kadın. Yüreği anlatılamaz bir huzurla dolmuş ,kırmızı ojeli bakımlı eliyle mutluluk kapısının elini sıktıktan sonra , dudaklarının cesaret edip söyleyemediği 'Hoşçakal ! anılarımdaki mutluluğuma açılan ahşap kokulu gönül kapım' cümlesini, üzerine çiğ yağmış kirpikleri ve gözlerinden yağan güz yağmurları söylerken , arabasına bindi ve geçmişe kazınmış anılar dolu yüreğini alıp uzaklaştı.

03 Ekim 2018 3-4 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 5 yıl önce

    Öykünün ismi çok hoştu içeriği de elbette

    Beğeniyle okudum

    Güzel paylaşımınız için teşekkür ederim👑