Mutluluk

Vakti zamanın birinde bir kral varmış. Hiçbir ağrı sızı duymadığı halde kendini hasta hissediyormuş. Doktorlar hastalığa çare bulamadıkları gibi kralın, 'Tez beni iyi edin, yoksa hepinizin kellesini uçururum,' demesiyle kelle derdine de düşmüşler. Yaşlı bir doktor, kelle kurtarmanın yolunu bulmuş sonunda. Kralın huzuruna çıkmışlar.

'Siz çok iyi, halkın çok sevdiği mutlu bir kraldınız. Mutsuzluk hastalığına yakalanmışsınız.
Mutlu bir insanın mutluluğuna inanır ve onun gömleğini giyerseniz iyileşeceksiniz,' demişler.

Doktorlara kanan kral, 'Tez bana mutlu insan getirin,' demiş. Doktorlar doğruca kraliçeye koşmuşlar. O mutlu olmayıp da hizmetçi Emine kadın mı mutlu olacak diye düşünmüşler.
Kraliçe, vezirin karısı kadar güzel olmadığı için mutlu değilmiş meğer.

Doktorlar vezire gitmişler. 'Siz, ülkenin ikinci adamısınız. Güçlü fiziğinizin yanında çok yakışıklısınız. Dünya güzeli bir karınız var. Mutlu olmalısınız,' deyince vezir, 'Kral olmadıktan sonra ne edeyim ben dünya güzeli karıyı bilmem başka şeyleri,' demiş.

Doktorlar vezirin güzeller güzeli karısına çıkmışlar. O da mutlu değilmiş meğer.
'Kraliçe olmadıktan sonra neye yarıyor bu güzellik,' diye yakınmış.

Sarayda ve kentte mutlu insan bulunamamış vesselam. Mutlu insan bulunması için ülkenin dört bir yanına asker salınmış. Mutlu insan arayan atlı iki asker, sırtında odun yükü bulunan ihtiyar bir adam görmüşler yolda. 'Buralarda mutlu insan bulunur mu?' diye sormuşlar. İhtiyar oduncu bir süre düşünmüş. 'Ben mutluyum,' deyince, yediği tekmeyle odun yüküyle birlikte yere yıkılmış. Güçbela doğrulup sırtındaki odunlara dayanmış. Acıyan bir ifadeyle bakmış tekme vuran askere. 'Beni ihtiyar ve güçsüz gördün amma...unutma ki, yıllar sonra sen de benim gibi yaşlı ve güçsüz olma şanssızlığına sahipsin,' demiş. Tekme vuran asker, 'Şu haline bak. Sırtında odun yükü. Yaş almış başını gitmiş. Neyin mutluluğundan söz ediyorsun?' demiş. İhtiyar oduncu, 'Size ne benim ihtiyarlığımdan, sırtımdaki odundan? Mutlu bir adamım ben,' demiş. Askerler, 'Şu halinle nasıl mutlu olabiliyorsun?' diye sormuşlar. İhtiyar oduncu anlatmış mutlu oluşunu. Askerler, mutlu bir insan bulduk ve iyi bahşiş alacağız diye sevinmişler. 'Kralımızın senin gibi birisine ihtiyacı var. Zorla da olsa seni krala götüreceğiz,' demişler. İhtiyar oduncu, 'Karıma haber vermeden adım atmam,' demiş. Odunlarının indirilmesine de razı olmamış. 'Onlar benim alın terimle hazırladığım rızkım,' demiş. Askerler, odunların bedelini verip adamı ata bindirmişler. Birisi, yaya olarak ihtiyarın karısına haber vermeye giderken öbürü de atı yedeğe aldığı gibi sarayın yolunu tutmuş.

Kentin surlarına yaklaşırken, mutlu insan bulundu diye beyaz bayrak sallamış. Borazanlar ötmüş, davullar çalmış. Halk, sarayın avlusuna koşuşmuş. Kral, kraliçe, vezir ve güzeller güzeli karısı yerlerini almışlar. Saraylılar arkalarında toplanmış. Mutlu insan nasıl bulunur diye şaşıran doktorları almış bir korku. Kentin büyük kapısı açılmış. Mutlu insana yol veren insanlar bir de bakıyorlar ki, her yanından mutsuzluk dökülen ihtiyar bir adam geliyor. Halkta önce uğultu, ardından da, 'Aa!.. Mutlu adama bakın hele,' gibisinden alaylı sözler ve gülüşler yükselmiş. Attan indirilen ihtiyar oduncu kralın huzuruna getirilmiş. Kral, fena bozulmuş. İhtiyar oduncu, şaşkın şaşkın bakınmış
krala ve çevresindeki gülerek alay eden insanlara. Kral, mutsuzluk döküntüsü ihtiyar bir adam getiren askere çok kızmış. Tez boynunu vurun diye emir vermiş. Bahşiş bekleyen asker kelleden olacakken ihtiyar oduncu, 'Durun!' diye bağırmış. Beni getirmesini ben istedim deyip kendine tekme vuran askerin kellesini kurtarmış. Kral, 'Bu halinle sen gerçekten mutlu musun?' diye sorunca ihtiyar adam, 'Yalanım varsa bundan sonra odun satmak kısmet olmasın,' demiş. Kral, 'Beni inandıramazsan seni asarım,' demiş. İhtiyar oduncu, 'Ben mutluyum. Keyif senin, ister inan ister inanma,'deyince kral, 'Bırak yavan ağzı! Mutluluğunu anlat!' diye terslemiş.'Odunculuk yaparım,' diyerek söze başlamış ihtiyar adam. 'Ormandaki kuru dallardan bir denk odun hazırlar, sırtımda kasabaya götürür satarım. Kazandığım parayla evime lazım olan şeyleri alırım. Akşam eve geldiğimde karım beni güler yüz ve tatlı dille karşılar. Hazırladığı ılık suyla elimi yüzümü yıkarım.
Karım da yorgun ayaklarımı yıkayıp ovar. Uzanarak dinlenirken karım sofrayı hazırlar. Bir kap yemek yapmış olsa bile karımı kutlarım. Verdiği sağlık ve nimetler için tanrıya şükrederiz. Evlatlarımız için iyi dileklerde bulunuruz. Yemekten sonra, yaşadığımız güzel günlerin birisinden söz açar, tatlı yarenlikle o güzellikleri yeniden yaşarız. Yattığımızda, yaşlı olsak bile gönlümüzü genç tutarız. Şafak sökerken karım, tatlı dil ve güler yüzle uyandırır beni. Sofraya oturup çorbamızı içeriz. Karım çıkınımı hazırlar. Güzel dileklerle uğurlar beni. Ormana gider odun yapar, kasabaya götürüp satarım. Ne kralın dağıttığı yardıma koşarız ne de ona buna el açarız. Olduğu kadarıyla yetiniriz. Ben, mutlu bir insanım. Mutluluğumdaki en büyük pay da karımındır...'
İhtiyar oduncunun mutlu olduğuna inanan kral, 'Gömleğini tez çıkarıp bana ver!' diye bağırmış.
İhtiyar oduncu mintanını biraz açmış.
'Gömleğim yok ki...' demiş.

Not: Bu öyküyü 1970 yılında yazmışım. Ya birisinden duyup süsledim ya da kendim yazdım. Bilmiyorum.

27 Şubat 2012 5-6 dakika 23 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar