Muzur Neşriyat / Goralı'nın Alağı - 2

Bu arada üçümüzde arkamızı dönüp ormana baktık, çok uzak görünüyordu, ama bu işin gizli kalması için o ağacı, oradan kesmemiz gerekiyordu.
Ağacı kesip getirmemiz belki üç saatimizi almış ve ellerimiz parçalanmıştı, her yanı kanıyor ve sızlıyordu, bu kafar şeye sebep olduğu için Goralı'ya küfrediyorduk bir ağızdan, bu yorgunluğun üzerine birde o taşı oradan çıkartmamız sürmüştü iki saate yakın.
Ama o taş yerinden çıkıpta bu melun alak büyük bir gürültüyle ve tozu toprağa karıştırarak yıkılırken, işte o kısacık birkaç saniye tabiri caiz ise buz gibi olmuştuk. O kadar mutluyduk ki, tarifi yoktu bunun, her zaman çok uzaklardan bile gördüğümüz bu koca yapı ve düşman kalesi şimdi yerle yeksan olmuştu ve işin güzel yanı da, bayıra kurulu olduğu için yıkılırken bahçenin içine doğru dağılmıştı. Zaten bunu yıktıktan sonra, bahçeyi de dağıtmayı düşünüyorduk. İlahi adalet sanki bizim yerimize isteğimizi yerine getirmişti. Ne alak kalmıştı, ne bahçe.
Şimdi tek yapmamız gereken, ormandan kestiğimiz bu koca ağacı armana geri atmaktı ve bize hiç zor gelmedi bu işi yapmak, nede olsa çok büyük iş başarmıştı.
Akşam da oluyordu yavaş yavaş ve biz mağrur savaşçılar gibi mutlu dönüyorduk evimize, inekleri ahıra koyduk ve eve çıktığımızda mutluluğumuz bir kat daha artmıştı, bize çikolata almıştı. Fakat bizi bizden daha iyi tanıyan amcam gözlerimizde ki mutluluk parıltılarının, çikolatadan olmadığını hemen anlamıştı. Bize;
-Bana bakın sacırak bacakları, siz yine bir filim mi çevirdiniz bakayım? Bak eğer yine bişey yaptıysanız karışmam ha
Dedi ve bizi bir korku sarıverdi anında, karışmam diyorsa bu iyi değildi, amcam bizi caydırmak için ne kadar çok da sevse, değişik dayak yöntemleri uygulardı, son yediğimiz dayağı pırasa ile yemiştik ve yediğim en kötü dayaktı. Pırasanın hiç bu kadar can yakabileceği aklıma bile gelmezdi, o günden sonra pırasa bile yemedik hiç,
Sustuk, aslında susmak kabullenmekti suçu ama suçumuz henüz belli olmadığı için şimdilik suçsuzduk. Amcam tatmin olmamıştı ama yinede;
-Hadi bakalım şimdi siz yaramazlık yapmadınız ve bu kadar mutlusunuz ha, hiç hayra alamet değil, dedi ve annemde onu destekleyerek;
-Abi bunlar muzur neşriyat, gine birinin canını yakmışlardır, daha geçen gün Ahmet Amca'nın meyvalarını dökmüşler dibine, Allah'tan adam bir şey demedi,
Tam bu konu kapanıyor derken telefon çaldı, bu hayın aleti hiç sevmemiştik, eskiden biz bir yaramazlık yapınca en erken üç gün sonra haberi oluyordu evdekilerin, ama telefon bağlanalı eve hemen duyuveriyorlar. Ya kardeşim yaramazlık yapmanın bile bir anlamı kalmadı ki...
Amcam yüzünde biraz hayret, biraz kızgınlık, biraz da bıyık altı tebessümüyle karışık konuşuyordu muhtarla, yine bizi çağırıyorlardı komşu köye, alağın yıkıldığı duyulmuş ve yine bizden bilmişlerdi. Ama bu sefer dersimize çalışmıştık, bizim hiç güzümüz yetermiydi koca alağı göçürmeye, amcam bizi de alarak gittik köy odasına herkes toplanmış ve aralarında hararetli bir münakaşa vardı, bir kısmı bizim böyle bir alağı yıkabileceğimize ihtimal vermiyordu ama köyün geneli bizden biliyordu. Allah'tan köyün yaşlılarından Yusuf Amca tartışmaya son noktayı koydu;
-Ya gardaşım el kadar üç dene çocuk, toplasan 100 kilo etmez, koca taşı nasıl çıkarsınla yerinden, ayı gelmiştir bahçaya, sizde gök gürlese şu sabilerden biliyonuz.
Ne güzel konuşuyordu sabi diye, zaten odadaki masum bakışımız ve efendice oturuşumuzda çok etkili olmuştu. Muhtar amcama dönerek;
-Tahir, kusura bakma yine seninkilerden bildiler de, seni ondan çağırdım yoksa bende ihtimal vermedim bu olaya,
Çaylar içildi, başka konulardan sohbetler ve biz köy odalarında terbiye almakla meşguldük, odalar caminin ve köyün genel ihtiyaçlarını karşılardı ve erkekler akşamları burada toplanır sohbet ederdi, köye bir yabancı geldi mi, oda burada misafir edilirdi, istediği kadar yatar, üç öğün yemeği gelirdi. Köyün en gençleri hizmet ederdi oturmaz ayakta bekler ve her daim büyükleri gözlerdi, çay isteyen, susayan yada bir şey diyen var mı diye edeple hazır dururdu. Ne zaman yaşlılar gider onlardan sonra gençler gelir, kağıt oynar kızlardan konuşurlardı. Bizde hizmetimizi yapmıştık.
Artık evimize dönüyorduk ama Goralı deli olmuştu bu akşam, bizim yaptığımıza o kadar emindi ki bu işi ama bir türlü ispat edemiyordu ve bu melun adamı amcam da sevmiyordu. Şimdi karanlık köy yolunda amcamın peşi sıra eve dönerken herkes birbirinin gözüne bakıyor, amcam ise bizim yaptğımızı biliyor ve bıyık altından tebessüm ediyordu.
İşte zafer buydu. Karda yürüyüp izini belli etmemekti.
Mutluyduk aklımızda yeni planlar ve yeni yaramazlıklarla evimizin yolunu tuttuk.
(Goralı, köyümüzde Kore savaşında savaştığı için köylüler tarafından bir büyüğümüze Koreli diye takılan lakabın köy lehçesindeki söylenişidir.)

03 Ağustos 2012 4-5 dakika 10 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 11 yıl önce

    Eskiden muziplikler bile keyifliydi değil mi? : ) Şimdi ise internet ortamında yapılan haylazlıklar dile getiriliyoru. "onun şifresini kırdım, bu siteyi çökerttim" diye. Kaleminize sağlık .Ve tabi ki o muzip çocuğun anılarınada... : )

  • 11 yıl önce

    Süper. sonuna kadar hiç sıkılmadan okudum. Bizim köye uğramayın sakın:) Yüreğinize ve kaleminize sağlık..