Nazlıcan

Anadolu'nun yeşil vadisi üzerinde kurulmuş, zengin doğal bitki örtüsüne sahip kayın ormanlarına sırtını vermiş bir kasabanın kekik kokan yaylasında gözlerini dünyaya açan ailesinin ilk göz bebeği, üstüne titredikleri kızları zaman süzgecinde serpilerek büyüyen ve çevre köylerde adından ve güzelliğinden söz ettiren nazlı bir gelincikti Nazlıcan

Babası askerlik sonrası Büyükşehir hayaliyle yola çıkmış. İstanbul da aylarca iş aramış çaldığı onca kapıdan eli boş dönüp umutlarını yitirmeden iş bulma özlemiyle kendisine gecekondu mahallesinde iki odalı bir yer kiralamış, iki yıl boyunca işçi pazarında akla gelen her türlü işte çalışarak boş vakitlerinde iş arayarak devamlı dönüp durmuş fakat amacına ulaşamayarak hayalleri yok olmuş. Kaldığı gecekondu mahallesinde gönlünü kaptırdığı Seldayla anlaşarak Ay ışığının olmadığı bir gecede köyünün yolunu tutar. İstanbul da kaldığı süre içerisinde kazandığı parayla ve ilçedeki banka şubesinden geri ödemeli aldığı krediyle çok sevdiği köy yaylasında bulunan babadan kalma yayla evini tamir ederek koyun ve keçi toplayarak yaşam savaşına devam eden onurlu dik ve yüksek karakter sahibi erdemli bir beydir.

Annesi her ne kadar İstanbulda doğup büyüse de yaşadığı çevre itibariyle kırsal bölgelerden göç eylemiş insanların bulunduğu mahallede yaşadığından sevdiği kişinin yanında üşenmeden yerini almış hayata gülümseyen, hamarat ve doğal kişiliğiyle kır çiçeğini andıran uzun boylu esmer terbiyeli bir ev hanımıdır.

Bir ilkbahar sabahı yaşadıkları kasabanın sağlık ebesi tarafından doğumu gerçekleştirilerek bu mutlu hanede merhaba diyen Nazlıcan evin mutluluk kaynağı olmuş,Akan zaman diliminde büyüyerek ilkokulu kasabada tamamladıktan sonra ortaokulu bağlı bulunduğu ilçede bitirmiş ve o yıl girdiği Sağlık lisesini kazanarak eğitimine devam ettikten sonra girdiği memurluk sınavını kazanarak Anadolu'nun başka bir şirin kasabasına sağlık memuru olarak tayin olur.

Valizine günlük ihtiyaçlarını doldurarak ilk görev yeri olan kasabaya adım atar. Nazlıcan ı çok çetin bir gelecek beklemektedir fakat çok sevdiği mesleğinde görev alma sevincinden bunun farkında bile değildir. Kasabada sağlık ocağının bitişiğinde bulunan iki oda bir salondan mevcut lojmana yerleşir. Kasabanın değerli ahalisi elini sıcaktan soğuğa vurmadan evlerinden getirdikleri fazla yaygı kilim ve eşyalarla kalacağı odayı dayayıp döşerler. Sıcakkanlı ve nazik kişiliğiyle kasabalı tarafından çabucak sevilir. Oda görev aşkıyla durmadan yardıma koşturur durur.

Mevsim kıştır iki gün öncesinden başlayan kar taneleri yaklaşık elli santimi aşmış gece çıkan rüzgârdan kimi yerlerde kürtük bağlamış seksen santimi geçen yerler bile mevcuttur. Ama orman yönünden zengin olan kasabada odun sorununu olmadığından ağır kış şartları onun için çokta önemli değildir. Ailesiyle özlemini telefonla hallediyor ara sıra ilçeye ihtiyaçlarını halletmek için iniyor mütevazı bir yaşam içerisinde akıp giden günlerin farkına bile varmadan zaman tünelinde yol alır.

Bir akşamüzeri dağın eteklerine kurulmuş bir mezra da doğum sancıları çeken ilk doğumunu yapacak bir gelinin kocası elli santime ulaşmış karlı yolu yararak kasabaya ulaşır heyecan ve telaş içersinde sağlık ocağının kapısının zilini aralıksız çalmaya başlar. Ve kapıyı Nazlıcan açar adamın halinden zor şartlar altında olduğu bellidir.

Buyurun bir şey mi istemiştiniz der

Yüzündeki sakalı ve bıyığı kar taneleriyle alabora olmuş ellerini nefesiyle ısıtmaya çalışan genç adam kekeleyerek,

Şey Ebe Hanım karım doğum sancısı çekiyor yol olmadığından buraya getiremedim eğer ki yetişmezseniz zamanında kan kaybından ölebilir karşı ki mezrada üç yıl önce bir gelin doğum esnasında öldü korkuyorum bana yardımcı olabilir misiniz diyerek Nazlıcanın eline sarılır. Hayatın zorlu yollarından geçmiş sevgi yüklü yardımsever genç hanım Nazlıcan tereddüt etmeden,

Dur bekleyin biraz beş dakikaya kadar hazırlanırım neyle gideceğiz oraya der

Genç adam bacı sağ ol Allah ne muradın varsa versin ben kasabadan tanıdığım var sen hazırlanana kadar bir araç bulayım der.

Yirmi dakika geçmeden bir traktör üstünde yanında birisiyle sağlık ocağının kapısında durur. Kabanına bürünen Nazlıcan sağlık ocağında hizmetli olarak çalışan Ahmet e kendisinin göreve çıktığını gelen soran olursa beklemesini söyler ve traktöre binerek mezranın yolunu tutar. Yollar karla kaplı olduğu için her ne kadar zincir varsa da kar yağmadan önce zemin ani soğuktan kaynaklı dona çevirdiğinden Traktör devamlı kaymakta bir iki yerde yoldan çıkarak şarampole girip çıkmıştır ne yazık ki kazasız geçirmişlerdir. Yaklaşık kırk dakika sonra mezranın girişinde yer alan derme çatma ahşap bir binanın önünde traktör durur. Traktörden zorlukla inen Nazlıcan yere bastığında ayakları soğuktan üşüdüğünden titremeye başlar ve Açılan kapıdan gelen yardım seslerine yönelir ve hızlı adımlarla koşmaya başlar. Fakat onu bekleyen bir sürpriz vardır. Kapının önünde Mezradaki diğer çocuklar eğimli olan kısmında kızakla iz yapıp ve sulanan kar taneleri akşam soğuğuyla buz yaptığından buzun üstüne yağan yeni kardan habersiz ayağını buzlu kısma atınca aniden kendisini yerde bulur dengesiz düştüğünden yerinden kalkamaz bel omuriliğinde hasar oluşmuştur. Can havliyle kalkmayı dener fakat vücudunu kaldıramaz.

Yardımın traktörü kullanan Mustafa çavuş ve onu mezraya sürükleyen gelinin kocası Zafer vardır İki Bey Nazlıcanı kucaklayarak eve taşırlar. Evde yaşlı bir nine kızı derhal yüzükoyun yatırarak elleriyle mesaj yapmaya ve sırt kısmına zeytinyağı sürterek sobada ısıttığı havluyu sırtına yerleştir. Fakat bu arada doğum sancısı çeken gelin soğuk terler atmakta evin bir köşesinde durmadan bağırmaktadır.

Nazlıcan biraz kendini iyi hissettiğini sanarak ellerinin yardımıyla sürünerek doğum sancısı çeken Zeynebin yanına ulaşır. Ve Derhal yanındakilerden yardım isteyerek ne yapmaları gerektiğini bir bir tarif ederek kendiside tam yanında olduğu için var gücüyle acısına katlanarak iki saat süren çaba sonrasında nur topu gibi bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Ve kadın kurtulmuştur.

Nazlıcan evden sökülen bir kapıya sırt üstü yatırılır. Traktöre bindirilerek kasabaya ulaştırılır. Nazlıcanın sancısı dayanılır gibi değildir bir arabaya konularak bağlı bulunduğu Ordu ili devlet hastanesine kaldırılır. Hastanede ortopedi kliniğinde 3 ay tedavi görür ama bel kemiğindeki hasar yönünden o eski haline bir türlü kavuşamaz. Taburcu edilerek Kasabaya döner. İlk altı ay tekerlekli sandalyeden kalkamaz devamlı onunla hizmet verir. İstanbul da geçirdiği bir dizin ameliyat sonrası sağlığının yüzde altmışına tekrar kavuşur. Ve on yıl gibi bir hizmet sonrası malulen emekliye ayrılır. Kendi köyünde şu an gülen gözleriyle ücret talep etmeden şifa dağıtmaya her türlü yardıma koşmaktan asla feragat etmeyen yardımsever bir Anadolu kadınıdır. Kendisine yaşadığı süre içersinde sağlık ve mutluluklar diliyorum

İyi ki varsın Nazlıcan sen kirlenmiş dünyada tertemiz kalmış nadide bir çiçeksin gönlün hüzün yaylasına uğramasın.

NOT:Kaleme aldığım gerçek yaşanmış bir öyküdür

12 Aralık 2010 7-8 dakika 5 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Varsın ömrü uzun olsun hikayede geçen güzel yürekli insanın. ....Lakin keşke bütün bu yoklukla terbiyelenen çilekeş hayatlar , bizi hiç de şaşırtmayacak kadar hemen hemen ülkenin heryerinde alıştık gittilerden sineye sarılmış kabullenmişlikler olmasa. Güzel paylaşıma yürekten sevgilerimle.