Oğlum

Oğlum, bundan 7 yıl önce doğduğunda onun Down Sendromlu bir çocuk olduğunu öğrendim. "Sağlıklı olsun da.." derdim hep; "kız-erkek fark etmez." Oldu. Oğlum doğumundan ölümüne kadar böyle yaşayacaktı. Eşim, oğlumuzu vermek istedi ya da başka bir deyimle başından atmak.. Ama onun bize, anne babasına ihtiyacı vardı, başka hiçbir insan ona iyi gelmeyecekti. Eşimden bu yüzden ayrıldım, yani ben oğlumu seçtim.

Okudum, onlar hakkında her bilgiyi edindim. Ortalama yaşama süresinin 25 yıl olduğunu öğrendiğimde içimi bir sızı kapladı. Ben oğluma daha uzun bir ömür, daha normal bir hayat yaşatmalıydım. İşte o gün karar verdim, ne olursa olsun o benim oğlumdu ve bütün yaşantımı ona adayacaktım.

Çevrem beni öylesine yordu ki bu konuda, herkesin fikri aynıydı; onu kendi gibilerle bir arada bırakıp geçip gidecek, onu daha da yıpratıp geriletebilecek bir kadere mahkum etmemi istiyorlardı. Oysa ben oğlumu kendim yetiştirecek ve bana ihtiyacı olduğunu bile bile onu terk etmeyecektim. Nitekim de etmedim.

Şimdi oğlum 7 yaşında ve kahve yapmayı, dua etmeyi, dans etmeyi, şarkı söylemeyi, benimle dertleşmeyi, hatta aşık olmayı bile öğrendi.

Her günümü onunla geçirirken ona öylesine bağlandım ki, bu sevgi bir annenin çocuğuna bağlılığından da öteydi. Onunla hayatı yeni baştan yazmaya, olan her şeye onun gözünden bakabilmeye, onunla bir ömrün nasıl dolu dolu geçebildiğini görmeye başladım. O benim oğlumdu; canım, benim bir parçam, akıl almaz huzurumun tek kaynağıydı.. Onu kaderine terk etmemekle en doğru karara vardığımı her gün gösteriyordu o bana. Hatta beni bazı anlarda öyle şaşırttı ki, bazen ben ondan bir şeyler öğrenmeye başladım. Ben sadece onun aklı ve annesiyken, o benim her şeyimdi.

Yıpranıp yıpranmadığım konusunda sorularla karşılaştığımda, yüzümde hafif bir gülümseme ve yüreğimde bir kabarma belirirdi. Cevabım şu olurdu o sorulara; "Bedeninizden bir parça yara aldığında, o yarayı iyileştirmek için neler yapacağınızı bir düşünün. Bu aşamada yıpranıp yıpranmadığınız aklınıza bile gelmez. Çünkü siz o parçanızı düşünüyorsunuzdur, onu iyi olması için her imkanınızı kullanırsınız."

Çoğu insan benim bir deli olduğumu düşünürdü. Ama benim için çevreyi dinlemek en son yapacağım bir şeydi.

Oğlum bugün yedinci yaşına girdi. Ona güzel bir pasta yaptım. Onun mutluluğuyla kalbim öyle ferahlıyor ki, iyi ki onun yanındayım diye defalarca yineliyorum kendi kendime.

Belki çoğu şeyi anlayamasa da bana duyduğu sevgiyi sık sık dile getiriyor. Bugün de yaptığım pastayı görünce öyle sıkı sarıldı ki bana; onun olması beni, benim olmam onu yüceltiyor, mutlu ediyordu.

Oğlum, benim biricik incim.. Onun rahatı için uğraşırken yaşlanmam, hayatımın geçmesi umrumda bile değil. Çünkü o benim canımdaki tek güzel tanem.. Son ana kadar, bu süreç ne kadar olursa olsun, hep onun yanında olacağım ve oğlumla birlikte herkese ve tüm imkansızlıklara inat imkanlı kılacağız her şeyi...



ARALIK 2012

14 Aralık 2012 3-4 dakika 34 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (4)
  • 11 yıl önce

    Merhaba Filiz Hanım,

    Sizi yürekten kutluyorum. Kuran'da; saymadım ama sanırım yirmiye yakın yerde, "Allah'a inanan ve hayırlı iş yapanların" cennetle ödüllendirileceği yazılıdır. Bir insan büyütmek-yetiştirmek, hele hele her dönem bakıma muhtaç bir insanı büyütüp-yetiştirmekten daha büyük bir hayırlı iş olabilir mi? Siz, harika bir bir insan ve annesiniz.Bir kez daha kutluyorum. Saygılarımla.

  • 11 yıl önce

    Sağolun Veysel Bey ama bu öykü sadece kurgusal bir öykü, yani böyle bir durumla karşılaşan insanların yapması gerekenleri kurgulayarak yazdım.. Gerçek yaşamla bir ilgisi yok.

    Saygılarımla..

  • 11 yıl önce

    İyi Geceler Filiz Hanım,

    O kadar gerçekçi yazmışsınız ki, kurgu olabileceğini hiç düşünemedim. Sanırım okuyanlar da düşünmemişlerdir. Yeğenimin öyle bir kızı var. Ne yazık ki, yakın çevresi bile kızdan uzak duruyor. O nedenle yazıya daha bir duyarlı oldum.
    Başarınızın daim olmasını diliyorum. Saygılarımla.

  • 11 yıl önce

    Hikaye ibretlik gerçekten. Yaşanmış olması ya da kurgu olması o kadar önemli değil. Özürlü bir çocuğa sahip anne ve babalar için zor ve sabır gerektiren bir durum. Çoğu zaman baba işe gidip anne çocuğu ile baş başa kaldığı için annelere çok sabır lazım gelir bu konuda. Her kimin çocuğu ne kadar özürlü ve kusurlu da olsa kimse toz kondurmaz çocuğuna, doğrusu da budur zaten. Hüzünlü güzel bir öykü tebrikler sana Filiz Karaca...👍