Öğretmenlikte Teftiş Olgusu

'Yurdumuz uçsuz bucaksız,/Gökte yıldız kadar köylerimiz var.
Ama uzak, ama şirin ama garipsi./ Alın benim gönlümden de o kadar.
Uzak köylerimizde kuşlar gibi/ Her sabah çocuklar size uçar.
Ama küçük, ama büyüyen, ama güleç./Alın benim gönlümden de o kadar'
Siz kara göklerin yıldızları,/ Işıtın yurdumuzu sabaha kadar.
Ama düşe kalka, ama yiğit, ama umutlu...' Cahit Külebi, bu şiirinde köy öğretmenliğinin önemini lirik bir anlatımla ne güzel betimliyor.
Daha on sekiz-on dokuz yaşlarında, öğretmen okullarından yeni mezun çiçeği burnunda öğretmenler olarak göreve başladık. Yurdumuzun en uzak, kuş uçmaz-kervan geçmez köylerine dağıldık. Memleket sevgisi yüreklerimize nakşedilmişti. Şiirde betimlendiği gibi çocuklar bize koşuyordu düşe kalka. Tek ülkümüz, Türk Kültürünü çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma savaşında birer meçhul asker olmaktı. Şan ve şöhret, madalya filan istemiyorduk. Sadece bizlerin ziyaretine gelen ilgililerden azıcık güler yüz; tarafsız bir yaklaşım bekliyorduk. Yaptığımız çalışmalarda bizlere rehberlik, yol göstericiliklerini bekliyorduk sayın müfettişlerimizden... Bu öykümde müfettişlerimizin olaylara yaklaşımını izleyeceğiz!
İlk görev yaptığım, insanların o güzelim Anadolu insanlarının saf, duru ve temiz insanlıklarını kaybetmedikleri köyümdeyim. Okulum dik bir tepenin hemen yanı başında, meyilli bir araziye kurulu. Kara Dere adlı bir çayın derin vadisinin yamaçlarında kurulu bir köydeyim. Yamaçlar öbek öbek iğne yapraklı ormanlar ve fındık bahçeleriyle süslü. Okulumun üst tarafında topluca kestane ağaçlarının oluşturduğu bir koru var. Sonbaharda yemyeşil yapraklarının gün gün sarardığını gözlemlerdim kestane ağaçlarının. Yeşilden sarıya ve giderek koyu kahverengine dönüşen yaprakların giderayak dökülmesini gözlemlemekle bir garip hüzün kaplardı benliğimi. Hele uzun kış gecelerinde pencerenin önüne biriken karları odamdaki petrol lambasının ışığında izlemek bir başka güzeldi. Bir taraftan okuduğum romanın olaylarına kaptırır ara ara dışarda yağan karları gözlemlerdim petrol lambamın soluk aydınlığında...
Bazı gecelerde, vadinin derinliklerinden tabanca sesleri yankılanırdı. Bu seslere başka sesler karışırdı. Bir yurttaşı efkâr basar silahını konuşturur gecenin bir deminde. O sese ses vermek adettir. Biraz sonra başka bir taraftan karşı atış duyulur. Yıllardan beridir bu uygulama sürüp gelmiş. Tabanca Kara Deniz insanının olmazsa olmazı. Her ailede birkaç adet silah mevcuttu...
Bu köyde öğretmenlikte hayli deneyim kazandık. Yeni bir eğitim-öğretim yılı, müfettişler başkanlığında öğretmenler toplantısındayız. Merkez okulunun büyük bir salonunda ilçenin tüm öğretmenleri bir arada müfettişlerimizi dinliyoruz. Son söz alan müfettiş anlatıyor:
'Arkadaşlar geçen yıllarda hayli başarılı çalışmalar yaptık. Bu yılda sizlerden özellikle devam takip konusunda daha fazla duyarlılık bekliyorum. Biliyorsunuz bölgemizin uzak köylerinde özellikle kız öğrencilerimizin okula kaydında büyük eksiklikler var. Ayrıca sizlere söz veriyorum; okuluna en az iki demir beş eşya kazandıran arkadaşlarıma takdirname vereceğim... Hakça bölüşüm olması için artı değer üretmeliyiz. Benim emeğe saygım sonsuzdur...' Böylesi konuşmalarla toplantılar hep yapılagelir sene başlarında.
Müfettiş bey ne güzel sözler ediyor. Bizler zaten çalışıyoruz. Bir de öğretmenlik yaşamımızda takdirname görelim dedik. Okulda okurken bir öğretmenimizin:
'Varlıklı kişilerin adresini edinip onlardan okullarınıza araç-gereç yardımı isteyebilirsiniz,' mealinde anlatısı olmuştu.
Deneyimli bir öğretmen arkadaşımdan varlıklı bir iş adamının adresini edindim. Okulun yeni açıldığı uzak bir köyde çalıştığımı ve okulumun araç-gereç yönünden çok yetersiz olduğunu anlatıp yardım talep ettim. Mektubu gönderdim...
İlkokul üçüncü sınıfta okurken öğretmenimiz bizler için bir takım kitap siparişi vermişti. Kış geldi, kar yağdı. Bir türlü kitaplarımız gelmedi. Nihayet karlı bir pazartesi günü koltuğunun altında bir paketle öğretmenimiz sınıfa girdi. Bu pakette kitaplar vardı. Ismarlanan kitaplar. Çok sevinmiştim.
Aynı coşkulu sevinci maaşımın yarısı değerindeki araç-gereç paketini görünce duydum. Araç-gereç isteyen mektubum kabul görmüştü. Paket deyince küçük bir şey anlaşılmasın. İçinden haritalar, tarih ve mevsimler şeridi, daha nice araç gereç çıktı. Benden, gönderileri demirbaş eşya defterine kaydedilip, demir baş numaralarını göndermem isteniyordu. İstenileni yaptım elbette. Birde güzel bir teşekkür mektubu gönderdim. Yurdumuzun uzak köylerinde çalışan bizlere; okulumuza ilgi gösteren sizler gibi varsıl insanların olması çalışmalarımızda yalnız olmadığımız duygusu verdiniz... Minnettarız ilginize diye de duygularımı belirttim...
Aynı yıl hayli yaşlı ve deneyimli ilköğretim müdürümüz okulumuzu ziyaret etti. Müdürümüz hoş tavırlı babacan bir eğitimciydi. Sınıflarımızı güzelce bezemişiz. Haritalar, ilgili köşeler pırıl pırıl. Daha iyisini meslek yaşamımda görmediğim bir de abaküsümüz gelmişti ısmarlanan araçların içinde. Müdürümüz:
'Böyle abaküs ve yeni haritalar merkez okulunda yok! Bunları nasıl edindiniz, gerekli yazışmaları kim yaptı bu araçları edinmek için?' Diye ilginç sorular sordu bana. Gerekli açıklamaları yapınca gözleri ışıldadı babacan müdürümüzün. Acelem var diğer köye de gitmem gerek diye bir an önce ayrılmak istedi bizden. Aman hocam yemek yiyin, bakın eşim taze ekmek pişirmiş önerimize,
'Bir dilim ekmek verin ben yolda yiyerek giderim,' diye söylendi. Neyse ki, ısrarımızla yemek yedirmeden uğurlamadık sevimli müdürümüzü.
İlkbaharda teftişimize takdirname sözü veren müfettiş geldi. Öğrencilerin akademik durumlarını başarılı buldu. Araç-gereç edinme öykümüzü dinledi. Son sözleri:
'Sınıfları fazla araç-gerece boğmuşsunuz.' Oldu. Takdirname almamız bir başka bahara kaldı. Verilen sözler hava da kalmamalıydı. Bu duruma üzülmedik dersem gerçeği belirtmemiş olurum.
Şimdi anlatacağım teftiş olayı ikinci çalıştığım köyde geçiyor. Bu köyün okulu yapılalı daha on beş yıl geçmiş. Gerek binanın uygun bir yere kurulamamasından kaynaklanan gerek özensiz inşaatın yapımı nedeniyle okul neredeyse kullanılamayacak durumda. Acilen iyi bir onarıma gereksinim duyuyor okul binası. Köylülerimle kurduğum olumlu ilişkiler sonucu okulu ders yapılacak oranda onardık.
Günler aylar su gibi akıp gidiyor. Velilerimle ilişkilerim iyi. Cuma namazlarını da kaçırmıyorum. İmamımız İbrahim hocanın:
'Ey cemaat-i Müslim'in, ey ehven-i din...' Cümleleriyle başlayan hutbelerini dinliyorum. Okulun çevresini dikenli telle korumaya alalım diye karar veriyoruz velilerimle. Bu konuda toplantı yapıyorum. Ne kadar meşe kazığı, kaç top dikenli tele gereksinim var hesap ediyoruz. Kazık yerleri kazılıyor, teller alınıyor işlerimiz hayli yol alıyor.
Yılsonu yaz tatili yaklaşıyor. Komşu köy okullarıyla bir kır gezisi düzenledik. Arazi geniş, yemyeşil bir çayırda buluştuk arkadaşlarla. Gök mavi, güneş pırıl pırıl ışınlarıyla ufuktan yavaş yavaş yükseliyor. Yanı başımızdaki meşe ormanında kuşlar en güzel şarkılarını söylüyor. Kelebekler uçuşuyor. Öğrencilerimiz oyunlar kurma telaşında. Bazıları papatya topluyor. Pehlivan yapılı, uzun favorili bir bey yaklaşıyor yanımıza. Bu gelen kişi müfettiş beyimizmiş meğer. Hoş beş derken öğrencilerimi arkadaşlara teslim ediyorum. Müfettiş beyle okula gidiyoruz. İki gün sonra karneler verilecek. Gerekli defterler imzalanıyor. Okulun çevresinin korumaya alma çalışmalarını anlatıyorum. Tekrar gezi yerine dönüyoruz.
Öğle yaklaşıyor. Yiyecek çıkınları açılıyor. Köy ekmeği, peynir, domatesi, salatalık, marul, taze soğan, haşlanmış yumurta... Kır için ne istenirse mevcut önümüzde. Ben sebzelerden bir çoban salatası yapmak istiyorum. Sayın müfettişimiz yeşil sebzelere bir dalıyor evlere şenlik... Çocuklar korkar! Bu nasıl yemek yiyiş tekniği diye... Yenene-içilene afiyet olsun... Lakin toplantılarda, öğretmen her davranışıyla öğrencilere, halka örnek olmalı diye bizlere anlatılır saatlerce. Demek, o anlatılardan müfettişlerimiz muafmış. Yaşayarak gözlemledim bu olguyu.
Teftiş raporumda altı kırmızı kalemle çizili bir eleştiri cümlesi vardı. 'Okulun çevre çitinin yapımının tamamlanması...' Eh müfettiş bu en azından bir şeyler yazacak uzak köylerde çalışan öğretmenin teftiş raporuna.
Hani takdirname beklemiyordum sayın müfettişimizden fakat eleştiri cümlesini de hak etmemiştim. Öğretmen demek her türlü zorluğa göğüs germesini bilen insan demektir. En büyük amirimiz vicdanımızdır. İşimi gereği gibi yapmazsam geceleri uykum kaçar, vicdanıma hesap veremem... Benim gibi nice meslektaşımın uygarlığın tüm nimetlerinden yıllarca mahrum kalarak görev yapmasını sağlayan; vicdanlarımızın sesi dinleyerek görev yapma anlayışımızdı...

11 Nisan 2016 8-9 dakika 205 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 8 yıl önce

    Saygıdeğer yazar ve okuyucu arkadaşlar, yıllarca uzak köylerimizde öğretmenlik gibi gerçekten kutsal bir görevi layıkıyla yapmaya çalıştım. dağlar, yollar,köyler, okul ve sınıflar ve de öğrencilerim tanıktır buna. teftiş olgusu genede biz uzak köylerin öğretmenlerini hoşnut edecek güzellikte hiç geçmezdi. bu öykümde bu konuyu işlemeye çalıştım. saygılarımla.