Okuyucu Gözünden

-Evde ne kadar tencere, tava, çaydanlık varsa, hepsini ince telle ovdum. Hızımı alamadım. Hala ovmak istiyorum. Getirin sizinkileri de ovayım. Tırnaklarım bozuldu. Sonra da tırnaklarımı törpülerim artık.
-Çok fazla hanım hanımcık paylaşım yaptım. Bayağıdır saçmalamaz olmuştum. Bugün biraz muziplik yapayım.
-Hadi getirin, tavalarınızı, çaydanlıklarınızı bana ovayım.
- Niye ovdun? Bırak öyle kalsınlar.
-Dışları küçük küçük yağ iziyle doluyor bir süre sonra. Kötü görünüyor. Her zaman ovarım. Siz ovmaz mısınız?
- Hayır, hiç ovmam.
-Ben ovarım.
-Bırak evi tavayı, çaydanlığı, yazmaya bak...
-Ev pis olunca, çaydanlık, tava pis olunca, ilhamım kaçıyor.
-işte buna cinsiyet eşitsizliği diyoruz.
-Benim eşim çok çalışan bir adamdır. Ondan tencere tava ovmasını bekleyemem. Ben de dışarıda çalışsam o zaman birlikte ovardık. Alışveriş yapar, çöp döker... Rica edince yapar bir şeyler. Sorunum yok eşimle. Eşim iyi Bir insandır. Şimdiki genç erkekler de, yardım ediyor eşlerine. Gençler çok tatlılar.
-Eşinizin olup olmadığını da bilmem, zaten eşinizin üzerinden bir şey demedim, çaydanlık, cezve, ovma, ütü mütü dediğimiz şey, bizim üzerimize yapışmış kalmış, aklımız orada oluyor, buna cinsiyet eşitsizliği dedim. artık o '"Titiz kadın'' gömleğini atmamız lazım, yazı yazın, kitaplarınızı okuyalım.
-Eğleniyoruz şurada. Ben yazı da yazarım. Tencere, çaydanlıkta ovarım. Yıllardır hem ovarım, hem yazarım.
-Böyle öykü mü olur? dedi mi birisi? Bana mı öyle geldi? Tencere tava, çaydanlık ovmak, hayatın bir gerçeği. Deterjan firmaları, sırf bu iş için yağ çözücüler üretiyor.
Neyse...
-Yazı yazacak zaman bulurum ben her zaman ama benim ilham perileri her zaman gelmiyor. Her zaman yaratamıyorum. Kurgulayamıyorum. Mesele bu. Ben anlamam cinsiyet eşitsizliğinden. Benim eşim dışarıda çalışıyor. Kazancını eve getiriyor, ben de evde ev işleriyle uğraşıyorum. Zaman buldukça da yazıyorum. Kalemim yazmak istediğinde yazabiliyorum. Kalem yazmak istemezse bir cümle dahi yazamıyorum. Roman yazmak istiyorum ama uzun uzun kurgu yapamıyorum. Hayal gücüm çok gelişmiş değil sanıyorum. Bir de biliyorsunuz, bizim ülkemizde kitap okuma oranı çok düşük. Bu oran bazı Afrika ülkelerinden bile daha geri durumdaymış. Kitap bastırmak, yazmakla iş bitmiyor, okuyucularımızın, takipçilerimizin olması da gerekli. Bu yönden de rahatım aslında. Yetecek kadar okuyucum var. Ben henüz amatör bir yazarım. Gerçi amatör ruhumu kaybetmek istemiyorum. Amatör yazarların eserlerini daha severek okuyorum. Duyguları daha saf, daha temiz ve içten oluyor.
-O zaman...
-Neyse...Okuyucularımı kırmamak adına, bir üçüncü kitap için görüşmeye gittim bir matbaaya. Yayınevlerine veremiyorum. Ücretleri çok yüksek. Bir matbaada, kendim, üçüncü bir öykü kitabı bastırmayı düşünüyorum. Herkes soruyor, "Üçüncü kitap ne zaman?"
-Üçüncü bir öykü kitabı yakında gelecek. Ama tencere tava ovmaktan vazgeçmiyorum. Yine ovarım. Titiz kadın olduğum için değil. Pis ortamlara tahammülüm yok. Dikkatimi toparlayamıyorum o zaman. Etrafım temiz olmalı. Tencere tava, çaydanlık evlerimizin vazgeçilmezleri. Temiz görünmeliler. İçinden yemek yeniyor, çay içiliyor. Sağlığımızı düşünmeliyiz. Pis ortamlarda, bakteriler daha hızlı ürer.Keşke bu işler için bir yardımcı tutabilme imkanım olsaydı, o zaman daha rahat yazardım belki ama yok. Sahip olduklarımla yetinmeye çalışıyorum. Eşim yorgun argın işten gelince bu işlerle uğraşamaz. Evet gerçekten, bu işleri kadın yapar. Böyle alışagelmiş bizim toplum. Bu düşüncenin değişmesi için belki 200 yıl geçmesi gerekli. Bu duruma "Cinsiyet eşitsizliği" diyorlarmış. Öyle söyledi okuyucum.

12 Nisan 2017 3-4 dakika 92 öyküsü var.
Yorumlar (2)