Okyanussuz Kalmak

Seni seviyorum. Yüksek sesle hiç söylemedim bunu sana değil mi? Sesimle giydirmedim sözcükleri... Ama yine de duymanı bekledim gözlerime bakarken sen. O kadar çok tekrarlanan bu iki kelimeyi bir de ben kullanıp biraz daha çalmayayım anlamından diye, dilim dışında hangi parçam varsa kullandım söylemek için sana bunu.





Nasıl mı anladım sevdiğimi? Canım acıyor çünkü sen aklıma düştüğünde. Çok tatlı bir acı bu. Acının da tatlısı oluyormuş demek ki dedirtiyor insana... Çok güzel bir şeyi kaybetmekten korkuyorum. Sen yokken olmayan o anlamı, her şeyin içini dolduran ruhu...





Evet, aşk resmen ruh üflüyor her şeye. Okyanusuna kavuşan bir deniz gibi gerçek anlamına erdiriyor her ne varsa. Evet, okyanussuz kalmaktan korkuyorum ben, demek istediğim tam da bu aslında. Cılız bir dereye dönüşmekten...




O zaman dere bile olamam ki! Neden akayım ki derim sonunda bir okyanus yoksa, o enginlerle bütünleşemeyeceksem...




İşte bunu kaybetmekten korkuyorum ben. Soğan doğrarken tahtada, gülümsemende konaklıyorum birkaç saniye, sonra daha bir dikkat kesiliyorum yaptığım işleme. Çünkü köfte güzel olmalı, kocaman kocaman soğan parçaları sırıtmamalı kıymanın içinden... Çünkü sen yiyeceksin o köfteyi. Dere okyanusa varan süreci tamamlamış olacak böylece.





Aynaya bakıyorum köfteyi yoğurup dolaba koyduktan sonra. Güzel bir kadınla karşılaşmak istiyorum orda. Senden önceki gibi ne fark eder ki demiyorum. Çünkü fark ediyor artık, önceden fark etmeyen bir sürü şey gibi... Zaten yaşantıma kattığın en büyük anlam da bu değil mi?: Bir şeyin öyle olmasıyla olmaması arasında açılan o muazzam fark...





Sen yokken hava güzel mi değil mi, duymazdım bile tenimde. Öylesine bırakırdım akışa kendimi... Yağmursa yağmur, güneşse güneş... Ama şimdi yağmur fena ıslatıyor yüzümü. Her damlası bir kırbaç sanki... Her şeyi böylesine derinlemesine hissedince, olumlu olumsuz her duygu dolu dolu varlık bulmaya başlayınca içinde; o zaman olumsuz da olsa o duygu çok olumlu bir şeye dönüşüyor... Yaşadığını iliklerine dek hissettiren bir şey oluyor o artık çünkü. Yolun sonunda gülümseyen bir yüz varsa bir araya geliyor küçük küçük şeyler, daha büyük bir şeye dönüşmek için... Tek amaçları o gülümsemeye varmak... Okyanusuna kavuşmak için yola çıkan minicik bir dere gibi...





Karşı apartmandaki o kadına bile önceki gibi kızmıyorum artık. Çocuklarına bağırması hala aynı oranda tırmalasa da kulaklarımı, içimde dokunduğu yerde önceden olmayan bir şey daha var artık: Anlayabilmenin verdiği hoşgörü... Artık kadın küçük oğluna olmadık hakaretler ettiğinde yerimden fırlayıp karşı apartmanın merdivenlerini bir çırpıda tırmanmamak için zor tutmuyorum kendimi. Çünkü o çirkin sözcüklerin içinde sadece çocuğuna duyduğu öfke yok, biliyorum... Senin ikide bir zihnimde belirip kaybolan gülümsemen söylüyor bana bunu. Öyle bir gülümsemenin olmadığı bir hayatın haykırışları bunlar diyor.





Ama yine de ben o küçük oğlanla kızın en acıyan yerlerine dokunmak istiyorum o öyle bağırırken. Minicik kalpleri sancıtmanın hiçbir geçerli mazareti olamaz deyip yeniden öfkelenmemek için müzik setini sonuna dek açıyorum, beni kırık kalpli çocuklardan çok ötelere götürecek bir melodi yakalamaya çalışarak.





Bedensel bir şiddet söz konusu olsaydı okyanussuzluğunu falan bırakır, yakasına yapışırdım o kadının. Neyse ki bir kez bile şiddet amaçlı temas ettiğini görmedim çocuklara. Ayrıca iki ufaklıkla ayaküstü ne zaman hoş beş etsem, ruhlarının güneşsiz kalmadığını söyleyen ılık bir ifade vardı hep yüzlerinde. 'O kadın bu bağırışlardan ibaret değil...' diyordu o ifade bana. 'Zaman zaman güneş de açtırabiliyor ruhlarda.'





Belki de eşi olacak o mahkeme duvarı suratlı adam düşündüğüm gibi biri değildir. Yani o kadın da benim gibi soğanları ufacık doğruyordur belki köfte yaparken. Belki adamın kimselere göstermediği güneşli bir yüzü de vardır. Her zamankini kapıda bırakıp öyle giriyordur eve. O sayede bu kadın sadece bağırışlarından ibaret olmuyor, sevecen bir anne de olabiliyordur kimi zaman. Kuruyup giden cılız bir dere olmaktan kurtuluyordur kocasının o herkesten gizlediği yüzünü aklına getirince... Okyanussuz kalmıyordur.

09 Nisan 2014 4-5 dakika 18 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Aşk, sevmek sevilmek denize de döndürür insanı okyanusa da tabi ki iki insanın birlikteliği ile gitmesinler başka diyarlara, başka yüreklere, başka okyanuslara yelken açmasın sevdiklerimiz. Güzel bir öykü kutlarım Sibel hanım gönülden...👍