Ölü Harfler Tapınağı

Siyah harfler düşmüştü dilimden, lambalar yeşilden kırmızıya atlarken. İki araba birbirine çarptığında, yaya geçidinin beyaz çizgilerine kırmızı damarlar yayılıyordu. Kırmızı, ince ve uzun damarlar, bir ağacın kökleri gibi, bir haritada beliren nehirler gibi, bir piyanistin ellerinin üzerindeki damarlar gibi. Kırmızı damarlar. Dilimden düşürdüğüm o siyah harfler, damarların en ortasında duruyordu. Ağzımda tutamadıklarım yoldaydı.

Arabalar durmuş, yayalar durmuş, zaman durmuştu, bir ben yürüyordum.

O harflerin sahibi olduğumun anlaşılacağı korkusuyla, bir o kadar daha çabuk yürüyordum, nasıl düşürmüştüm onları, hem de burada, bu kadar insanın içinde, yol ortasında. Piyanistin parmakları düşüncelerimde dolanıyordu, onun ellerindeki damarlar, gözlerimin önünde daha çok belirginleşirken aynı anda benim alnımdaki damarlarda, bu suskunluğun ortasında da belirginleşiyordu. Ben de bu suskun insanların gördüğü harfleri görüyor ama onların duymadığı bir müziği duyuyordum. İçimde bir senfoni orkestrası, sadece benim için, dev konserine başlamıştı, bana sessizlik yoktu. Bu sessizlik benim için değildi. Durmak istemiyordum aslında ama buradan böylesine, hiçbir şey olmamışçasına geçip gitmek de benim yapabileceğim bir iş değildi, en azından düşürdüklerim adına bir şeyler yapmamın gerekliliğinin bilincine varmıştım. Gözler sessiz emirler verebiliyor.

Bana doğrulmuş bakışları görmezden gelmem imkansız olmasa da, yapmamam gereken bir davranıştı, bunu biliyordum. Beyaz çizgilerin üzerindeki damarlar birleşerek kaybolmuş ve yerlerini bir gölete bırakmışlardı. Düşürdüğüm harfler bu göletin içinde kaybolmuşlardı. Şimdi herkes benden bir şeyler yapmamı bekliyordu. Aklıma ilk geleni yapmaya karar verdim. Düşürdüklerimi alıp gideceğim buradan, olanlarda benim bir sorumluluğum yok nasıl olsa. Harflerimin içinde kaybolduğu kırmızı gölün önünde diz çökerek, onları oradan çıkartıp yan yana sıraladım: K Z A C E L A E. Harflerim bu şekilde yan yana duruyorlardı. İşimin bittiğine karar verip doğrulmak üzereydim, tam karşımda yine bana o sessiz emirler veren bakışlara yakalandım. Demek henüz görevimi tamamlamış değildim. Yeniden diz çöktüm ve bu sefer aynı harfleri K A Z A E C E L olarak yan yana sıralayarak doğruldum.

Bütün gözlerin harflerimde olduğunu fark ettiğimde, onları orada öylece bırakıp yoluma devam ettim.

Bugün, bir kere daha harflerimi dilimden düşürmek istemiyorum. Bu yüzden, ağzımı sımsıkı kapalı tutarak, kendime sessiz bir ziyafet verdim. Ne mutlu bana ki, bu şehrin, müthiş cömert ve doyurucu billboardları var. Bütün gün benimle, durmaksızın bir diyalog kurdular. Neler neler konuştuk. Doğrusu onlar konuştular, anlattılar ve inandırmaya çalıştılar, ben de dinledim. Zaten ağzımı açmamaya kararlıydım, onun için böyle olması beni memnun etti. Bir insanla bu tarz iletişim kurmanız imkansız bir durum, bütün anlattıklarından sonra, senin de bir şeyler anlatmanı bekler. Billboardlar böyle değiller, sizi dinlemekten çok, onun söylediklerinin sonrasındaki eylemlerinizi daha çok seviyor onlar, sadece sizin eyleme geçmenizi istiyorlar, konuşmasanız da olur. Tabi bu eyleminizi fazla ertelemezseniz iyi olur, aslında hemen yapsanız en fevkaladesi olur ama ne yapabilirler ki, henüz sizi doğru yoldan zorlama şansları yok sayılır. Onlara obur bir zamanınızda yakalanmazsanız tabi, o zaman gerçekten size hükmedebiliyorlar.

Benim onlarla kurduğum muhabbetlerde, benim için bir tehlike yok. Benim onların, üzerlerinde taşıdıkları modern çağ vahiylerini karalayan çocukları tanıdığımı biliyorlar ve üstelik yollara düşmüş anlamsız şekillerini gördüğümü de biliyorlar. Bazen birilerinin, onların anlatmak istediklerinin, önüne arkasına harfler ekleyerek, onları nasıl madara ettiğini biliyorlar. Onlar da benim gibi bazen dillerinden harflerini yola düşürebiliyorlar. Onun için kimileri harfsiz, sadece bir resimden ibaretler ama yine de, o sessiz emir verebilen bakışlar kadar etkileyici ve anlatıcı olabiliyorlar, kesinlikle suskun değiller.

Çok canlı renkler taşımalarına ve bazen devasa büyük olmalarına rağmen, uzun yaşamıyorlar. Aralarında uzun ömürlüleri de var ama bunlar gerçekten çok sıra dışı olanları. Onlar da bir şekilde zaman içinde büyük değişikliklere uğruyorlar, değişmeyen bir tek harflerinin sıralanış şekilleri oluyor, çünkü uzun yaşamalarının tek sebebi bu oluyor, harflerinin sıralanış şekilleri. Sizin gözleriniz onların üzerinde olmalı, siz onlara baktığınız sürece onlar burada kalabilme, yaşayabilme hakkına sahipler. Böyle olmazsa, onları oraya bilerek düşürenler, onları sizden alıp giderler. Kan göletine düşürdüğüm harflere baktığınız gibi bakın onlara ve bakmaya devam edin. Onlar olmazsa bu şehirde, benim konuşanım olmaz, ağzımı kapattığım günlerde. Bu arada ben yeni harfler buldum yine, birileri düşürmüş, gerçi hepsini düşürmemiş ama olsun.. İ L M Ş T E I K S A H R. Anlamadığınızı biliyorum, üzülmeyin, ben size yardımcı olacağım, bunu size borçluyum, söylemenize gerek yok. Onları sizin için sıralıyorum, bakın lütfen!
İ L E T İ Ş İ M H A R İ K A S I ( . . . . .)

Boşluğu doldurduğunuzdan eminim, yolumuza devam edebiliriz Bazen böyle eksiklikler olabiliyor. Eksikleri tamamlamaya yarayan harfleri bulma becerinize hayranım, hepimizin belleğinde, sandığımızdan daha çok ölü harf yaşıyor, bunu biliyordum. Harflere kızmayın, onları düşürenin işgüzarlığı bu anlamsızlıklar. Ben hep yanınızda olacağım, düşmüş harfleri beraber toplayıp sıralayacağız, göreceksiniz bana ihtiyacınızın olmayacağı günler bile gelecek. Utanmazlar, böyle yaparak sizleri ne kadar üzdüklerini bilmiyorlar. Aslında biliyorlar, bir tanesi utancından, annesine bile söylemememizi istiyordu, annesi onu bir genelevde piyanist sanıyormuş, böyle olmasını yeğliyordu, utancından tabi.

Utanmayan bir tanesi de, adını bile vererek aynen şöyle söylüyor:

*"Adım Octave ve APC´den giyiniyorum. Reklamcıyım: evet káinatı kirletiyorum. Ben size b.ku satan adamım. Asla sahip olamayacağınız o şeylerin hayalini kurduran. Hep mavi gökyüzü, daima güzel kadınlar, Photoshop'ta rötuşlanmış kusursuz bir mutluluk. Kılı kırk yararak yaratılmış görüntüler, moda müzikler. Zar zor biriktirdiğiniz paralarla, son kampanyamda itelediğim rüyalarınızın arabasını satın almayı başardığınızda, ben onu çoktan demode etmiş olacağım. Ben üç model önden gidiyorum ve her zaman sizi hüsrana uğratmanın bir yolunu buluyorum. Glamour**, attığınız her adımda sizden biraz daha uzaklaşan o masal ülkesinin adıdır. Sizi yenilik bağımlısı yapıyorum. Yeniliğin avantajı, hiçbir zaman yeni kalmaması. Her zaman bir öncekini eskitecek yeni bir yenilik bulunuyor. Salyalarınızı akıtmak, işte benim kutsal görevim bu. Benim mesleğimde kimse mutlu olmanızı istemez, çünkü mutlu insanlar tüketmezler.'

Káinatı kirleten ölü harflerin bir ustası, itirafı henüz canlı. Ağzımızı açmadan yaşayamayacağımızı en iyi bilenlerden birisi, düşürdüğümüz harfleri, biz farkına bile varmadan toparlayıp önümüze sıralayıveriyor, gözlerimizi alamıyoruz, kendi sözlerimizin ihtişamından.

Görüyorsunuz, yazı yazmak, bir taşa çivi çakma deliliğiyle başlayan akıllıca bir iş. Bu fazla akıllı işin, nasıl bir deliliğe, aslında bir cinnete dönüştüğünü harfler bize gösteriyor. Düşürdüklerimize bakalım.


* Frédéric Beigbeder / 99 Francs
** Cazibe, büyüleyicilik

Düşürdüğümüz harfleri bulmamız için çok uzun bir yolculuk yapmamız gerekiyor, bunu size baştan söylemek istiyorum, gerçi ilk boşluğu doldurmanız hiç zor olmadı biliyorum ama inanın bana yolculuğumuz çok uzun, yirmi dört harf deyip azımsamayın, her şey sadece şekilden ibaret olsaydı, belki haklıydınız.

Arayacağız, bulamayacağız cevaplarımızı çabucak, devam edeceğiz. Keşke kat edeceğimiz yolda, her zaman bu süratle ilerleyebilseydik, böyle a b c ç d e diye. Harflerin sadece çizimlenişlerini konu alsak bile, inanın bu süratle ilerleyemezdik. Biz onları yan yana sıralamaktan önce onları devireceğiz, bulundukları anlamsız yerlerden onları sürgün edip, olmaları gerektiği yerlerde olmalarını sağlayacağız. Anlamlarını onlara geri vereceğiz, sahiplerini ve yerlerini belirleyeceğiz. Onları kimlerin ve nerede, ne zaman düşürdüklerini ortaya çıkaracağız. Gözünüzü korkutmak istemediğim için, hepsini şimdiden saymayacağım bir sürü işimiz var. Buradan kalkıp, yazının başladığı yere gitmek ve oradan buraya geri gelmek, bunu yapabilmemizi isterdim ama biliyorum ki buna bizlerin gücü yetmez. Dünyanın kuruluşunu yirmi dört saat sayarsak, insan bunun üç saniyesini oluşturuyormuş. Tık tık tık. Hepsi bu, inanabilirsiniz. Neden başaramayacağımızı anlatabildim sanıyorum. Sadece birimizin okuduklarının dökümünü yapsak, anasından doğduğu andan itibaren içine alıp öldürdüğü harfleri yan yana sıralasak, ne kadar bir uzunluk yapar dersiniz ? Bir de, sıra dışı okuma tutkunu bir insanın yuttuğu harflerin uzunluğunu düşünün. Bir de bu insan sayısını o harflerle çarpın, tamam yavaşladım. Sayıların harflere yetebileceğini sanmıyorum. Sayıları hiç ele almayacağız, on çizimi, üç katı fazla çizimle yarıştırmak büyük bir haksızlık olur. Bir bilirkişi edasıyla ve sanki bilimsel kanıtlara dayalı gibisinden sizlere bilgiler verirken, sizlere anlatmak istediklerimin özüne dönüyorum. İmkansız bir şeyin neden yapılamayacağına... Beraberce bu imkansızlığı irdelerken, imkansız sözcüğünün içinde yer alan harfleri de bulup, nasıl ve neden orada olduğunu göreceğiz. İmkansızlığı, imkanlarımız dahilinde arayacağız. Yazının oluşumu bir imkansızlıktandır. Anlatamama imkansızlığı, anlatılabilseydi yazılmazdı, yazıldı çünkü anlatılmazdı. Anlatılması imkansızdı.

Buraya kadar yazmış olduğum satırların akabinde, haklı olarak oluşturduğunuz, "Bu adam neyi anlatmak istiyor?" şeklinde oluşan sorunuza, cevabımı veriyorum.

Buraya kadar hiçbir şey anlatmadım, sadece yazdım. İçimdeki ölü harfler, doğmak için ana rahmine düşmedi bile henüz.

Her anlatan biraz yalan söyler, iyi bir anlatımcıysa yalanı biraz söyler. Kötü bir anlatımcı yalanın dozunu kaçırır ve anlatılanların tadı da kaçar. Lezzetli bir yemeğe fazla atılan tuz veya baharatlar gibidir sözler. Lezzetsiz bir yemeğin, bozuk tadındadır kötü anlatımlar, çok yalanlı anlatımların tadı olmaz. Hiç yalansız bir anlatımsa imkansızdır, siz anlattığınızda şimdi dersiniz, o şimdi aslında çoktan bir geçmiş olmuştur, siz bir olayın içinde yer alan, herhangi bir insanı anlatırsınız, o insan çoktan herhangi birisi olmaktan çıkmış ve belki de kahramanlaşmıştır, yapabileceğiniz bir şey yok, yalanlara sığınarak, anlatımınıza devam edeceksiniz, yemeğin tadını kaçırmadan, ateşi biraz kısarak, devam.

Size belki yalan gelecek ama bu gerçeği baştan söyleyeceğim, biliyorum inanmanız imkansız bir şey ama bu gerçeği sizden saklayamam. O zaman bana hiç inanmayacağınızı biliyorum. Sizinle yolculuğumuzun uzun olacağını söylemiştim ve buna ben de inanıyordum. Hayat işte, en beklenmedik zamanda, en beklenmez bir olayla karşımıza çıkıveriyor. "Sürpriz!" diye yüzümüze haykırıveriyor. İşte o gün, o iki arabanın çarpıştığı ve benim harflerimi düşürdüğüm gün, hayat karşıma böyle bir sürprizle çıkıverdi ve ben öldüm.Yolculuğumuz kısa sürdü, bu dünyadaki beraber canlı olarak yapacağımız, yaptığımız yolculuk. Bundan başka bir tür yolculuğumuz olacağını bende bilmiyordum ama var, anlatacağım. Aslında ölüm canlılar için hiç sürpriz sayılacak bir şey değil ama insana kendi ölümü bir sürpriz oluyor, ölenler bilir, yaşayanlara anlatması zor. Olanlarda benim bir sorumluluğum olmadığını söylemiştim, bu doğru ve düşürdüğüm harfleri alıp gitmek istediğimi de söylemiştim, bu da doğru. Bunları düşünürken ve yapmak isterken henüz yaşıyordum ve daha ölmemiştim. Yaşayan bir insanla ölü bir insanın düşündükleri ve yapmak istedikleri, daha doğrusu yapmak zorunda kaldıkları şeyler çok farklı, inanın çok çok farklı şeyler oluyor, oluyormuş. Ben bunu öldüğümü öğrendiğim ilk anda hemen anlamak zorunda kaldım.

Başıma gelenin bir kaza olduğunu ve sonucunun ölümümle noktalandığını anladığımda, kıvrık bedenimin kan göletine uzanmış sağ koluyla, sanki oraya bir şeyler yazmak isterken,aniden terkedilmiş, hareketsiz uzanışını seyrediyordum. Ecel, evet ecelim gelmişti. İşte orada yan yana sıraladığım o harfler, ölümümdeki ilk sözlerimdi. KAZA ECEL, ilk iki sözüm, yaşarken yazamadığım, hiç beklemediğim bir anda ve şekilde, yol ortasındaki bir kan göletine düşürdüğüm harflerim. Benim yeni dilimin ilk sözleri ve yaşamımın son düşünceleri. Ne tuhaf, yaşarken düşünmek, öldükten sonra yazmak.

Reklamlar mı ?
Evet reklamlar, o kaza öncesiydi, dedim ya! İnsan yaşarken düşünüp, ölünce yazdı mı böyle oluyor işte, bazen sıralama zorluğu yaşayabiliyor. Ama yine de reklamların yazılışı bir gereksizlik değil, iletişim harikası, bilseniz nasıl neşeleniyorum bu söze şimdi buradan. İletişim harikası kendim olmuşum, ölü bir insan yazıyor ve yaşayanlar okuyor, bu sizce en mükemmel iletişim harikası değil mi? Bir canlının diğer bir canlıyla, teknik bir alet sayesinde iletişim kurması, benim yaptığımla kıyaslanınca hiçte o kadar harika görünmüyor. Harika! Aynen böyle bağırdım, ilk iki sözümün ardından. Ölü olarak yazabilmek, gerçekten
harika. Yolculuğumuza devam edebileceğiz, işte harika olan bu. Başka tür bir yolculuk olacağını söylemiştim, itiraf etmeliyim ki benim için başka olan bir şey yok diyebilirim, bu durum sizin için ne kadar başka ona siz karar vereceksiniz. Bir ölünün yazdıklarını okumak ve onunla beraber ölü harfler aramak, toplamak ve onların yerini yurdunu, sahibini aramak, onları anlamak, yapmak istediğiniz bir iş mi bunu bilmiyorum. Ben yoldayım zaten, dönmek diye bir şey benim için söz konusu olamaz. Siz kararınızı verin. Ölümlü dünya, fazla düşünüp, vakit kaybetmenizi istemiyorum. En azından, belki sizin yaşarken düşündüklerinizi yazabilmek gibi bir lüksünüz olur bu yolcuğun size getirisi. Belli mi olur.

Sanıyorum daha önce bir ölüyle yolculuk yapmış olan birisi yoktur aranızda, en saçma hali bile bir yeni tecrübe olacaktır, hiç bir getirisi ve öğretisi olmasa bile, bir ölüyle yolculuk yapmış olacaksınız, az ve olağan bir şey değil bu. Karar vermeden önce iyice düşünün. Ben de bu arada, burada ölü harfleri yeniden canlandırma uğraşımın dışında kalan diğer mecburi uğraşlarıma döneyim. Ölünce uğraşların bittiğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, burada yaşamda olan işlerinizden daha çok yapmak zorunda bulunduğunuz işler var. Hele bir de, benim gibi, bütün bu işlerinizin yanı sıra bir tapınağın görevlisi olarak yaşıyorsanız, pardon! Ölü bir tapınağın ölü bir görevlisiyseniz, yapılacak işleriniz çok.

Burada yapmak zorunda olduğum işlerin yanı sıra, yapmak zorunluluğum olmadığı halde severek yaptığım işlerimin neler olduğunu ve ne kadar zamanımı aldığını geniş şekilde anlatmadan önce sizlere yaşadığım yeri anlatacağım.

Dünyada yaşarken bulunduğum yerlerden çok daha güzel bir yer. İlk olarak bunu itiraf etmeliyim ve bu güzel yaşam ortamımın, yaşarken işlediğim sevaplarla veya yapmış bulunduğum iyiliklerle bir alakası yok. Burası böyle olması gerektiği için böyle.

Gerçekten mükemmel bir yer burası, maalesef bu mükemmelliği idrak etmeden çok önce anlatmaya başladım sizlere. Benim işgüzarlığım. Müsaadenizle ben biraz daha kendime zaman ayırıp, buranın mükemmelliğinin bilincine tam olarak vardıktan sonra yine sizlere geri dönüp anlatacağım.

Ölü harfler tapınağının kapısından henüz girdim, daha iki adım bile ilerlemiş değilim.

Ben gelinceye kadar yeni ve başka reklamlarla can sıkıntınızı giderebilirsiniz.

08 Kasım 2011 14-15 dakika 10 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Güzel değişik bir öykü daha önce okuduklarımdan biraz farklı ve güzel. Diyebilirim ki şiir gibi öyküde de usta bir kalem var karşımızda. Kutluyorum içtenlikle Murat bey...👍