Ölüm Asude Bir Ezgidir Gazze'de

Babası Cuma namazına gitmeye hazırlanırken abdest alıyordu ve onu dikkatle izliyordu Asude... Avcuna aldığı suyla bileklerini ovuşuna, ağzını çalkalamasına, burnunu temizlemesine... En son ayaklarını yıkıyordu, hep temizdi zaten babasının ayakları... Gün boyu inşaatta çalışmasına rağmen diğer çocukların babasının ayakları gibi kokmazdı, 'temizlik imandan gelir kızım' derdi, o yüzden de hep misler gibi kokardı...





Ramazanın on üçüncü günüydü. Asude yedi yaşında olmasına rağmen anne ve babasından özenip oruç tutmak istiyordu. Bu yaşına kadar annesi bu isteğini hep geri çevirmiş: ' Sen küçüksün kızım, sana farz değil daha oruç tutmak. Az daha büyü, beraber tutacağız orucumuzu Allah'ın izniyle' diyerek hevesinin yok olmasına meyil vermeden sakinleştirmişti kızını. İşte sonunda o gün gelmiş, Asude oruç tutmaya başlamıştı ancak biraz farklıydı onun tuttuğu oruç... Bugün günlerden cumaydı ve babası namazdan gelince 'Haydi kızım, orucunu artık bana satabilirsin.' Diyecekti ve öğlene kadar tuttuğu orucu nihayetlendirecekti Asude... Pencerenin kenarına oturup dua ederken gözleri yoldaydı, midesi de biraz gurulduyordu sanki... Biraz da boğazı kurumuştu, hava çok sıcaktı... Annesi geldi yanına, 'Yat bakalım kucağıma güzel kızım' dedi ve saçını okşamaya başladı. Saçının okşanmasını çok severdi Asude, huzur bulurdu, kendisini güvende hissederdi... Annesinin şefkatli kollarında tam uyumaya yüz tutmuşken kulakları sağır edecek bir gürültüyle irkildi. Annesi hemen kanepenin altına soktu kızını, kendisi de yanına ilişti. 'Anne bu ne? Ne oluyor?' demeye kalmadan ikinci bir patlama sesi duyuldu. Annesi hep tekbir getiriyordu. 'Allah'ım bu mübarek günlerin suyu hürmetine bize yardım et Yarabbim' diye dua ederken annesi, Asude hiçbir şey anlamıyordu ancak hava kararmadan çoğu şeyi anlayacaktı...






Biraz beklediler, sonra: 'Kızım sen kal ve hiç dışarıya çıkma, ben neler olup bittiğini öğrenip geleceğim yanına' diyerek sokağa fırladı annesi... Dehşete kapılmıştı Asude, hayatı boyunca hiç öyle bir ses işitmemişti. Korkak bakışlarla pencereden sokağı seyretmeye başladı. Her yerde koşuşan insanlar vardı, bir de fazlasıyla toza bulanmıştı ortalık. Birkaç yaralı insan gördü, sonra annesinin 'patlama' dediğini hatırladı, daha önce de annesi ve babasının konuşmalarına kulak vermişti, babası : 'Ortalık yine karıştı... Gazze asla rahat bırakılmayacak. Bombalar, patlamalar, ölümler... Biz bunları çok gördük ama evladımın bu korkunç manzaralara tanık olmasını istemiyorum Aliye. Gidelim buralardan, başka bir yerde yaşayalım.' Annesi umutsuzdu konuşurken: 'Nereye gideriz ki? Topraklarını bırakıp gitmek kolay mı? Savaştan olmasa sefaletten, açlıktan ölürüz... Bu topraklarda doğduk biz, burada doydu karnımız. Öleceksek de bu topraklarda, kaderimizle öleceğiz...' Babası hiddetlenmişti: 'Bu kader değil Aliye görmüyor musun? Çoluk çocuk kadın ihtiyar demeden öldürüyor bu zalimler ve bütün dünya sessiz kalıyor görmüyor musun? Bu kader değil, bu çaresizlik...'







Sonra sustular, bakışları tek bir noktaya asıldı ve saatlerce asılı kaldı boşlukta...






Asude çok korkuyordu, karnının açlığını bile düşünemiyordu ama babasının gelmesini istiyordu. Sadece o yanındayken korkmazdı, çünkü babası onu her türlü beladan korurdu. Babası ona kul hakkı yememeyi, yalan söylememeyi ve arkadaşlarıyla iyi geçinmeyi öğretmişti. Sadece insanların değil, hayvanların da korunmaya muhtaç canlılar olduğunu öğrenmiş, evin önündeki kedileri beslemeye başlamıştı. Bunları düşünürken, dışarıdaki çığlıkların arttığını fark etti. Sonra birden öyle bir söz duydu ki, beyninden vurulmuşa döndü. 'Camiyi bombalamış kafirler!'





Ne yapacağını bilemedi Asude, gidip camiye bakmak istiyordu. Belki babası çıkmıştı dışarı ama daha ezan yeni okunmuştu o korkunç sesi duyduklarında... Gözyaşlarına hakim olamadı. Şimdi korku ve merak bütün hücrelerini sarmıştı. Birden geçmişe döndü yine, bir gün bisikletten düşmüştü Asude. Babası ona karne hediyesi kırmızı bir bisiklet almıştı, çok güzeldi tıpkı hayalindeki gibi... Sadece evin önünde binmesine izin verilmişti, o da öyle yapıyordu, uzaklaşmadan sürüyordu bisikletini... Ancak işte aksilik ya, bahçedeki o derin çukuru fark edemeyip düşüvermişti. Dizleri kan revan içindeydi, ağlamasını duyan annesi koştu hemen, kucakladı yavrusunu... Yaralarına merhem sürdü, biraz daha hafiflemişti ağrıları. Sonra yatırdı dizine ve okşadı yine saçlarını, o pamuk elleri değince saçlarına acılarını hepten unuttu Asude ve uyuyakaldı... Uyanınca tekrardan kuvvetlendi sancıları, bu kez babası vardı başında. Onu görünce gözleri parladı, babası azat ederdi bu ağrıları hemen, ona güveniyordu: 'Baba, çok canım yanıyor, beni ancak sen iyileştirirsin' dediğinde gülümsedi babası dedi ki:' Kızım, başımız dara düştüğünde, hastalığımızda, bize şifa verecek olan yalnız Allah'tır. Şimdi aç ellerini, dua edelim. O ki, tek kurtarıcımızdır'... Asude babasının bu sözünü hatırlayıp Allah'a sığındı, hemen ellerini kaldırdı semaya, ağlayarak dua etmeye başladı:' Allah'ım sen bizim yaratıcımız ve kurtarıcımızsın. Babam öğretti bunu, dua etmeyi de... Sen babamı bize bağışla Allah'ım. O ölmesin, ölmesin...' Küçük ellerini yüzüne sürerken hıçkırıklarının arasından duyuldu tiz sesi: 'Amin.'





Gözyaşlarıyla dua ederken Asude, annesi girdi içeriye... Panik halindeydi, hem ağlıyor hem de eşyaları toplamaya çalışıyordu. Asude hemen sarıldı annesine, soğuktu ilk kez... Korkudan mı, telaştan mı yoksa gördüklerinin etkisinden mi bilemedi... 'Anne...' dediği anda kızının soracağı soruyu biliyormuş gibi atıldı kadın: 'Kızım, burayı hemen terk etmemiz gerekiyor. Bu civarı zapt etmiş hainler, caminin yanı sıra yan evlerimizi de bombalamışlar, her yer enkaz... O yüzden dayınlara gideceğiz.' 'Ama anne, dayımların evi çok uzak, nasıl gideceğiz?' Allah bize güç verecek kızım ve gücümüz yettiğince koşacağız ardımıza bakmadan...' 'Peki babam anne?O da gelecek mi bizimle?' Kadın bir süre sustu, nasıl bir cevap vereceğini bilemedi, sonra toparladı kendisini: ' Gelecek elbette kızım, o önceden gidip bizim için güvenli bir ortam oluşturacak. Hadi daha fazla vakit kaybetmeden çıkalım evden.' Küçük bir bohça hazırladı kadın alelacele, yola koyuldular... Asude dışarı çıktığında gördüğü manzaradan konuşamaz olmuştu... Komşu evler görünmüyordu, hepsi yerle bir olmuştu... 'Allah u ekber' nidaları sarmıştı dört bir yanı... Koşuyordu, deliler gibi koşuyordu bir yandan dua ederken...






Koştular, koştular, koştular... Elini sımsıkı tutmuştu annesinin sonra bir bomba daha patladı, bu sefer daha yakındı, bu sefer sağır ediciydi... Saniyelik hayatı geçti gözünün önünden ve babası... Annesine baktı, yerdeydi, ince bir sızı vardı göğsünde, annesinden oluk oluk kan akıyordu. Sonra babasını gördü beyazlar içinde...






'Gel kızım' dedi, bu dünya bize göre değildi...

11 Temmuz 2014 6-7 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 9 yıl önce

    O kadar acı günler yaşanıyor ki o coğrafyalarda. Zaten Osmanlı terk edip gittikten sonra oralara hiç huzur gelmedi. Bütün ilkeleri sanki ağır bir depremden geçmiş gibi, bundan daha kötüsü olamaz herhalde Allah onlara insaf vermese de orada ki Müslümanlara sabır ve kuvvet versin. Çok hüzünlü bir öykü hayatın tam ortasından...😅😅😅