Ölüme Beş Kala / Zarife Hanım

O eskimiş yıkılmaya yüz tutmuş acıyla inleyen tahtalar arasında yalnız yaşıyordu. Kocasını iki yıl önce kaybetmişti. Çocukları ise okumuş evlenmiş uzaklardaydı. Onun yüzünün mutluluğu ifade ettiği günler çocuklarının ona bayramlarda yaptığı ziyaretler ve torunlarını görüşüydü.

Zarife Hanım artık zarife nine olmuştu. Bükülen beli iyice kamburlaşmıştı. Yüzündeki çizgiler yerini acıyla kızarmış dalgalara bırakmıştı. Hilal kaşları çatılmışçasını gözlerine doğru inmişti. Ve kaşlar altındaki mavi boncuklar rengini kaybetmiş, matlaşmıştı. Adeta acıyla kabukları soyulmuş, zorla yaprakları koparılmış, artık yemiş veremeyen ama her şeye rağmen ayakta kalan çınar gibi ölümsüzlüğü simgeliyordu. Hayat ağacı gibi eski çağlardan gelmiş ve yuvasına ahlak nizam getirmiş mukaddes bir kadındı. O beşeriyetin anası gibi cihanı kaplayacak kadar geniş ve cennete ulaşabilecek kadar yüksekti. Ne kadar elleri raftaki tuzluğa uzanırken titriyor, yemek yerken dökerek götürüyorsa da kainat'ın ateşini söndürmemiş o eller semada asılı kalır yakarışlar, yalvarışlar ve kabul gören dualar yapardı. Gözlerinden denizlere damlalar döker dalgalar oluştururdu. Boşa yıpranmamıştı dalgalı yanakları. Şimdiye dek yaptığı tüm dualar kabul olmuştu. Peki şimdi neden? Onun kocasını ve cenneti arzulayışı kabul görmüyordu?

Bazen cam kenarındaki sedire çıkıyor o amansızca, habersizce gelen davetsiz misafirini bekliyordu. Onun ki davetsiz değildi. Çünkü o iki yıldır ?gelecek ve beraber gideceğiz' diyordu. Dikiyor kapıya gözlerini saatlerce öylece duruyordu. Aniden açsada kapıyı ?kalk gidiyoruz' dese... bir an duraksadı ve gökleri yırtarcasına, dağları parçalar gibi şişekler çaktırıp yıldırımlar düşürürcesine haykırdı: ALLAH!

-Allah al canımı sana hasret kaldı yüreğim bu gurbeti vuslatla bitireyim.

Sustu.

Kocasının sözleri geldi aklına.

-Birtanem ben gidersem senden önce yanıma gelmekte sakın gecikme bilirim sen korkarsın karanlıktan ve yalnızlıktan bu sebepten ötürü tez gel emi. Derdi.

Hıçkırıklar boğazında düğümlenmiş gibi tıkandı. Nefes alamıyordu. Yakası açık entarisinin arasından göğsüne sıcak bir şeyler yuvarlandı, dokundu ve baktı ağlıyordu. Bir garip oldu. Bu düşünceler sardığında kendini hep ağlardı ancak bu başkaydı. Acıların girdabında boğulduğunu hissetti. Çocukları geldi aklına bir an yüreği yaşama arzusu ile doldu. Ama artık çok geçti, vakit tamamdı. Son kez verdi nefesini. O davetsiz misafirini ağırlıyordu. Artık yorulmuş bedeni buz kesildi. Gün rengini atmıştı, kızıla çalıyordu. Sanki bütün vatan acıyla doldu. Anlık sessizlikten sonra rüzgarın gök kubbede nidası yükseliyordu.
Yüzü pencereye dönük ?bir tanen geliyor' dercesine gülümsüyordu. Bütün acılar son bulmuş mahşere kadar yakılan ateş köz olmuştu. Mevsimlik kutlamalar yaparcasına uzanmıştı sırt üstü. Sanki dünyanın yeniden dirilişi şerefine uzanıyordu. Yaprak dökümü gibi. Yagmur mevsiminde tabiat yangınını söndürürcesine, bir doğum yapan kadın telaşıyla gözlerini kapadı. Kurtulurcasına büyük bir afetten iki damla yaş süzüldü gözünden.

Saygıyla, hürmetle öpseydim alnından.
Bir güneş doğardı karanlıktan.
O pan-zehiri bal yapan kadının.
Ben ölseydim yerine o olsaydı yaşayan!

Hasta olan şahsın ruhunu kurtarmak için,
Çalınan ilacın, yakılan ateşin,
Hiçbir anlamı yok analar için,
Cenneti yaratmış büyük RABBİM!

28 Eylül 2013 3-4 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (3)
  • 10 yıl önce

    Kutluyorum kalemi sevgiyle kalin.

  • 10 yıl önce

    ölümü sevdiren bir yazı olmuş öykünüz.. bir yaşamın kısa öyküsü geçmiş ölüme beş kala.. ve zarife hanım bu yazıyla yaşayanlara katılmış, çünkü sevilmiş sevdirilmiş okuyanlara.. Allahtan rahmet diliyorum.. tebriklerimle..

  • 10 yıl önce

    Hayattan bir kesit hüzünlü bir öykü. Kutlarım Halide hanım içtenlikle...😅