Özür Çiçeği

Çocuklarını şımartan anne babalara ithaftır.

Güne sabahın verdiği dinç ve güler yüzle başlamak istiyordu. Gece iyi bir uyku çekmişti. Uykusunu tam almanın huzuruyla yataktan kalktı. Perdeleri araladı. İçeriye güneşin sarı saçlarının parıltısı sızmaya başladı. Odanın içi birden lamba yanıyormuş gibi ışıldamaya başladı.

İşte biricik kızı Elif'te kalkmıştı. O güzelim masmavi gözlerini ovuşturuyordu. Gidip onu tatlı yanağından öptü. Her sabah yaptığı gibi bu sabah da ? Günaydın güzelim? diyerek onun minicik kalbine, sevgi gülü ekmek istiyordu. Sevilmenin, insan olabilmenin yolunun, sevmesini bilmekten geçtiğine inanıyordu. Bunun için de çocuğuna karşı elinden geldiğince iyi davranmaya çalışıyordu. Babasının kendisine göstermesini istediği ilgiyi, çocuğundan mahrum etmiyordu.

Ancak bu gösterilen aşırı ilgi Elif'te olumsuz bir özellik oluşturmuştu. Annesini ve babasını köle gibi kullanmaya başlamıştı. Her zaman nazlı ve alıngan bir tavır sergiliyordu. Babası bir şey istese ? Sen de yapabilirsin, sen de alabilirsin? gibi ifadeler kullanıyordu. Kendisinin az ilerisinde istediği bir şey olsa, ?Baba şunu bana verir misin?? ?Anne şunu bana getirir misin?? diyerek, en basit işlerde bile onları kullanıyordu. Tabi ki bu durum Elif'in babası Halil beyi ve annesi Burçin hanımı çileden çıkarıyor, bu kadar iyi niyet niye böyle olumsuz bir şekilde karşılık buluyor diye hayıflanıyorlardı.

Halil Bey, kölesi değil, arkadaşı olmak istediği kızına yine ilgi ve şefkat çiçeği sunmuştu. Böylece ona sevmesini öğretmek istiyordu. Elif yedi yaşında, siyah kıvırcık saçları olan, ela gözlü bir kızdı. Sinirlendiği zaman minik kaşları kalkıyor, ela gözlerinden ateşler saçılıyordu. Bu öfkesi onun en büyük silahıydı. Anne ve babasını bu silahıyla yeniyor, onları etkisiz hale getiriyordu.

Halil Bey, Mimar Sinan İlköğretim Okulunda birinci sınıfı okutuyordu. Sabah okula vaktinde yetişmek için, kendisi gibi öğretmen olan eşi Burçin hanıma yardım ediyordu. Kendisi mutfakta kahvaltıyı hazırlıyordu. O sırada eşi de, Elif'in formasını ütülüyordu. Halil Bey çayı koyduktan sonra içeriye girip, televizyonu açarak günün ilk haberlerini dinlemeye başladı. Beş dakika sonra kızına:

?Elif kızım, şuradan bir bardak su verir misin? der.

Elif, o zamana kadar divanın üstünde oturuyorken, babasının su isteğinden sonra uyuma numarası yapar. Gözleri yarı kapalı bir şekilde:

? Uykum var baba, git suyunu sen al!

? Kızım sana diyorum, kalk şu suyu getir! Halil beyin sesi sertleşmeye başlıyordu. Artık çocuğunun kölesi olmak istemediği için, bundan sonra biraz sert davranmayı düşünüyordu. Belki böylece o güne kadar ihmal ettiği disiplini sağlamak istiyordu. Ancak bu sefer de ölçüyü kaçırmaya başlıyordu. Gereğinden fazla sert çıkıyordu. Kız bu sertliğe bir anlam veremiyor, yine gidip suyu babasının alacağını sanıyordu.

Sabahın o tatlı, neşeli havası birden dağılmıştı. Öfke rüzgârları esiyordu. Halil beyin sesine eşi Burçin Hanım gelmişti:

? Ne oluyor burada canım?

? Hiç bir şey olmuyor. Sadece kızımızdan bir bardak su istedik. O da git kendin al, dedi. Burçin, kızı Elif'e dönerek:

? Kızım, insan babasına hiç öyle der mi? Sana karşı elinden geldiğince iyi davranan birine böyle mi karşılık verilir?

Elif yine uyur gibi davranıyordu. Yavaş yavaş konuşarak:

? Benim uykum var dedim ya!

Halil Bey, Elif'in bu umarsızlığına daha fazla dayanamaz. Hışımla ilerleyerek, Elif'i hırpalamaya başlar. Çocuk ne olduğunu anlamaz masum bakışlarla babasını süzer. Gözlerinden yaşlar yağmur taneleri gibi yanaklarına iniyordu.

Burçin, Halil beyi sakinleşmesi için oradan uzaklaştırır. Ancak o güne kadar böyle bir tepkiyle karşılaşmamış olan Elif, öfke dolu gözlerle ütü masasının yanına gider. Kızgın ütüyü alarak, masanın üzerindeki babasının pantolonuna basar. Bir müddet bekletir. Böylece babasının pantolonunu yakarak, ondan intikamını almış olduğunu düşünür.

Daha siniri yeni yeni yatışmaya yüz tutmuş Halil Bey içeriye girdiğinde, pantolonunun yanmış olduğunu görünce, kendisini tutamayarak, Elif'e bir tokat daha atar. O sinirle kahvaltısını yapmadan dışarıya çıkar. Bir müddet sonra her gün kendisini alan servis gelir. Büyük bir hayal kırıklığıyla güne başlamış olur. Kendisi ne düşünüyordu, ne olmuştu.

Elif'de kahvaltı yapmadan servisine binerek okuluna gitti. Burçin ise olan bitene anlam vermekte zorlanıyordu. Eşinin hazırladığı masa mahzun bir şekilde kendisine bakıyordu. Hiçbir şeye el değmemişti. İnsan her zaman aynı ruh halinde olamıyordu. İşte insanlar bazen böyle Halil Bey gibi beklenmedik tepkilerde bulunabiliyorlardı.

Aslında Burçin'de Elif'in davranışlarından memnun değildi. Rahat yetişsin diye her dediği yapılınca birdenbire efendi çocuk ortaya çıkmıştı. Bu da çocuk açısından da kötü bir olaydı. Çünkü herkes ona, anne ve babası gibi davranamazdı. Nazını çekemezlerdi. Bunun için de kısa zamanda bir çözüm bulmaları gerekiyordu. İşte bu düşüncelerin eşliğinde Burçin'de okuluna doğru çıktı.

Halil Bey okula varmıştı. O gün okulda pek neşeli değildi. Yüreğinde esen sert öfke fırtınaları, yüzünü iyice germişti. Elinde olmadan sinirli sinirli dolaşıyordu. Arkadaşı Celal, Halil'in bu halini görünce dayanamadı:

? Halil Bey neyin var, bu öfken kime? Bugün hiç de iyi görünmüyorsun? Seni kızdıran bir olay mı oldu?

Halil Bey, arkadaşı Celal'e güvenirdi. Bunun için de kendi aralarında dertleşir, sıkıntılarını paylaşırlardı. Böylece hem o sıkıcı olayın etkisinden kurtulur, hem de yeni bakış açıları kazanırlardı. Bunun için Halil Bey o gün olanların hepsini olduğu gibi arkadaşına anlattı. Kızının kendilerine yaptığını, kendisinin kızına yaptığını bir bir anlattı. Sonunda da yaptığı davranıştan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi:

? Aslında yaptıklarından rahatsızlık duyuyorum ama yine de ona öyle sert davranmamam gerekirdi, diye düşünüyorum.

? Tabi kesinlikle doğru söylüyorsun. Gösterdiğin o sert davranış çocuğu olduğundan çok yıpratacaktır. Bu güne kadar ona çok yumuşak davran, bugün de kalk hiç beklemediği bir tepkide bulun. Bu olacak bir şey değil. Halil, dediğin gibi çocuğu çok şımartmak ve onun kölesi durumuna düşmek kabul edilemez. Ancak buna karşılık hiçbir açıklama yapmadan böylesine sert davranman da kabul edilemez. Çünkü bu yaşta çocukların güveneceği en önemli kişiler anne ve babalarıdır. Şayet çocuk bu güveni kaybederse, içe kapanık, hayata küs bir insan olur. Sakın ha bir daha böyle bir şey yapma. Ben de bazen senin gibi çocuklara kızarım. Fakat o sinir anında yaptığım olumsuzluklar için de sakinleştikten sonra, onlardan özür dilerim. Böylece onlara olan kızgınlığımın gerekçesini anlattığım gibi, onların yaptığı olumsuzlukları da dile getirmiş olurum. Bu yaklaşımın sonucunda çocuklarımla seviyeli bir birliktelik kurmuş oldum. Onlar benim kızabileceğim davranışlardan kaçınarak beni üzmüyorlar, ben de onlara karşı hoşgörü ve anlayışlı oluyorum. Bizim evde hiç kimse diğerinin ne kölesidir, ne de efendisi.

Halil Bey bütün dikkatini vermiş, Celal beyin anlattıklarını dinliyordu. Bu konuşmadan kendisine bir pay çıkararak, Elif'in yanına gitmeye karar verdi. Çünkü sabahki attığı tokat hala içini daraltıyor, vicdan azabı duyuyordu. Sanki çocuğunun gönlünü almazsa o günü çok kötü geçecekmiş gibi geliyordu. Daha da önemlisi çocuğunun kendisine olan güvenini kaybetmesini asla göze alamazdı. Bunun için Celal Bey'den yarım saatliğine arabasını kendisine vermesini istedi. O da hiç tereddüt etmeden arabanın anahtarını Halil beye verdi.

Halil Bey, kendi okullarından yaklaşık üç kilometre uzaklıktaki Elif'in okuluna giderken karmaşık duygular içindeydi. Konuşmaya nasıl başlayacağını düşünüyordu. Acaba kızı mı kendisinden özür dilemeliydi yoksa kendisi mi? Şayet öfkesinin kölesi olarak, kızına dayak atmamış olsaydı bunu belki de hiç tasa etmezdi. Ama şimdi Elif'in gözlerindeki o mahzunluk kendisini kahrediyordu. Kızının hiç beklemediği bir tepkide bulunarak, ona karşı haksızlık yapmıştı. İşte şimdi bu hatasını telafi etmek istiyordu.

Bu duygular içinde Filiz'in okuluna varmıştı. Zihninde söyleyeceği sözleri tasarlıyordu. Arabadan inerek, ağır adımlarla okula girdi. Kızının sınıfının olduğu sağ koridora yöneldi. Tabelasında 1 A yazan sınıfın önünde durdu. Derin bir nefes aldıktan sonra hafiften kapıya vurdu. İçeriden ?Girin? diye bir ses duyuldu. Halil Bey içeriye girdi. Elif'in öğretmeni Furkan Bey kendisini tanıyordu:

? Buyurun Halil Bey nasılsınız?

? Teşekkür ederim Furkan Bey. İzin verirseniz Elif'le biraz konuşmak istiyordum.

? Tabi buyurun.

? Sağolun. Size iyi dersler, dedikten sonra çekingen bir şekilde duran Elif'le dışarıya çıktılar.

Halil beyin gözleri dolu dolu olmuştu. Dokunsan ağlayacak gibiydi. Gerçi Elif'inde ondan kalır yanı yoktu. İkisi de birbirine baştan ayağa süzdüler. Sonra konuşmaya ilk önce Halil Bey başladı:

? Kızım sabahki yaptığım davranıştan dolayı senden özür dilerim. Biliyorum öyle davranmamam gerekiyordu. Ancak senin o şekilde aksi davranışların beni istemediğim hareketlere yöneltti. Seni çok seviyoruz. Bunun için de üzülmeni istemiyoruz. Her dediğini yapıyoruz. Ama sen ne yapıyorsun? Bizleri üzmek için sanki bütün gayretini harcıyorsun. Lütfen bizleri üzecek davranışlarda bulunarak, kendinin de üzüleceği davranışlara bizi sevketme.

Elif, sakin ve ağlamaklı bir şekilde babasını dinliyordu. Babasının sözünün bittiğini görünce:

? Babacığım aslında siz kusura bakmayın. Ben sizden özür dilerim. Size karşı haksızlık yaptığımın farkındaydım. Ancak bu şekilde davranmak benim için çok daha kolay oluyordu. Bunun için sizin sevginizi kaybedeceğimi hiç düşünemedim. Şimdilik daha fazla konuşacak durumda değilim. Nerdeyse ağlayacağım. Ben de senden tekrar özür dilerim. Bundan sonra sizi üzmeyeceğime de söz veriyorum, dedikten sonra büyük bir sevinçle babasının boynuna sarılarak yanaklarından öptü.

Öylesine mutluydu ki sanki dünyalar kendisinin olmuş da, gökyüzünde bulutlarda geziyordu. Kızına veda ettikten sonra sevinç içinde okuluna doğru yola koyuldu. Sabahleyin kendisini esir alan öfke duygusundan kurtulmuştu. Şimdi daha sakin düşünebiliyordu. Çocukları dövmenin, onları azarlamanın baba olarak bizlere verilmiş bir hak olmadığını biliyordu. Ancak çocukların da şunları bilmesi gerektiğine inanıyordu; anne ve babalarını üzecek davranıştan kaçınmaları gerekiyordu. Kendilerine o kadar iyi davranan insanları köle gibi kullanmayacaklardı.

Halil Bey bunları düşünürken okula varmıştı. Sevinç içinde daha derse girmemiş olan Celal beyin yanına gitti. Anahtarı verdikten sonra ona teşekkür etti. Kızıyla arasında geçen konuşmaları ve sevinçli ruh halini ona anlattı. Celal bey yüzünde tatlı bir tebessümle:

?Öyledir kardeşim öyledir. İnsan sevmesini ve yaptığı hatasının karşısında özür dilemesini bilirse, çözülemeyecek bir sorun yoktur. İnsanlar yeter ki birbirlerinden beklentilerini dile getirmesini bilsinler.

Zil çalmıştı. Öğretmenler sınıflarında kendilerini bekleyen öğrencilere ders ve hayatı anlatmak için sınıflarına ilerlediler. Halil Bey oldukça mutluydu. Kızı Elif'in yüzündeki gül tomurcuklarını görüyor gibiydi. Ve hayat ancak sevmekle anlam kazanıyordu.

22 Şubat 2009 10-11 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar