Pahalıya Mal Oldu
Zordur, insanın 'keşke yapmasaydım' demesi. Bunu demek için insanın bütün gururunu, konumunu hatta birikimini bir an ayaklar altına alması gerekir ki bu zordur gerçekten de. Ama 'keşke' demek 'ibret' demektir bir anlamda, insanlara 'siz de dikkat edin' mesajı vermektir. Yer yer aklıma gelip de üzüldüğüm, utandığım 'keşke'lerim var benim de. Hele bir öğretmen olarak aklıma her geldiğinde yüreğimin burkulduğu bir anım var ki onu olayın kahramanından bir kez daha özür dileyerek sizinle paylaşmak istiyorum.
Yıl 1987. İstanbul'da, Gaziosmanpaşa'da çok soğuk bir kış günü... Üç gün önce yağan kar hâlâ yerde. Herkes bir koşuşturma içinde. Hayat, kışın soğuk ve acımasız manzarasını da alıp yüklenmiş insanların omuzlarına. Derse geç kalmamak için hızlı adımlarla ilerliyorum. Öğretmen olarak görev yaptığım eğitim kurumuna yaklaştıkça öğrencilerin sesleri de yükselmeye başlamıştı. Öğretmenler odasında arkadaşlarla ayaküstü selamlaşmadan hemen sonra hazırlığımı yapıp sınıfa yöneldim.
Ders anlatmayı, insanlara bilgilerimi aktarmayı çok sevmemden midir yoksa öğrencilerin istekli, pırıl pırıl bakışları mıdır beni bu mesleğe yaklaştırdı hatta tutkulusu yaptı, bilemiyorum. Bu tutkuyla girdim her derse fakat otoriteyi bırakmamaya özen gösterdim. Derste kontrolü elde tutmak, bir haylazlığa, ciddiyetsizliğe kapı açmamak için yüksek sesle, hafif çatık kaşla ders anlatırdım. Sınıftan içeriye girdiğimde asker gibi bütün öğrencilerin aynı anda ayağa kalkmasını ve 'sağ ol' diye haykırmalarını severdim. Yine öyle oldu. C sınıfı öğrencileri 'oturabilirsiniz' izniyle yerlerine oturdular. 'Defterleri çıkarın, not almaya başlayın, konumuz Tanzimat edebiyatı... ' diyerek geçtim tahtanın başına ve dersi anlatmaya başladım. Sanıyorum, 10 ? 15 dakika kadar konuyu anlatmıştım ki sessizliği bir kapı tıklatması bozmuştu. 'Gel', sesimle kapı açıldı. Bu, sınıfın sessiz öğrencilerinden Yusuf'tan başkası değildi. Derse geç kalmış ve evden telaşla çıkmış olacak ki üzerine bir palto bile almayı unutmuştu. Yusuf yerine oturmak için benden izin istiyordu. Fakat öğrencilerin vurdumduymazlığı cezasız kalmamalıydı.
Hemen aklıma daha önce birkaç defa uyguladığım ve öğretmen arkadaşlarla büyük keyif alarak birbirimize anlattığımız çay ısmarlatma cezası geldi. Yusuf'a dönerek: 'Geç kaldığın için bütün sınıfa çay ısmarlayacaksın, al sana ceza!' dedim. Bir de üstüne 'Hadi aslanım herkese çay ısmarla da bu soğukta içimizi ısıt.' lafını patlatıverdim kahkahalar arasında.
Kapı kapanmış, Yusuf sınıftan çıkmıştı bir şey demeden. Ders anlatmaya devam ettim büyük keyif, ciddiyet ve kararlılıkla. Sınıftakiler de birazdan gelecek çayın hayalini kurmaya başlamışlardı sanırım. Evet, öyle de oldu. 15 dakika kadar sonra Yusuf, elinde bir tepsi çayla gelmişti. Yüzünde pişmanlık izleri vardı sanki. 'Bu çaylar sana kaça patladı Yusuf' dedim yüksek sesle. Şimdiki parayla 12 lira tutmuştu. 'Bu sana pahalıya mal oldu Yusuf.' dedim. Arkadaşlarına çayları ikram etmeye başlayacaktı ki ben Yusuf'a dolayısıyla da sınıfa öğüt vermeye devam ediyordum. 'İşte böyle Yusuf, bir daha geç kalma, geç kalırsan işte olacağı budur. Hem bak aceleden üzerine bir şey de almamışsın, üşümüşsün.' Yusuf: 'Haklısınız öğretmenim, bir daha olmaz.'demişti üzgünce. Sevinç çığlıkları arasında dağıtılan çaylar yudumlanmaya başlamıştı ki ben hemen 'sessizliği bozmayın, gürültü yapmayın, sessizce için çaylarınızı' diyerek dağılmış havayı toparlamaya çalıştım. Dersin bitiminde de Yusuf'a bir tebessüm yollayarak öğretmenler odasına geçtim, olanlardan habersiz bir şekilde.
Öğretmenler odasına geldiğimde Tarih öğretmeni Levent Bey beni gördüğü gibi başladı maç sohbetine. Ayrı takımları tuttuğumuz için onunla sık sık bu tür sohbetle yapar, eğlenir, bazen maç izlemeye birlikte giderdik. Levent Bey ile hararetli bir şekilde konuşurken masanın karşısında oturan Bünyamin Bey'in Seyit Bey'e üzülerek bir şeyler anlattığını Seyit Bey'in de 'Ya demek öyle, vah garibim!' dediğini duyunca konuşmalara kulak kabarttım. Levent Bey'le konuşmamızı kesip Bünyamin Bey'e yöneldik. Ben: 'Hayırdır hocam, ne oldu?' diye sordum. Bünyamin Bey: 'Hocam bazı öğrenciler gerçekten çok yoksul, onlara yardımcı olmamız lazım. Biz her öğrenciyi aynı durumda zannediyoruz.' Merakım daha da artarak: 'Bir şey mi oldu hocam?' deyince Bünyamin Bey devam etti. Etti ama söylediği sözle beynimden vurulmuşa döndüm. 'Az önce nöbetçi olduğum katı dolaşırken kantinin bir köşesinde, üzgün ve düşünceli bir şekilde duran bir öğrenciye rastladım. Çocuk beni görünce ayağa kalkarak dedi ki: ?Hocam, sizden bir ricam olacak, eğer yanınızda varsa bana 12 lira borç verebilir misiniz? Söz veriyorum hocam, yarın getiririm.' O böyle deyince içimden demek bu kadar zor durumda olan öğrenciler de var, dedim. Ona parayı verdim, sonra hatırını sordum. Derslerinin iyi olduğunu ama babasının işsiz olmasına çok üzüldüğünü söyledi. Garibim evden buraya kadar yürüyerek geliyormuş. Düşünsene hocam iki kilometrelik yolu her gün insan nasıl yürür? Bunun bir de dönüşü var. Kışı var, soğuğu var, tehlikesi var. Sordum, adı Yusuf'muş. Ya işte böyle hocam, kurumumuzda böyle öğrenciler var.'
Benim başım dönmeye başlamıştı. Kelimenin tam anlamıyla donakalmıştım. Küçülmüş, çok küçülmüştüm. Demek ki üzerinde palto olmaması aceleyle evden çıkmasından değildi. Bir palto dahi alacak durumları yoktu. İnanın ki çok mahcup olmuştum. Demek ki derse geç kalması da onca yolu yürüyerek gelmesindendi. Çok pişman olmuştum. Bir süre öylece kalakaldım. Sonra hiçbir öğretmen arkadaşa bir şey demeden hızla öğretmenler odasından çıkıp C sınıfına yöneldim.
Yusuf'u, sınıfın kapısının önünde tek başına ayakta dikilirken gördüm. Beni görünce toparlandı. 'Kusura bakma Yusuf, ben sanmıştım ki...' Daha ben sözümü bitirmeden o hemen: 'Rica ederim hocam, önemli değil.' dedi. Onun bu olgun tavrı beni daha da etkilemişti. Ondan özür dilemiş, yaptığımın yanlış olduğunu bütün açık yürekliliğimle söylemiştim.
Yusuf'u sınıftan çay ısmarlatmak için gönderirken: 'Bu sana pahalıya mal oldu Yusuf!' demiştim. Oysa bu olay bana pahalıya mal olmuştu. İnsanların iç dünyalarını, maddi ve ailevi durumlarını, özel yaşamlarını bilmeden, araştırmadan hepsini aynı şekilde değerlendirmek yanlışını yapmıştım. Bu olaydan aldığım ders meslek yaşamım boyunca bana rehber olmuştu. Evet, bu olay bana pahalıya mal olmuştu.