Pamuk İpliği

-Anneeeeee çabuk koş.

Sezgin'in sesi oda duvarlarında yankılandı. Annesi mutfaktan seslendi.

-Ne var Sezgin ne oldu?
-Buraya gelmelisin anne hem de çok çabuk.

Hülya hanım ıslak ellerini mutfak önlüğüne silip Sezginin odasına yöneldi. Gene ne istiyor bu çocuk diye içinden hayıflanarak hızla oğlunun odasına yöneldi.

Hülya hanım odanın kapısına geldiğinde dona kaldı. Sezgin boylu boyunca yere uzanmıştı ve kıpırdamadan duruyordu.

-Oğlum şakanın hiç de sırası değil diye söylendi.

Sezgin konuşmuyor sadece boş gözlerle annesine bakıyordu.

-Oğlum lütfen saçmalama hadi kalk şu yerden diye biraz sesini yükseltti ama Sezginin gözlerinin usulca kapandığını fark edince hemen üstüne atıldı.

-Sezgin cevap ver bana. Sezginnnnnnnnnn....

***

Odanın içinde sağlık ekipleri seri hareketlerle Sezgine müdahale ediyorlardı. Hülya hanım odanın köşesinden olan biteni için için ağlayarak izliyordu.


Bir süre sonra sağlık ekibindeki doktor yanına geldi.

-Hanımefendi onu hastaneye götüreceğiz. İsterseniz siz de bizle gelebilirsiniz.

-Neyi var onun doktor?

-Korkmayın hanımefendi oğlunuz yaşayacak ama olup biteni anlamak için ileri tetkikler yapılmalı. O nedenle de hızla hastaneye ulaşmalıyız.

***

Sezgin iki gün süreyle yoğun bakımda kaldı. Hülya hanım babasız büyütmeye çalıştığı oğlunun yattığı bölümün kapısından bir dakika olsun ayrılmadı. Her giren çıkan doktora Sezgini sordu. Hepsi de aynı cevabı verip diğer hastalarına bakmak için uzaklaşıyorlardı.

-Hanımefendi şimdi bir şey söylemek imkansız. İzliyoruz. Korkmayın ama hayata devam edecek. Çok güçlü bir delikanlı o.

Üçüncü gün sabahı servis hemşiresi yoğun bakımın kapısına gelip seslendi.

-Sezgin Doğan'ın yakınlarından kimse var mı?

-Ben varım, annesiyim diye korku dolu gözlerle hemşirenin yanına koştu.

-Durun durun hemen korkmayın. Oğlunuz sizi istiyor. Gelin sizi 3 dakika görüştüreceğim.

Hülya hanımın gözünden yaşlar akmaya başlamıştı.

-Sakin olun lütfen ve onun yanında sakın ağlamayın.

Hülya hanım alelacele sildi gözyaşlarını ve hemşirenin ardından oğlunun yattığı odaya girdi.

Sezgin gözlerini zorlukla açıyordu.

-Annem sen misin?

-Benim oğlum. Sen nasılsın Sezgin?

-İyiyim galiba annem. Ne olur beni affet.

-Oğlum affedecek ne var ki! Sen çabuk iyileş de bir an önce evimize gidelim.

-Peki anne. Hadi bana bir öpücük ver.

Hülya hanım eğilip Sezgini yanaklarından öptü. Teni buz gibiydi. Yine de ona belli etmedi ve kulağına doğru eğildi.

-Seni çok seviyorum oğlum.

-Ben de seni annem. Hadi git artık eve ve beni orada bekle.

-Peki oğlum dedi ve sıkıca sarıldı.

Hemşirenin elini omuzunda hissedince gitmesi gerektiğini anlayarak ayağa kalktı.

-Gene geleceğim Sezgin, çabuk iyileşmeye bak.

Sezginin gözleri kapanmıştı. Annesini duymadı...

***

Hülya hanım evine döndüğünde Sezginin ablası onu bekliyordu.

-Anne bu ne hal böyle. Sana ne oldu?

-İyiyim ben kızım.

-Değilsin anne! Hiç bakmıyorsun kendine. Oralarda aç susuz erittin kendini. Kaç kere söyledim sana ben beklerim diye.

-Sus lütfen kızım dedi ve kendini hemen banyoya attı.

Uzun süre, suyun başından itibaren tüm vücuduna akışını izledi. Aklı hep Sezgin'deydi. Banyodan çıktığında Filiz masayı kurmuştu bile.

-Gel anne hemen bir şeyler ye.
-Canım hiç bir şey yemek istemiyor Filiz. Ne olur ısrar etme bana kızım.
-Edeceğim anne! Hadi lütfen çorbanı iç.

Hülya hanım çorbadan iki kaşık aldı ve bıraktı. Filiz ısrar etmesinin anlamsız olduğunu görmüştü, üstelemedi. Annesi salona geçtiğinde alelacele masayı topladı ve annesinin yanına gitti.

***

Bir süre hiç konuşmadan oturdular. Hülya hanım Filizin yüzünde bir gariplik hissetmeye başladı.

-Ne o kızım senin bir derdin mi var?

-Yok anne. Benim hiç bir sorunum yok.

-O zaman neden bir garip davranıyorsun sen! Bana söylemek istediğin bir şey mi var?

Filiz başını öne eğdi. Annesi hemen onun başını göğsüne dayadı.

-Korkma kızım kardeşin iyileşecek. Tüm doktorlar öyle söyledi. Hem bak bugün benle de konuştu.

-Biliyorum anne dedi Filiz.

-O zaman neden eğdin başını önüne kızım neden?

Filiz cevap vermedi ve kalkıp mutfağa gitti. Kendini tutamadı ve ağlamaya başladı. Bir bardak su içti ve ardından gözlerinden akan yaşlara mani olmaya çalıştı. Tam annesinin yanına dönecekken annesini mutfağın kapısında buldu.

-Sen niye ağlıyorsun niye Filiz?

Ses tonunun birden yüksek çıktığını fark edince olduğu yerde kaldı.

-Affedersin kızım sana bağırmamalıydım dedi.

-Önemli değil anne. Hadi gel içeri geçelim sana anlatacaklarım var.

***

Filiz bir elini annesinin omzuna attı ve birlikte ağır adımlarla salona geri döndüler.

Filiz bir iki kez boğazını temizledikten sonra annesinin ellerini tuttu ve gözlerini de annesinin gözlerine dikti. Hülya hanımın yüreği hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Filiz ona ne anlatacaktı ki!

-Bak anne şimdi beni sessizce dinle. Ben sözümü bitirene kadar da bir şey sorma lütfen.

-Tamam kızım tamam hadi meraktan öldürmeden anlat bana. Neler oluyor?

-Annem, benim güzel anam. Sakin ol ve anlatacaklarımı can kulağıyla dinle.

Hülya hanım başını aşağı yukarı sallayarak konuya girmesini beklemeye başladı.

-Sezgin vuruldu anne!

Hülya hanım başının çok hızlı bir şekilde döndüğünü hissetti. Bayılacak gibiydi. Filiz korkulu gözlerle annesine bakıyordu.

-Anne lütfen kendine gel anneeeeee...

-Tamam kızım tamam şimdi geçer. Sen devam et. Ne demek Sezgin Vuruldu kızım? Hiç bir tarafında kan izi ya da başka bir şey yoktu ki!

-Annem 4 gün önce arkadaşlarla hep beraber Taksim Gezi Parkına gittik. Ben, Sezgin ve 4 arkadaşımız daha. Çadırların önünde oturuyor, oradan buradan konuşuyorduk. Kimileri şarkı söylüyor, kimileri temizlik yapıyor kimileriyse hararetli hararetli konuşuyordu. On dakika kadar sonra polisler çadırların olduğu yere müdahale etmeye başladılar. Ortalık gazdan görünmez olmuştu. Sezgin elimi tuttu ve hadi abla hemen çıkalım buradan dedi. Hemen kalkıp Divan otelin önüne doğru hızla koşmaya başladık. Tam otelin kapısına gelmiştik ki Sezgin "Abla yandımmmm" diye feryat edip yere yığıldı.

Kolundan tutup içeri çekmeye çalışırken lobideki sağlık ekibinden biri hızla kapının önüne geldi ve siz
kenara çekilin dedi.

-Ne oldu arkadaşım dedi ama Sezgin cevap vermiyordu. Hemen içeri seslendi ve gelen 3 kişiyle birlikte Sezgini içeri taşıdılar.

Ortalık ana baba günüydü. Bir sürü yaralı vardı. Herkes birbirine yardıma koşuyordu. Sezginin elinden tuttum. Sakın bırakma kendini bak ben hep yanındayım dedim ama o beni duymadı.
Sonra doktorlar müdahale ettiler. 2 saat sonra kendine geldi. Ona ilk bakan doktor bunu hemen hastaneye göndermeliyiz dedi ama Sezgin bunu kabul etmedi.

-Ben iyiyim abla. Birazdan bir şeyim kalmaz dedi.

Sonra doktora döndü;

-Doktor bey siz diğer arkadaşlarla ilgilenin, ben birazdan toparlarım kendimi.

Doktor;

-Peki dedi ve hemen bir başka yaralının yanına gitti.

Sezgini kucağıma doğru uzattım.

-Hadi dinlen sen ablam. Bak ben buradayım dedim . Sezgin başını hafifçe salladı ve hemen daldı.
Orada 3-4 saat daha kaldık. İlk müdahaleyi yapan doktor tekrar geldi ve bana dedi ki;

-Onu bir hastaneye götürmelisiniz?

-Peki doktor bey götürürüm dedim.

Sezgin uyanmıştı. Ayağa kalktı ve hadi ablam evimize gidelim dedi. Ne kadar yalvardıysam da hastaneye gitmeye ikna edemedim onu.

-İyi ama kızım eve geldiğinizde gayet iyiydi.

-Sana öyle görünmek için çok gayret etti anne. Sonra odasında uyudu. Ben de baş ucunda onu bekledim. Sabah uyandığında iyi olduğunu söyleyince de ben işe gittim. Gerisini sen biliyorsun.

Hülya hanım bir an ne diyeceğini bilemedi.

-Çok şükür Allahıma kızım çok şükür ki o artık iyi.

***

Filiz o gün işe gitmedi. Annesiyle evde kaldı. Aklı Sezgin'deydi. Bir fırsatını bulup hastaneye gitmeliydi ama nasıl!

Tam bunları düşünürken telefonu çaldı. Bölüm müdürü arıyordu ve acele işe gelmesini söylüyordu. Bir ihale teklifi için dosya hazırlanması gerekiyormuş. Annesine söyledi ve hazırlanıp çıktı. İşe gitmeden hemen hastaneye koştu. Yoğun bakımdaki sorumlu hemşireye "Sezgin'le ilgili tüm gelişmeleri lütfen bana bildirin" dedi ve kartını uzatıp hemen işe gitti.

İki saat kadar sonra annesini aradı.

-Güzel annem nasıllar? diye sordu.

-İyiyim kızım. Ben de hastaneye gitmeyi düşünüyorum.

- Yok anne gitmene gerek yok. Ben sorumlu hemşireyi arayıp konuştum. Bir şey gerekirse hemen bizi arayacak. Sen evde ol ve haber bekle dedi.

-Peki kızım. Sen de geç kalamdan dön eve olur mu Filiz?

-Tamam annem, az kaldı işim. Birazdan çıkacağım.

***

Yaklaşık bir saat sonra Filiz işten çıkmak için hazırlanırken telefonu çaldı. Arayan yoğun bakım sorumlu hemşiresiydi.

-Filiz hanım, Sezgin beyi acilen ameliyata alacaklar. Haberiniz olsun.

-Ne oldu ki neyi var hemşire hanım?

-Ben bu konuda bilgi veremem. Siz bir an önce gelin hastaneye.

-Tamam hemen geliyorum deyip telefonu kapattığı gibi ofisten çıktı ve yoldan çevirdiği ilk taksiyle hastaneye doğru gitmeye başladı.

Annesini aramayı düşündüyse de bundan hemen vazgeçti. Ona söylememeliydi. Ama eve geç kalacağı için de annesi çok farklı şeyler düşünebilirdi. Tüm metanetini toplayıp annesini aradı.

-Alo annem, işim hemen bitecek dedim ama maalesef bir sorun çıktı. Bakanlıktan gelecek evrağı beklememiz gerekiyor. Ben biraz daha geç kalacağım anne.

-Tamam kızım ben seni evde bekliyorum.

Derin bir oh çekti Filiz telefonu kapatınca. Yol bitmek bilmiyordu. Oysa en fazla 15 dakikalık bir yoldu.

Koşar adımlarla yoğun bakım hemşiresinin yanına gitti.

-Bir haber alabildiniz mi? Diye sordu.

-Hayır dedi Hemşire. Bu ameliyatlar biraz uzun sürer. Siz dışarda bekleyin ben haber alır almaz size bilgi veririm.

***

Zaman durmuş gibiydi. Filiz ne yapacağını bilmez bir halde bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Sürekli kardeşinin iyi olması için Allaha dua ediyordu.

***

4 saat sonra hemşirenin kendisine doğru geldiğini görünce hemen ona doğru hareketlendi.

-Kardeşim iyi mi?

-İyi iyi merak etme. Doktoru sizinle görüşmek istiyor.

Filiz hemen doktorun odasına gitti. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde heyecandan bayılacak gibiydi.

-Doktor bey ben Sezgin'in ablasıyım.

-Tamam kızım geç otur şöyle.

Doktor elindeki bir filmi inceliyordu. Uzun süren bir sessizlikten sonra Filize döndü.

-Çok şanslıymış dedi.

-Nasıl yani dedi Filiz!

-Atılan plastik mermi tam ense üstüne isabet etmiş. Siz sanırım fark etmediniz ama ilk müdahaleyi yapan doktor bunu fark etmiş ve hemen yapması gerekeni yapmış. Onu dinleyip hastaneye gelmeliydiniz.

-Ya şimdi doktor bey! Kardeşim iyileşecek mi?

-İyileşecek ama bu bu uzun bir süreci gerektirebilir. Omuriliğinde zedelenme var. Çok şükür ki her şeyi yok edecek kadar hasar vermemiş. Bir milim daha içeri girseydi bugün kardeşiniz olmayabilirdi.

Filiz hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.

-Şimdi ağlamayı kesin ve evinize gidin. Geceyi yoğun bakımda geçirecek. İlk 24 saati çok önemli. Bizce atlatacak ama gene de emin olamayız. Sabah 10 gibi tekrar bana gelirsiniz.

-Çok teşekkür ederim doktor bey dedi ve odadan çıktı.

Kapıda kala kalmıştı. Annesine ne diyecekti!

Tam bunları düşünürken telefonun sesine irkildi. Annesi arıyordu.

-Alo annem ne yapıyorsun?

-Seni bekliyorum kızım ne yapabilirim ki!

-Annem çok acıktım, sen masayı hazırla ben de hemen geliyorum.

-Tamam kızım tamam.

Hülya hanım telefonu kapatınca içinden Filize kızmıştı biraz. "Kardeşi ne durumda, o yemeği düşünüyor" diye söylenmeden edemedi.

***

Sezgin 12 gün sonra taburcu oldu. Hülya hanım ve Filiz onu hastaneden almaya gittiler. Odasında tekerlekli sandalyede Sezgin onları bekliyordu.

Annesi belli etmese de bu duruma çok üzülmüştü. Filiz Sezgine şakalar yapıyordu.

-Araba istiyordun, al sana araba.

-Ablaaaaa yapma Allah aşkına diye cevapladı Sezgin.

-Hadi beni evimize götürün...

***

Hülya hanım, Filiz ve Sezgini zor günler beklese de içlerindeki umut onları ayakta tutmaya yetiyordu.

Sezgin iki hafta sonra fizik tedavilere başladı ve on gün sonra da ilk adımını attı.

Tedavisi hala sürüyor...

Not: Bu öykü içeriği ve kişiler hayal ürünüdür.

18 Temmuz 2013 11-12 dakika 45 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Fakat reele yakın kesitler sunmuş. Bir bakıma gerçek. Anlatım yalın ve yormuyor, verilen güzel ayrıntılar keyifle okutuyor.

    Öyküdeki yazarın algı ve yansıtma özelliği gezi olaylarındaki tutarlı ve istikrarlı insanlardan bir örnekleme olarak sevindiriyor. Severek okudum. Takdir duygularımla.