Pamuk Prenses

Ağustos ayı gelmiş, sıcak buram buram. İlerideki direğe bağlı derece 35'i gösteriyor. Esinti var ama betondan yükselen kavrukluğu suratına vuruyor gibi.Şezlonglar dolmuş, şemsiyeler üzerlerindeki reklamlar görülemeyecek kadar birbirine sokulmuş, çimenlerde yastıklar yer yer ıslak. Havuzda insanlar, suyun serinleticiliğinden faydalanıyorlar. Güneş suyun üzerinde parıldıyor, gözde patlıyor yansımalar. Bar tarafında müzik çalıyor, birkaç genç sallanıyorlar soğuk birşeyler içerken. Ben, ben mi, tabii ki suyun içindeyim, havuzun dibine oturmuş oğluma yüzme öğretiyorum.

Oğlum mu? Oğlum 4,5 yaşında, yakışıklı, cingöz, akıllı, lafı gediğine oturtan, indigo çocuklardan. Arkadaşları var, ben de tanıyorum. Eylül var, sapsarı saçlı, mavi gözlü, burnu kalem gibi, Selin var saf, Doğa var, su sıçratan kız kaldı adı, Melis var, yeşil gözlü, sarı saçlı, hayta Tümer var, Selda var, saç çeken, Defne var, Murat var havuz faresi, hepsiyle tanıştım, nasıl mı?

Oğlumla havuzda yüzerken dinlenmek için masal anlatayım dedim. Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Oğlum masalları karıştırtıyor bana, ona yavan geliyor, değişiklik arıyor, kırmızı başlıklı kız içinde birden üç küçük domuz çıkıyor, kurabiyeler büyükanneye gitmeden bitiyor, bir kurbağa fırlıyor, kız öpüyor yeşil dev oluyor, senaryolar karışıyor. Havuzda bir yandan serinleyip, bir yandan anlatayım dedim, önce biri geldi, sonra öbürü, etrafıma altı yedi çocuk toplandı.

Pamuk Prenses'in babası, kötü kalpli kraliçe derken dalmışım, karşımdaki gözlere. Mavi, yeşil, kahve gözlere.Derinlerde saflık, temiz zeka. Kirlenmemiş düşünceler. Beni dinler buldum hepsini. Avcı ormanda geyiğin kalbini çıkartırken yüzlerindeki ifadeyi, kötülüğün kötü bir şey olduğunu anlamışlığın şaşkınlığını izledim. Hareketsiz durarak titremeye başladıklarını farkedince yüzme molası verdim karşı kıyıya kadar. Hepsi birden yüzdüler. Arkadaşlık, birliktelik dersi verdiler hepsi, yanyana yüzdüler, geçmeye çalışsalarda beklediler birbirlerini, hepsi bir hizada döndüler.

Kraliçe aynaya var mı benden güzeli diye sorarken, kızların elleri saçlarına gitti, şöyle bir salındılar. Aynanın içerisinden dumanlar içinde cin çıkınca ürperdiler. En güzeli Pamuk Prenses diyince gülüştüler. Güneş hepsinin saçlarını aydınlattı, suya kondu. Uzaktan bir müzik yetişti, yanımızdan geçti. Kraliçe cadı oldu, hepsi şaşkın. Kötülük korkutucu. Cüceler eğlenceli. Keloğlan, keltoş oğlan, Bilgin, Somurtkan, Neşeli, Uykucu, hepsinde gözleri gülüyordu. Ben herbirini anlatırken, çocuklar özelliklerine göre suratlarını bir eğiyor, bir büküyor, onların şekline bürünmeye çalışıyor gibiydiler. Üşüdüler. Yüzme molası, yine yarış yok, sakin sakin gittiler, geldiler.

Kavrukluk, yerini sevgi sıcaklığına bıraktı, güzel bir paylaşıma, birlikteliğe. Yer yer birbirlerine tekrarladılar, cüceler ormandan dönerken arka arkaya sıralandılar, baltalar elimizde, uzun ipte belimizde... Çocukluğum.

Kötü kalpli cadı kapıyı çaldığında, prensese bir şey olacağını, kötülüğün onların güzel dünyasını yıkacağını zaten biliyorlardı. Açmasın diyen oldu, kapı açıldı. Elmayı yiyen prenses düşüp bayıldı, aaaaahhhh. Suya doğru gömülürken elimden tutup kurtarmaya çalıştılar, kıkırdadılar. Çocuk onlar...

Cam tabutta yatarken Pamuk Prenses, yeşil, mavi, kahve gözler hüzünlendi. Uzaktan atın sesini duyunca heyecanlandı. Prens öpünce sevindiler. İkisi beraber mutlu yaşadılar. Melis, Selin, Eylül, diğerleri, küçük bir masal ile mutlu oldular. Paylaştılar.

Ben mi? Ben, babamı düşündüm, annemi, anneannemi, güzel çocukluğumu. Güneş battı, şezlonglar boşaldı. Eve gitme zamanı.

Yarın, yarın yine havuzdayım. Çocukları seviyorum. Bu sefer sözleştik, barbili, örümcek adamlı, prensesli, fareli bir şeyler anlatacakmışım.

Anlayacağınız çok çalışmam lazım çok.

30 Nisan 2012 3-4 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)