Pişmanlık

Bir tarafta abla, fabrikatör gelini... Bir yanda eşim, esnaf karısı... Tavuk kaz meselesi... Neyse... Çalışmalıyım, uğraşmalıyım, borçları bitirip, işi büyütmeliyim. Benim çektiğim yokluğu doğacak çocuğum çekmemeli.

_ 'O da çalıştı mı? Para kazandı mı?' diye sordu Neşe.

_ 'Hayır. Hiçbir sanatı yoktu. Elinden iş gelmezdi. Gelse de yapmazdı. Elinde sigarası vardı. Arka arkaya yakar, tüttürürdü. Dünya yansa, umurunda değildi!

Nice iğne tutamayanlar, iş aldılar benden, söke dike öğrendiler, aile ekonomisine katkıda bulunmak için, az da olsa para kazandılar; o elini bile sürmedi. Yemek yapardı, giyinir kuşanır, boyanır sıvanır gezer, ona buna hava yapardı. Uç uca sigara ekler, duman savururdu.

Benimle de ilgisi yoktu. Egoistti. Sadece kendisi vardı. Çocukları belki biraz, o da analık duygusundan, diğer herkes önemsizdi, onun için. Yalnız ailesine çok düşkündü. O, aslında baş düşmanı olan ablasına, anasına babasına... Onlar bir tarafa, dünya bir tarafa!

Bazı işler hepten benimdi. Bahçe temizlemek, çöp atmak, halı kilim yıkamak, lavabo ovmak... Elini değdirmez, bana temizlettirirdi. Çok hor kullandı beni. Bir kere sırtımı ovmuş değildir.

Ben elimden emekliydim. Çalışır kazanır, eline verirdim tüm aldığımı. Sadece harçlık alırdım, içinden. Bir paket sigara ve yol parası... Gazete bile almazdım. Cimrilikten değil, okumaya vaktim olmadığından. O, ne kadar magazin varsa alırdı. Model mecmuaları, aşk romanları... Para ne yapılacak, nerelere verilecekse, o verirdi. Karışmazdım.'

_ 'Ablasını seviyordun. Belki onun içindi, seni sevmeyişi... Yoksa kıyamazdı sana, sadece tüketmez, bir şeyler üretmek için o da çırpınırdı. Belki de onun intikamını alıyordu.' dedi, Neşe.

_ 'Sevdim tabi de, zamanla unuttum, unutabildim. Zaten o kadar yük vardı ki sırtımda! Irgat gibi çalışıyordum, kendimi unutmuştum, o mu kalırdı? Yalnız onu kıskandırmaktan büyük bir zevk alıyordum, anlatılması mümkün değil!'

_ 'Sen de ondan intikam alıyordun, demek ki!'

_ 'Bilmem ki Neşe'm. Galiba. Duygularımı tahlil edecek vaktim mi vardı? Hal kalmadı ki bende! O da o kadar sinsice kötülükler yaptı ki bize, huzurumuzu o kadar bozdu ki seviyorsam da nefret etmeye başladım.'

_ 'Nasıl kıskandırıyordun onu, mesela? Armağanlar almak dışında?'

_ 'Biraz fırsat bulunca şiir karalardım. Onları evin duvarlarına asardım. Bir hattat arkadaşım vardı; belki bahsetmişimdir, daha önce; fon kâğıdına yaldızlı kalemle yazardı, süslü püslü, Nesrin'in bize geldiğinde görebileceği yerlere asardım. Yazdıkça değiştirir, yenilerini asardım. İthaf ?Sevgili eşime...' olduğu için, kudururdu hırsından! Oysa o şiirlerin tamamı onaydı! Ölsem de bilmeyecek! Asla!..'

_ 'Evlendikten sonra da unutamayacağın kadar hiç âşık oldun mu, dede?' diye sordu Neşe. Bu konulara çok meraklıydı. Az daha ağzının içine girecekti, Define'nin:

_ 'İnsanın böylesine ilgisiz ve bencil bir karısı olur da benim gibi duygusal bir adam başkalarına yönelmez, âşık olmaz mı be kızım? Hem de ne âşık olmak! Feleğimi şaşırdım!'

_ 'Anlatsana dede, iyice merak ettim, şimdi işte! Kimdi? Nerde tanıştınız? O da seni sevdi mi? Nasıl oldu? Eşin fark etti mi?'

_ 'O kadar soru birden sorulur mu? Nasıl anlatayım, her şeyi birden? Sırayla... Başka bir zaman... Ona daha sıra gelmedi. Borçla harçla uğraşıyorum, kadın kız görecek halde değilim, gözümün içine girseler bile! Hem ben evli bir adamdım. Bizde ihanet yoktur. O zamanlar daha aramız iyice bozulmamıştı. Pek iyi gitmese de bir evliliğimiz vardı. Ingıl ıkış düz yokuş gidiyorduk beraber.'

_ 'Şimdi kısaca söylesen de sonra uzun uzun anlatsan, olmaz mı? Merak ederim ben, bu gece uyuyamam.'

_ 'Sanki geceleri uyurmuş gibi... Beni bahane etme, hacıyatmaz, seni! El yatar Ellez oturur! Hadi Ellez hadi, işine!'

_ 'Uyumaz olur muyum, dedeciğim? Bütün iş üstüme kaldı. Ev işi, alışveriş, daha düne kadar dersler, gelen giden... Dur durak var mı bana? ?Akşam olsa, şu yemek faslı bitse, bulaşıkları yıkasam da bayılsam' diye bakıyorum! Tepetakla gidiyorum! Deliksiz uyuyorum. Bıraksalar, öğlene kadar yatacağım da, nerde? Babam çok erken işe gidiyor. Hasan da sabahçı... Bizde kalan akraba hanım, sabah namazına kalkınca beni de uyandırıyor. Namaz kıldık, kahvaltı hazırladık, milleti yedirdik içirdik, yolladık, derken; sofra kaldır, bulaşık yıka, sil, süpür, çamaşır yıka, as, topla, ütüle... Öf! Hatırlayınca bile bunalıyorum! Bitiyor mu evin işi? Buraya öğle sonları gelebiliyorum ama eskisi gibi öyleye kadar yattığımdan değil!'

_ 'Aman da benim kızım ev kızı olmuş. Hanım olmuş. Aferin sana! Bak bu ?aferin'inimi al, iyi sakla, bayramda harcarsın.'

_ 'Dede, sen var ya, beni öldüreceksin! Nereden buluyorsun o gün görmedik lafları? ?Define' dediğimiz kadar varsın. Haydi, anlat! Ne olursun!'

_ 'Şimdi başka söyleyeceklerim var. O, daha sonra... Anlattıklarımdan hisse kapın! Onun için anlatıyorum. İyi anlayın; nerelerde ve nasıl hatalar yaptığımı, neticede neler çektiğimi? Hayatta her şeyin hemen, ilk anda, birdenbire olmasını ve zamanla olması gerekenlerin hepsini birden istemeyin. Ne alacaksanız, gücünüzün yeteceği kadar alın, borçlanmayın, zorlanmayın. Çok şeye ulaşmak değildir, mutluluğun anahtarı. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmektir. Senin olan vakti, huzur içinde geçirmeyi becerebilmektir. Yaşadığınızı hissede hissede yaşamalısınız. Küçük şeylerle mutlu olmasını bilemeyen, hayattan mutluluk beklemesin! Onun yaşamı, hırsları yüzünden zehir olacaktır. Mutluluk getireceğini sandığı büyük emelleri, onu da, hayatını da, sahip olduğu küçük nimetleri de yer bitirir.

?Kendime ait şöyle bir villam olsun' diye, sakin ve huzur içinde çalışıp, olanla yetinmesini bilerek, akıllıca değerlendirmeniz gereken hayatı, kendinizi paralarcasına çalışarak, tazı gibi koşarak, keçi gibi para peşinde dağ bayır dolanarak, maymun gibi daldan dala tırmanarak harcarsanız, arzunuza ulaştığınızda, bir de bakarsınız ki onun içinde yaşayacak zamanınız kalmamış. Ne ibadet edebilmiş, öte tarafa hazırlanabilmişsiniz, ne de dünya hayatını sürdürmeye mecaliniz kalmış! Hırs ve arzularınızın harap ettiği bedeninizi, hastalıklar teslim almış; mutsuz, umutsuz bir zavallı oluvermişsiniz!'

_ 'Hayatın başında olsaydın nasıl yaşardın?' diye sordu, Orçun.

_ 'Hiçbir şey için telaş etmezdim. ?Acele şeytandandır.' Hem işime, hem aileme zaman ayırırdım. Hem paraya, hem sağlığıma değer verirdim. Hem bu dünya için, hem de âhiret hayatım için çalışırdım. Annem olmasa da mecbur olmadığı halde beni büyüten, bende öz annem kadar emeği olan o insana, çocuklarımın anası kadar değer verir, eşit tutmaya gayret eder, onu dışlamazdım. Ele gösteriş yapacağım diye har vurup harman savurmaz, bu yaşlara geleceğimi, bu hallere düşeceğimi düşünür, yatırım yapardım. Çok pişmanlığım, çok! Saymakla tükenmez. Bakın, hava karardı. Aileleriniz yemeğe bekler sizi. Haydi, bakalım, evlerinize gidin. Ölmez, sağ olursak, yarın devam ederiz.'

***

BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 24

31 Mayıs 2010 6-7 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar