Radar Var

Dedemin evine yerleştiğimizde ben altı yaşını henüz bitirmiş yedi yaşımdan gün aldığımı bugünki gibi hatırlıyorum. Çünkü okul kayıtları başlamış akranlarım okula yazılıyordu. Beni de annem okula yazdırmak için gittiğinde okulda kayıt işlemlerini yapan öğretmenin 'Babasının adı ve işi ne?' sorusuna annem hiç düşünmeden 'onun babası da yok işi de yok' deyince öğretmenin birden yüz ifadesi değişti.
'Yoksa öldü mü?'




'Ölmedi, keşke eceli gelip ölseydi üzülüp ağlar ardından hayır ve dualarla onu yad ederdim. Ama içki ve kumarla hem kendi hayatını, hem de benim hayatımı bitirdi. Ayrıldık, olmayan babanın ne adı var, nede işi var.'



'Geçmiş olsun, Allah yardımcınız olsun.'



'Teşekkür ederim.' Dedi ve kayıt işlemlerinden sonra ayrıldık.



Öğretmenle annemin arasında geçen konuşmadan dolayı babamdan ayrıldığım tarihi hiç unutmuyorum. Babam Çanakkale'nin Ezine, annem ise Çan ilçesinden. Ezine deyince aklımda kalan sadece içki, kumar, dayak ve annemin feryatları. Oysa Ezine peyniriyle dünyaya ün salmış marka olmuş güzel çalışkan insanların yaşadığı bir belde.



Ben ve annem Çan'da dedemin yanında tam yedi yıl yaşadık. Çok mutlu olmasak da dayaksız yedi yılı geride bırakmıştık. Ancak dedemin ölümüyle Ezine'de yaşadığımız hayat değişik şekilde karşımıza çıkmaya başladı. Dayılarım miras yüzünden birbirlerine düştü. Dört erkek kardeş de birbirileriyle konuşmaz oldu. Dini bayramlar bile bunların barışmalarına vesile olamadı. Dayılarımın aralarındaki anlamsız husumet bizde etkiledi. Hangi dayımın işi olursa annem oraya koşuyor yoruldum, bugün hastayım demeden çalışıyor yeter ki yediğimiz bir dilim ekmek, giydiğimiz bir parça bez başımıza kakılmasın. Annem dayılarımın kardeşi değil sanki köleleriydi. Keşke köle olsaydı belki bulunduğumuz durumdan daha iyi olurdu. Çünkü kölelerin yaptığı iş belli yattığı, kalktığı saat belli. Ama annemin ne yaptığı iş belli ne de kalktığı, yattığı saat belli. Annem çalışmaktan hiç şikayet etmezdi. Yeter ki bana kötü davranmasınlar. Ancak ne yaparsak yapalım bir bahane bulup hem anneme hem de bana yediğimiz her şeye gözyaşımızı katmadan yedirmiyorlardı. Annem, çaresiz zavallı, kendinden başkasına gücü yetmeyen. Sözü geçmeyen melek gibi bir insan. Beş vakit namazının yanı sıra, geceleri de teheccüd namazına kalkar dakikalarca secdede kalır namazın sonunda ellerini açar 'Allah'ım senin emrine uydum namazımı kıldım. Ellerimi boş çevirme, senin emirlerin doğrultusunda namusumla edebimle yaşayabilmeme katkıda bulunacak, oğlumu vatanına milletine hayırlı bir insan olarak yetiştirebilecek birisini karşıma çıkar.' Diye her gece dua ederdi.



Ortaokulu bitirdiğim yılın Temmuz ayları olmalı ki düvenlerle harman sürüyorduk. Köye nüfus memurluğundan emekli olup yerleşen Arif Bey'in karısı Necibe Hanım geldi. Annem düveni bana bırakıp Necibe Hanım'ın yanına gitti. Neler konuştular bilmem ama, sohbetleri hayli uzun sürdü. Anneme sorduysam da havadan sudan deyip geçiştirdi.



Meğer konuşmalar pek havadan sudan değilmiş. Arif Bey'in komşusu emekli astsubay Mahmut Bey'in karısı ölmüş, evlenmek için kendine eş arıyormuş. Anemin de evlenmek istediğini bilen Necibe teyze durumu anneme iletmiş bir görüşmesini istemiş. Annem bu durumu önce bana anlattı benim rızamı aldıktan sonra dayılarıma sordu. Benim için annemin evlenmesi uygundu. Çünkü bu hayatın böyle devam etmesi zordu. Hadi bugün eli ayağı tutuyor, çalışıyor. Ya yarın ne olacak? Onun da mutlu olması kedine ait bir evi, yuvası olmalıydı.



Mahmut Bey ile annem dayımların yanında görüştüler. Her iki tarafın da evlenmeleri yönünde kararları olumluydu. Dayımın biri sadece annemin üzerine bir ev alınmasını talep etti. Mahmut Bey de bu talebi uygun bulunca evlenme kararı alındı.



Bir hafta içinde Mahmut Bey annemin üzerine Çanakkale'de denizi gören çift balkonlu bir daire aldı. Bu daire şimdilik kiraya verilecek kira geliri tamamen annem tarafından istediği gibi harcanacak, ileride de benim ihtiyacım olursa ben oturacağım. Tapu işlemlerinden sonra nikah işlemleri yapıldı. Annem ve ben oturduğumuz evden sadece özel eşyalarımızı alarak Ankara'da ki Mahmut Bey'in evine yerleştik.



Mahmut Bey altmış yaşında annem ise elli beş yaşında. Ancak annem yılların verdiği yokluk, sefalet ve çektiği sıkıntılardan dolayı Mahmut Bey'den yaşlı gözüküyordu. Fakat her ikisi de rızalarıyla birbirilerini görüp kabul etmişlerdi. Tek sıkıntı Mahmut Bey çok düzenli belli prensipleri olan birisiydi. Mesela her sabah saat altı otuzda kalkar, tıraş olur banyo yapıp tam yedide kahvaltı masasına oturur. Masaya oturduğunda saat ne altı elli dokuzdur ne de yediyi bir geçiyordur, tam yedidir. Bunun aksi olamaz hatta yan komşumuz 'merdivenlerden bir tıkırtı geliyorsa saat yedi otuzdur hiç saate bakmadan kızımın okul servisi saati gelmiştir deyip gönderiyorum' derdi. Ev ile bindiği servis aracına elli adımda gittiyse bu ne elli bir olur ne de kırk dokuz, hep ellidir Akşam yemek saati bellidir. Her akşam saat yedi olunca sofra kurulur herkes yemeğini yer yetiştin, yetiştin yoksa aç kalırsın bir daha yemek yeme şansın yoktur. Ancak o görmeden yersen ne ala.



Bir gün yan komşumuz Sevdiye teyzeler bize gelmiş sohbet ediyorlardı. Sohbetler de hep ciddidir, hiç şaka yapılmaz yüksek sesle gülünmez. O gün maça gittiğim için eve geç gelmiştim önce misafirlere hoş gelin deyip odama geçtim. Ancak karnım açtı mutfağa geçsem de yemek yesem Mahmut Bey görecek çünkü mutfağın kapısı tam Mahmut Bey'le karşı karşıya, önce mutfağa girip ekmek arası bir şey yaptım mutfakta yesem görecek, dışarı çıkarıp odama yesem çıkarken görecek bir yolunu bulup yemek yemeliydim sabaha kadar aç kalamazdım. Mahmut Bey'e çaktırmadan Sevdiye teyzeye yanıma gelmesini elle işaret ettim.



Sevdiye teyze Radara takılmadan odama geçmem lazım. Odanın kapısını çaktırmadan kapatır mısın?



'Ne Radarı oğlum, sen araçla mı evde dolaşıyorsun ki radara yakalanıp ceza yiyesin?'



'Yok Sevdiye teyze yemek yeme saati geçti onun için Mahmut Bey görürse yedirmez hem annemi azarlar hem de beni.'



'Bizde her şey dakik ya uyarsın ya gidersin.' Sevdiye teyzenin ağzı açık kaldı annelik duygusuyla gözlerinden birkaç damla yaş akarken kapıyı kapattı ben de odama geçip ekmek arası yemeğimi yedim.



Ancak haksızlık yapmam için şunları söylemem lazım Mahmut Bey baba sevgisi göstermese de benim okumam için hiçbir masraftan kaçınmadı her zaman markalı giyecekler aldı. Ben de onu hiç mahcup etmedim hep düzenli oldum, hep derslerimde başarılı oldum.



Annemin gece namazlarında ettiği dualar karşılık bulmuştu. Hem annemden hem de Mahmut Bey'den Allah razı olsun.

22 Ekim 2013 6-7 dakika 39 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 10 yıl önce

    hüzünlü ve hayatın içinden bir hikaye... tebrikler👑

  • 10 yıl önce

    Hayatın içinden bir dolu yaşanmışlık ve o yaşta ki bir çocuğun başından geçenler. Hele ki küçük yerlerde kocası ölmüş bir kadının yaşamasının ne kadar zor olduğu herkesçe bilinir. Güzel bir öykü kutlarım yürekten Fevzi bey...👍