Rızık

Bir zamanlar orta ölçekli bir ülke bir zalim tarafından yönetilmekteydi. Halktan ağır vergiler alan bu zalim sultan ülkenin neredeyse tüm erzakını sarayda toplardı. Sonra halkı meydanda toplar ve sorardı:
'Ey halk! Size rızkınızı veren kim?'
Halk hep bir ağızdan bağırırdı
'Sensin sultanım.'
Bağırmayanlar halk içine yerleştirilmiş ajanlar tarafından tespit edilir, bazen hapsedilir, bazen sürülür, bazen de öldürülürdü.
Sesin şiddetinden tatmin olmayan sultan bir kez daha sorardı:
'Ey halkım. Size rızkınızı veren kim?'
Halk daha gür bir sesle
'Sensin sultanım.'
Sultana bu da yetmezdi.
'Ey halkım! Size rızkınızı veren kim?'
'Sensin sultanım.'
Bu cevaptan sonra sultan gayet tatmin şekilde sarayına geçer, heyetleri teker teker kabul ederdi. Her gelen heyet bir konuşmacı seçer, konuşmacı tahta döner
'Ulu sultanımız! Sen bütün bu toprakların yegane sahibi olarak bu topraklar üzerinde biten ürünlerin de sahibisin. Ey bizlerin varlığının teminatı olan sultanımız. Senden rızık isteyen bu kullarını boş çevirme.' der ve heyet sultanın takdirini beklerdi. Sultan da onlara aç bırakmayacak kadar erzak verir ve gönderirdi.
Her yıl iki kez yapılan bu rızıklandırma merasimine katılmayı kendine zül addeden ve bir şekilde katılmamayı başarabilenler aç kalırlardı.
Günlerden bir gün Salim isimli bir genç bu duruma isyan etti. Etrafında toplanan bir grup gence
'Bu büyük bir yalan. Rızık Allah'tandır, o zalim ise rızkımızın önünde bir engeldir.' dedi.
Grup zamanla büyüdü, ün kazandı ve haliyle bu ün saraya ulaştı. Sultan bir gece baskınıyla bu asi gruba mensup kişilerden kaçamayanlarını aldı ve bu nankörleri ertesi gün halkın gözü önünde astı. Ayrıca o gece kaçmayı başaran Salim'in başına büyük bir ödül koyduğunu da ilan etti. Ödülün büyüklüğü başın da değerini arttırdı ve o baş her yerde saklanabilecek birkaç ev ve koruyabilecek birçok hami buldu.

Yirmi yıl sultan ile mücadele eden Salim bu süre zarfında çok arkadaşını kaybetti ama her kaybediş daha büyük kitlelerin kazanımı olarak döndü ve sonunda zalim sultanı devirerek ülkenin yeni sultanı oldu. Haliyle ilk icraati sarayın büyük dış kapısına 'Rızık Allah'tandır.' yazmak oldu.

Yeni sultan da ağır olmasa da vergi almak zorundaydı sonuçta ve aldı da. Ayrıca eski sultan gibi kendisinden erzak isteyen muhtaçların ihtiyaçlarını da görüyordu. Bir farkla ki, o halkı meydanda toplayıp ezmiyordu. 'Rızkımızı veren sensin.' demek zorunda da bırakmıyordu. Yalnız bir şartı vardı: erzak isteyen 'Rızık Allah'tandır.' demek zorundaydı. Erzak memuruna bu cümleyi söyleyen hiç sultan ile muhatap olmadan makul miktarda erzak alıp gidebiliyordu.

Bir gün saraya beyaz sakallı bir ihtiyar geldi. Sultan ile görüşmek istiyordu. Sultan yanına gelen askere
'Eğer erzak istiyorsa gitsin memurdan alsın. Benimle görüşmesine gerek yok.'
Asker
'Bizzat sizden almak istiyor sultanım.' deyince sultan destur verdi
'Gelsin bakalım.'
İhtiyar içeri girdi, gülümseyen bir yüzle selam verdi sultana. Sultanın işi çoktu
'Buyur ihtiyar, ne istiyorsun.'
İhtiyar söze başladı
'Buralarda Allah'ın verdiği rızkı kendinde tutan bir sultan olduğunu duydum. Onu uyarmaya geldim.'
Salim sinirlendi
'Yanlış duymuşsun ihtiyar. O devir geçeli çok oldu. Vergiyi makul alırım ve rızkın Allah'tan olduğunu bilen muhtaçlara da bonkörümdür. Çünkü rızık Allah'tandır.'
'Amenna. Elbette rızık Allah'tandır. Lakin Allah rızkın kendisinden olduğunu bilmeyenlere de rızık verir...'
Sultan konuşmanın nereye varacağını çok anlamamakla beraber fazla vakti de yoktu
'Rızkın Allah'tan olduğunu kabul etmeyen rızkı kimden biliyorsa muhtaç olduğunda gidip ondan isteyecek. İnançlı biri olduğun belli ihtiyar. Uyarmak istiyorsan git dışarıda birçok inançsız var, onları uyar.'
İhtiyarın daha fazla konuşmasına izin vermeden kalktı ve gitti.
Salimin oğlu Talat döneminde muhtaçlar 'Rızık Allah'tandır.' ifadesinin sonuna 'Sultanımız da bu rızka ulaşmamıza ne güzel vesiledir.' ifadesi eklenmeye başladı. İhtiyar Talat'ı da ziyaret etti. Ama yine netice alamadı. Tıpkı Talat'ın oğlu ve torunundan alamadığı gibi.
Talat'ın torunundan sonra oğlu Halim tahta geçti. Halim tahta geçtiğinde babası zamanındaki uygulamayı devam ettirmeyi uygun gördü. Epey yüklü olan vergileri tahsilat zamanında memurlar saraya toplamaktaydılar. Daha sonra aç kalanlar olursa onlar heyetler halinde sultan tarafından kabul edilirdi. Heyetler birer sözcü seçer ve sözcü şu
'Ulu sultanımız! Sen bütün bu toprakların yegane sahibi olan Allah'ın bu topraklar üzerindeki gölgesi olarak bu topraklar üzerinde biten ürünlerin de nezaretçisisin. Ey bizlerin varlığının teminatı olan sultanımız. Senden rızık isteyen bu kullarını boş çevirme. Rızık Allah'tandır' demekte ve heyet sultanın takdirini beklemekteydi.
Bir gün saraya beyaz sakallı bir ihtiyar geldi. Sultan ile görüşmek istiyordu. Sultan yanına gelen askere
'Gelsin bakalım.' dedi.
İhtiyar içeri girdi, gülümseyen bir yüzle selam verdi sultana. Halim
'Buyur ihtiyar, ne istiyorsun.' diye sordu.
'Buralarda Allah'ın verdiği rızkı kendinde tutan bir sultan olduğunu duydum. Onu uyarmaya geldim.'
Halim sakindi
'Yanlış duymuşsun ihtiyar. O devir geçeli çok oldu. Hakkım olan vergiyi alırım ve rızkın Allah'tan olduğunu bilen muhtaçlara da bonkörümdür. Çünkü rızık Allah'tandır.'
'Amenna. Elbette rızık Allah'tandır. Lakin Allah rızkın kendisinden olduğunu bilmeyenlere de rızık verir...'
Halim bir müddet durdu
'Doğru söylersin ihtiyar. Sen babama gelen ihtiyar mısın?'
'Babana, onun babasına, onun da babasına gelen ihtiyarım, evet.'
Halim sakindi. Ayağa kalktı, ihtiyarın etrafında döndü, şöyle tepeden tırnağa bir süzdü. Sonra karşına geçti ve
'Peki ihtiyar, uyar bakalım o sultanı. İşte karşında.'
İhtiyar gülümsedi.
'O halde tebdili kıyafet et ve benimle gel sultan.'
İhtiyar sultanı bir mahalleye götürdü. Herkes boş boş oturuyor, kimse çalışmıyordu. Evler yıkık dökük, bahçeler harap mahalle dışındaki tarlalar ekilmemişti. Yoldan geçen şahıslardan bazılarını gayet iyi tanıyordu. Her sene erzak almaya gelirlerdi. İhtiyar sonra başka bir mahalleye götürdü sultanı. Çok güzel bir mahalleydi. Bahçeler güzel, evler zengin veya fakir görünsün bakımlı, halk işinde gücündeydi. Mahalle dışında tarlalar ekiliydi. Tarlalardan birinde sulama yapan bir gence yaklaştı ihtiyar.
'Selamun aleyküm genç.'
'Aleyküm selam ihtiyar.'
'Maşallah mahsulat iyi olacağa benziyor.'
'İnşaallah, rızık Allah'tan.'
'Sultan isteyenlere erzak veriyor genç. Sen duymadın galiba.'
Güldü genç
'Rızık Allah'tan ihtiyar, ondan isterim. Çok şükür gücüm kuvvetim yerinde çalışır kazanırım. Elden ayaktan düşersem zaten sultanın yanına varamam. Sultan şaşırmış. Gücü kuvveti yerinde olan çalışmadan saraya gidiyor, erzağı alıyor. Gücü olmayan zaten varamıyor, sultan da onu aramıyor. Allah sonumuzu hayretsin. Vergileri biraz azaltsa hiç değilse.'
Ertesi gün Halim saray kapısındaki yazıyı kaldırdı ve
'Rızık Allah'tandır. Dağılın ve rızkınızı araştırın.' yazısını astı. Ayrıca saraydaki memurları topladı ve onlara
'Vergiler azaltılacak, halk mağdur edilmeyecek. Tembellik teşvik edilmeyecek. Gerçek ihtiyaç sahipleri buraya gelmek ve bana methiyeler düzmek zorunda bırakılmayacak. Ülkeye dağılacak, onları bulacak ve ihtiyaçlarını karşılayacaksınız. dedi.

09 Kasım 2013 7-8 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Acaba bir öykü kitabınız var mı? Varsa özelden mesaj atabilir misiniz. Çok başarılılar.