Ruhsal Doyum

Sabah ezanı okunmasına okundu ama namaz hemen kılınmadı. Bazıları sünneti evde kılıyorlarmış. O nedenle gelenlerin arkası kesilmedi. Bir süre sonra, gelenler seyrekleşti, neredeyse dışarıda kimse kalmadı. Ben de bayanlara tahsis edilen yere gittim. Cemaatle nasıl namaz kılınacağını sormuştum babama. O da kısaca öğretmişti. Pek aklımda kalmadı neleri okuyacağım, neleri okumayacağım ama olsun... Kalan kadarıyla kılar içimden hepsini tekrarlarım diye düşündüm. Namaz kıldırıldı ve bir süre de Kur'an okundu. Dua edildi.

Çıktığımızda, sokak lambaları sönmüş, ortalık ağarıyordu. Ne kadar sakindi etraf! Caddeler bomboştu. Henüz çok erkendi ziyaret için ama babam kayyumdan rica etmiş, türbenin kapısı açılıyordu. Merak içindeydim. Nihayet o an gelmişti. Karşı karşıyaydık. Fakat o, kabrinin üzerinde arkasına yaslanmış vaziyette huzurla gülümsemiyordu. Karşımdaki kırmızı örtünün altında sadece sanduka vardı.

Orada sadece sembolik olarak sandukalar varmış. Asıl mezarlar, türbenin tam altında, alt kattaymış. Orası, yeryüzü seviyesinden aşağıdaymış. Çoğu türbede böyleymiş. Konya'da Mevlana Hazretleri'nin, İstanbul'da Hasan Hüsamettin Uşşaki Hazretlerinin ve daha çoklarının mimari yapısı o şekildeymiş. Arka taraftan aşağıya inilir, oda gibi bir yerde gerçek kabirler ziyaret edilirmiş.

Tıpkı rüyamdaki gibi etrafında küçük sandukalar vardı. Sadece her birinin üstünde oturan sevimli ve güzel taşbebek gibi bir yaşlarında çocuklar yoktu. Yer darlığından ve belki de edebe riayetten olsa gerek, diğerleri küçüktü. Onlar da yetişkinlerdi, ailesinden veya müritlerindendi, mutlaka ama rüyanın başka bir anlatmak istediği vardı. Yaşayacak, görecektim. On bir İhlas, bir Fatiha okuduk, onun ve tüm müminlerin ruhlarına bağışladık, duamızı ettik ve oradan çıktık.

Bir gün önce almış olduğum Sıdık Naci Eren'in Yüce Veliler ve Anadolu Evliyaları isimli kitabından Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin hayatını okumuştum. Merakım beni şehir kütüphanesine de gönderdi. Çeşitli kaynaklardan topladığım bilgileri birleştirdim. Artık elimde onun hayatıyla ilgili bilgiler vardı.

Açık bir yerler olur muydu o saatlerde? Belki sabahçı kahveler... Acelemiz yoktu, aslında. Ulus'a doğru yürürken bir taraftan konuşuyorduk.

_ 'Ne kadar çok etkilemiş o rüyan seni! Üzerinden bir yıl geçti, hâlâ adım adım araştırıyorsun. Neden bu kadar merak ediyorsun bu zatları? Seni cezbeden tarafları kerametleri mi yoksa? diye sordu, babam.

_ 'İnsanları hurafelere inandırmak için uydurulan kerametlerden çok tarihi gerçeklerin oluşturulmasındaki rollerini merak ediyorum. İnsanın görünen bedeninin yanı sıra, ruhsal bedeninin gözler önüne serilmesi gerektiğine inanıyorum. Yaratan'ın yarattığındaki nefesinden söz ediyorum. Sadece beşeriyette değil, belki de tüm yaratılanlardaki...

İnsanın hiç de küçümsenmeyecek ruhsal boyutu, madde bedeni gibi muvakkat değil, ölümsüzdür. O beden, necis bir maddeden gelip, necis bir maddeye dönüşecek bedeninden çok daha önemli, el değmemiş, temiz bir tarafıdır. Varlık âlemine baktığımda, sır perdesinin arkasında onu görüyorum. Var oluşun iskeleti olan ruhsal boyutu...

Rüya kanalından gelen bilgilerle keşfettiğim ruhsal boyutu yazarak sabitlemeye çalışıyorum. İlerde kitap olarak insanlara ulaştıracağım ve gördüklerimi göstereceğim, gözlüye gözsüze... İnsanın, Allah'a olduğu gibi insana da ihtiyacı var, bazı hallerde. 'Kul, kula sebeptir.' 'El, eli yıkar, eller de yüzü yıkar.' demiş atalarımız. Peygamber Efendimiz de: 'Müminler eller gibidir; birbirlerini yıkar, temizlerler.' demiş. Bilen, bilmeye öğretmeli ve biz, birbirlerini tamamlayan kişiler olmalıyız. Yalnızca bedensel güçlere değil, ruhaniyete de ihtiyacımız var. Öyle değil mi?'

_ 'Kendi sahalarında kültürlü kişiler bir araya geldiğinde, herkesin bildiği bedenden ve herkesin yaptığı sıradan olaylardan, incir çekirdeğini dolduracak kadar faydası olmayan ve kimseyi ilgilendirmeyen konulardan bahsederek yapay gündem oluşturmaya çalışacaklarına, olağanüstü olaylardan söz etseler, belki nice ayetlerin derin anlamlarının bilime ışık tutması mümkün olacak. Eskiden beri siyasetten nefret ediyorsun. İyi ki uzak kaldın ve kendine, değerli bir ilgi alanı buldun. En azından ruhun huzur buluyor. Uhrevi âleme yatırım yapıyorsun. Sadece dünya ve içindekilerin büyüsüne kapılmamışsın. Araştırma ve öğrenme konusundaki kararlılığına, görerek inanmadaki azmine hayranım! Sabahın köründe beni buralara sürükledin. Kendince önemli bulduğun bilgileri kaydetmeni ve olayları yerlerinde, sanki o devirde yaşıyormuşsun gibi hissederek not tutmanı takdir ediyorum.'

_ 'Görünüşte, kerametler cezp ediyor, peşine düşürüyor beni. Cümle mahlukatın sevk edilişi gibi sevk ediliyorum, bir yerden bir yere ve öyle hayret ender hayret olaylarla karşılaşıyorum ki sadece Allah'a değil, bu Allah dostlarına da âşık oluyorum! Osmanlının zaferden zafere koşmasının bitimsiz enerjisinin nereden geldiğini, Türkün güç kaynağının İslam olduğunu yakinen görüyorum. Bir Türkün cihana bedel olmasının nasıl mümkün olduğunun, üç kıtaya akınlardaki itici gücün, daha sefere çıkılmadan kazanılan zaferlerin, İstanbul'un alınışı gibi akıl almaz fetihlerin kulislerini seyrediyorum.'

_ 'Türbelere gidip, mumlar yakmak, bezler bağlamak; Allah'tan istemek yerine, ölülerden bir şeyler isteyerek şirk yapmak gibi en büyük günahı işlemek değil; kabir ziyaretleri yaparak, onlar için dua edip, hâsıl olan sevabı ruhlarına göndererek minnettarlığımızı belirtiyoruz. Rehber şahsiyetlerin hayat hikâyelerini okumak, öğrenmek ve kabirlerini ziyaret ederek, yakınlık oluşturmak ve onları idol olarak seçmek, ahlaklarıyla ahlâklanmaya çalışmak gayet tabi ki çok faydalı senin için. Hem yaşarken mutlu oluyorsun, hem öteki dünyadaki hayatını kuruyorsun.'

_ 'Şehitlerin ölü olmadıklarını, bizim bilmediğimiz bir boyutta yaşamaya devam ettiklerini Kur'an mealinden okudum. Reddedilmez. Ayettir. Tartışılmaz. Evliyalar ölü müdür? Sanmıyorum. Zannediyorum ki onlar da şehitler gibi bir boyutta yaşamaktalar. Asırlarca sonra kabirleri açılan evliyaların da bedenlerinin çürümediğine şahit olunmuş, şehitlerinki gibi...'

_ 'Öyle diyorlar ama doğrusunu Allah bilir.'

_ 'Tabi ki doğrusunu Allah bilir. Yine, İsra Suresi'ndeki bir ayette mealen: 'Sana ruhtan sorarlar. De ki o Allah'ın emrindendir. Onun hakkında insanlara kalil bir bilgi verilmiştir.' Yani Allah, bizim bilmemizi istediği kadar, az bir bilgi vermiş, ruh hakkında. Bilmediğimiz ama reddedemeyeceğimiz için mecburen kabul etmeniz gereken gerçekler var. Parapsikoloji diye bir bilim dalı oluşturulmuş. Madem bilime önem vermemiz gerekiyor, doğaüstü olayları araştıran, telepati, gaipten haber alma, duyu dışı algılama gibi olayları inceleyen bu bilim dalının var olduğu gerçeğini de göz ardı etmeyelim. Benim yazdıklarım, parapsikolojiye ışık tutacak olaylardır. Ruhsal âlemin doğal gerçekleri olup, hurafelerle hiç bir ilgisi yok, görüyorsun.'

_ 'Rüyayı gösteren Allah'tır. Bu iş için görevlendirilmiş rüya meleğinin adının Siduke olduğu söylenmektedir. O nedenle görülen rüyalara yalan karıştırılmaz. O zaman, Allah'ın göndermediği mesajı gönderdiğini söylemek, O'na iftira etmek olur. Sana ve rüyalarının gerçekliğine inanıyorum, önceden bize anlatmış olduğun için, zamanı gelip de tahakkuk ettiğine de şahit oluyoruz. Ben, senden daha mı az hayret ediyorum, sanıyorsun?'

_ 'Günümüzde, pozitif bilimlere önem vereceğiz derken Allah'ın İlmi'nin ikinci plana atılmasına üzülüyorum. Hatta geriye gönderilmesine... Peygamberimden habersiz bir gaflet çağı çocuğuydum. Sadece adını işittiğim bir Allah dostu, yani Tezveren Sultan hürmetine saf kalplilikle etmiş olduğum duaların kabulü neticesinde Allah'a adım adım yaklaşmaktayım. Allah, varlığını seçkin kulları vasıtasıyla hissettirirken, onlarla birer birer tanıştırıyor beni ve hayran ediyor! Bendeki değişikliği fark etmiyor musun baba? Bu kabirlerde yatan rehber şahsiyetlere âşık olmanın mutluluğuyla tüy gibi hafiflediğimi görmüyor musun? Bu ruh huzuru kimde var? Bedenin bedene ihtiyacı olduğu kadar ruhumun ruhlara ihtiyacı var. Ruh doygunluğundan bahsediyorum. Ruhen doyduğumu anlatmaya çalışıyorum.'

_ 'Bu bağlantıyı sağlayabilmende ve herkesin arzu ettiği dinginliği yakalayabilmende, meal okumanın ve ayetler üzerinde tefekkür etmenin çok faydası olmuş. Yoksa doğru dürüst namaz bile kılmıyordun.'

_ 'Ben de en çok ona hayret ediyorum. Ben aciz bir kulum. Gafil, aynı zamanda... Fakat Allah beni, doğrumla, yanlışımla, hatamla, günahımla, sevabımla kabul etmiş, bana değer vermiş, adam yerine koyup, sır âleminin kapılarını açmış. Ona nasıl şükredeceğimi bilmiyorum!.. Rüyalarımı ve yaşadığım olayları sizinle paylaşıyorum, olanları görüyorsunuz.'

Daha ilk virajlarımmış bunlar. Daha çok virajlar alacakmışım. Her dönemeci döndüğümde, ufkum açılacakmış. Ben bu yolun yolcusuymuşum. Benim yolum uzunmuş. Çünkü daha sonra yaşadığım olaylar da bunlara bağlıydı. Tezveren Sultan, ilk halkaydı. Altın zincire ara ara halkalar eklenmekteydi.

İman bile inkârdan doğar. Hiç kimse bir an için inkâr etmeden iman edemez. İlmin ilmi, ilimden cehildir. Hangi âlim vaktiyle cahil değildi? Merdiven, basamak basamak... Gaflet diyarında bir genç kız yetişiyordu.

***
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 68

11 Temmuz 2010 8-9 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar