Sahi Orda Mısın? (8) Sondan Bir Önce....

Sahi orda mısın?................ Biz beraberken senin için yaptıklarım bangır bangır kahramanlık kokuyordu farkında mıydın? Aşkımız, kırmızıya boyanmış mavi düşlerin ve neşeli gülüşlerin siyah beyaz resmiydi, anlayabiliyor muydun? Aşkların en güzeline tercüman olmuş, şehit tüten toprağımda yıllardan beri söylenen bir türkü olduğunu da biliyor muydun dağları titreten sevdamın? Yanık bir hoyrat, acı bir barak ve üç beş damla kandı yanağımda duyuyor muydun?
Mersiye ve methiye aralığında, realist bir gazel, inleyen bir beyitti sevda otağında kalıyor musun?
Hiçbir şey anlamadın mı?
Sana o diplomayı kim verdi söyler misin?
Hangi üniversite rektörünün elinden çıktı o müsvedde kâğıdı?
Ya diploman sahte ya da senin bu dünyanın en bol oksijenine sahip havaların boşuna...
Şunu bilesin ki; yine de anlamsız triplerin içerisinde bedevi âşıkları bile kıskandıracak bir zarafetin var...









Sahi orda mısın?............... Doğruyu ve gerçeği aramak,
haklıyı ve Hakkı ortaya çıkarmak,
iyinin ve güzelin usanmadan sevdalısı olmak,
zalimin karşısında aslan gibi haşin, mazlumun karşısında kedi gibi uysal olmak,
çirkinliklerin ve çirkeflerin çoğaldığı bu dünyaya aydınlık çehreler sunmak,
ağlayan bebekteki ızdırabı,
kanayan yaradaki inkılâbı,
inleyen gönüldeki ihtilafı,
yeşeren tomurcuktaki inkişafı,
batan güneşteki ihtimamı,
cihandaki eşsiz ihtişamı,
sararan yapraktaki itaati,
bütün annelerdeki sadakati,
?kelam? alıcısıyla hissedip, ?kalem? alıcısıyla ezele ve ebede iletmek görevimi yapmaya çalışırken bana ne hıncın var senin?
Seni bu zamana kadar anlayamayan zavallılarla tanışıp günlerini heba ettiysen,
sahte ışıkların ve eğlencelerin oyuncağı olduysan benim günahım ne?
Sokakların fahişe yatağından perişan bir haldeyken almadım mı seni? Tenin kullanılmışlığın verdiği bir yıllanmanın izlerini taşımıyor muydu? Ve sen hala kendi kendine intihar müzikleri dinleyerek bileklerine jilet atmakla meşgul değil miydin?
Konuşurken salyalarını bile kontrol etmekten aciz, titrek ellerinle morfinin etkisinden kurtulmaya çalışmıyor muydun?
O damarlarında dolaşan zehrin etkisinden ben ellerinden şefkatle tuttuğum için kurtulmuştun hala anlayamadın mı?









Sahi orda mısın?................ Benim aşkım, tümevaran bir isyan, beynelmilel bir infilak içindi. Sevdamın aydınlığı adına bir mum yakarak erimeye mahkûm kalsam bile bu bana mutluluk ve huzur veriyordu.
Zaten sevmek bir infilak, bir isyandı. Hiç isyan etmemiş, hiçbir zaman taşmamış olan asla sevmemiş demekti.
?Tensel? olarak var ama ?içsel? olarak okyanusların dipleri kadar sessiz ve sakin bir hayattı onların yaşadıkları.
Onlara coğrafyanın deyimi ile ?sönmüş? demek gerekirdi. Sen de ısrarla ve inatla böyle olmaya çalışıyorsun. Yapma. Gel artık artık ne yazacak bölüm, ne dilim, ne de halim kaldı...?TÜKENDİM TÜKENDİM ARTIK....?









Sahi orda mısın?...................Nietzsche sokaktan geçerken devrilmiş ve çukura düşmüş bir araba gördü. Arabacı ata sakat kalması ihtimaline hiç aldırmadan, her ne pahasına olursa olsun, atı kaldırmaya ve yola düşürmeye çalışıyordu. Atı acımasızca kamçılıyor, kamçı darbeleri altına doğrulmaya çalışan at ağır yükün de etkisiyle tekrar çukura düşüyordu. Ayağı kırılmıştı. Nietzsche arabacıya böyle davranmamasını söyledi. Önce yükleri indirip sonra atı kaldırmalı idi. Arabacı aldırmadı. Nietzsche'de çabuk sinirlenen biri olarak arabacıya saldırdı. Arabacı da bunun üzerine ona vurmaya başladı. Attığı bir tekme, Nietzsche'nin eve döndükten sonra ölümüne neden oldu.
Karşılaştığımız veya hissettiğimiz şeyler mantıki
bazıları mantık dışı,
bazıları ise mantığa aykırıdır sevgili...
Yukarıda anlattığım olay mantıki veya mantığa aykırı değil ?mantık dışıdır.? İşte seni sevmem de böyle bir şey sanki... Hâlbuki sevmek her şeyi bir amaç uğruna vermek ve karşılığında hiçbir şey istememekti SEVGİLİ. Bu büyük bir seçimdir AMA SEN ANLAMAZSIN...
Başkalarının yaşaması için kendine ölümünü seçiş... Sen zaten bu cümlenin altında hala ezilmedi ve hatanı anlamadıysan gelme ARTIK... Hem kişinin sevgisi iysar (esirgemeyip vermek, ihtiyaçtan müstağni edecek derecede vermek, döküp saçmak, bir başkasını kendisine üstün kılıp onun yararını kendi yararının üstünde tutmak) derecesine ulaşmışsa, canını, menfaatini, şöhretini, mutluluğunu, menopoz haline gelmiş fikirlerini, huzurunu, gelirini bu uğurda seve seve feda edebilirdi ama sen...










Sahi orda mısın?
Gelecek misin? Gerçekten mi?















Ay düştü yüreğimin ortasına

Yaktı kıyısındaki çemberimin oyasını

Şaşkın bir inleme duydu dünya

Ellerim hissetti sadece yasını

Nazikçe kuvvet buldu kesif inlemeler

Utandım o sisli gözlerini görünce bitkin

Rahminde doğum sancısı çekerken bedenim

Tuttun derin bir acıyla tenimden, neşter

Akarken gözlerime doğru gözyaşları

Yıkarken morfinli gri damarları

Leylak rengine büründü odanın her yanı

?Artık uyan? dedi, gülümseyen beyaz kadın

Nedir söyler misin beni kurtaran adın?






Gaziantep

15 Kasım 2008 4-5 dakika 24 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar