Sahi Orda mısın - 9

Şehir o sabah adeta mahşer yerini andırıyordu. Kalabalıktan yüksek sesle konuşmalar duyuluyordu. Konuşulanlar çoğu zaman anlaşılmıyor arada feryat ve çığlık seslerine karışıyordu. Güneş yavaş yavaş engin tepelerin üzerinden doğarken biraz uzaklardan martıların çığlıkları duyulabiliyordu. Polis geniş güvenlik önlemleri almıştı. Uzaklarda itfaiyenin siren seslerini duyan şehir halkı iyice uyanıyor meraklı gözlerle neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Şehrin meydanında ne kadar kalabalık varsa bir o kadar da camlarda, balkonlarda ve bazı evlerin çatılarında insanlar vardı. Merakla olayı izliyorlardı. Gazeteciler en iyi görüntüyü alabilmek için adeta birbirlerini eziyorlardı.
"İtfaiye nerde kaldı?"
"Her zaman geç gelir zaten.."
"Yazıklar olsun atlayacak!.. Çabuk olun!.."
"Aman Allah'ım daha gencecik"
"Neden çıktı acaba oraya"
"Acaba atlar mı?"
"Yok, yok hava atıyordur birazdan iner"
"Yazık daha çok da genç gözüküyor."
"Nasıl olsa gazetelere ve ana haber bültenlerine de çıkacak ya iner şimdi." Konuşmalarına polisin megafondan:
"Lütfen bekle!..Şimdi seni almaya geliyoruz!.. Sakın bizi ve kendini üzecek bir şey yapma" anonsu duyuluyordu.
Genç adam kalabalıklara bakarken elinde tuttuğu sigaradan derin bir nefes çekiyor sonra gözlerini anlamsız bir şekilde ufuk çizgisine dikiyordu. Ne konuşmalar ne de polisin anonsunu duyabilmişti. Beyni sadece sağ elinde tuttuğu sigarayı çatlamış dudaklarına götürürken tepki veriyor geri kalan bölgelerde işe yapmıyordu.
"Ailesi yok mu bunun?"
"Polis bey annesi babası yok mu bunun onları getirseniz.."Kalabalık kulaktan kulağa konuşuyormuş gibi:
"Bu genci tanıyan yok mu?"
Diye birbirlerine soruyorlardı. Tanıyan çıkmadı kendisini. Hoş tanısalar da bir anlamı yoktu zaten. Annesi ve babası öleli yıllar olmuştu. Kız kardeşi hayırsız bir kocanın elinde ömür tüketirken, abisi ise başını alıp yurtdışına iltica etmişti. Kendisi uzun yıllar iş bulabilme ümidiyle gezmediği yer bırakmamış part time çalıştığı sezonluk çalıştığı yerler kendisini tatmin etmemişti. Devletin verdiği burs da olmasa okulu bu kadar okumasının imkânı yoktu. Üniversite son sınıfta okuyordu. Mezun olmasına sadece 9 gün kalmıştı. Gerçeğin ne olduğunu nasıl olsa gazeteciler ertesi gün didik didik ederek ortaya çıkarırlardı.

Tam bu esnada itfaiye arabası büyük bir gürültüyle alana geldi. Acele koşuşturmalarla hemen bir branda açıldı. Artık polis ve kalabalık biraz daha rahatlamıştı. İtfaiyenin merdiveniyle yavaş yavaş yukarıya doğru tırmanıyorlardı. Diğer operasyonların aksine yanlarına bir psikolog da almışlardı. Onlar gence doğru yaklaşırken polisin megafondan söylediği:

"Sakın bir delilik yapma.. Bak geliyoruz... Hangi sorunun varsa halledeceğiz... Hangi sorunun varsa halledeceğiz... Hangi sorunun varsa halledeceğiz... " Belki bu sözü duysa sevdiği VEFASIZIN getirilmesini isterdi herhalde... Ama dedim ya, konuşulanları hiç duymuyordu...
İtfaiye merdiveni gence iyice yaklaştı:
"Adın ne senin dedi" polis. Psikolog:
"Hadi eliniz uzat bize diyebildi." O anda beklenmedik bir hareketle çatının diğer tarafına geçen adam kendisini boşluğa bıraktı.
Çığlıklar birbirine karıştı. Az önce atlamaz, gazetecilere hava olsun diye çıkmış birazdan iner diyen adam mahcup bir şekilde başını öne eğdi. Sanki kendisi yüzünden atlamış gibi...

...

Ertesi gün gazeteler bu habere ciddi önem verdiler: Manşetler ilginçti:

Yirmi yıl sonra Balıkesir'de ilk intihar...
Sevdiği için ölüme atladı...
Kimsesi olmayan genç ölümü seçti...
Üniversite son sınıf öğrencisiydi...
Üniversiteyi bitirmesine 9 gün kalmıştı...
Sevdiği kızla konuştuk..
İntihar bir dramı ortaya çıkardı..
Okulun en başarılı öğrencisi intiharı seçti...
İntihar eden gencin günlüğünde neler var
Hikâye gittikçe karmaşıklaşıyor. vb....

Hiçbir manşet, adını gazetelerden öğrendiğimiz Göktuğ'u geri getirmeye yetmedi...

...

İşte Göktuğ'un günlüğü:

Sahi orda mısın? Sevmek, en büyük cesaret ve kahramanlıktır. Kahramanlık ise almadan vermek, tüketmeden tükenmek, ölmeden ölmek, yakmadan yanmak, bıkmadan doymak içindir. Sevginin iktidar ve muktedir olduğu yürekler ve beyinler, kargaşanın ve kaosun cafcaflı devrini sürdüğü, acıların katmerleşip sağanak sağanak yağdığı zamanlarda karşılarındakilere barınak, sığınak, tutamak olmak için gönüllü neferlerdirler biliyor musun? Sevmek insanın kendi kendisini aşmasında gizlidir. O zaman, karşılık beklemeden sevmenin seyrüseferi tamamlanmış olur. O zaman, diller aşka gelmeden yüreğin volkanıyla parıldayan gözler konuşur. İnsana hayat veren, onu kendi çıkmazından kurtaran, yüce ve asil bir varlık haline getiren düşüncenin yaşama geçirilmiş kompozisyonu sergilenir. O zaman, teslim olmuştur tüm isyankâr duygular tıpkı benim gibi. İşte o zaman mutmain olmuştur, şehvet ateşinin kor haline getirdiği maşuklar... Gidiyorum Sevgili... Gidiyorum...Senle kavuşmaya...

Sahi orda mısın? Hâlbuki dumura uğramış anlayışlar, duygular, heyecanlar, nefretler silsilemizde ilk ve en öncelikle uğranılması gereken durak 'sevgi durağıydı.' Mazeret beyan etmenin asla kabul edilmediği olmazsa olmazdı o. Bir şeye ne kadar doğru başlanılırsa, sonu da o kadar güzel gelecekti. Eğer bu sevgi ise zaten orada durup düşünmenize gerek yoktu. Paylaşıldığında çoğalan ender heyecanlarda biriydi o. Aslından ve asaletinden taviz verilerek uğratıldığı 'tahribat', gerçek sevgiye susamış gönül fedailerinin ellerinde 'tamir' edilecekti. İşte ben onun için vardım..Zaten hayatta aslına rücu etmeyecek hiçbir şey yoktu ...Yaratılanları doğru anlamda sevmekten, bizi hiç kimse geri bırakmamalıydı.. Sevgiyi doğru anlamayan ve yaşamayanlardan sevmesini de beklemiyoruz herhalde. Ama sen öyle değildin... Sen başkaydın...

Sahi orda mısın? Yarın beni istesen de görmeyeceksin. Ümitsizce sana uzaktan bakışlarımı, çaresiz inleyişlerimi hissetmeyeceksin. Nice katran gecelerde baldıran zehrine eş isyanlar yaşadığımı bilmeyeceksin... Küçüklüğümden beri hep yalnızlık acısını tatmıştım. Senin; dokunamasam da, alnına masum küçücük bir öpücük konduramasam da, adını adımın yanına yazıp evlilik cüzdanımızı büyük bir gururla kalbimde taşıyamasam da varlığın benim varlığıma eşdi... Onun için senle aynı mekânı paylaşmak zor geliyor artık bana. Önce sınıf, sonra okul sonra bu şehir ve dünya... Neye yarayacak yaşasam. Neye yarayacak senin gelmeni bekleyerek günlerime gün eklesem... Kararımı verdim SEVGİLİ. Guantanamo Üssü'nde veya Ebu Garip cezaevinde ya da Ulucanlar da olmalıydım biliyorum. Bu intiharım hiç de sana olan sevgime değer bir ölüm olmayacağının da farkındayım. Ölümüm bile sana olan sevgime eşdeğer olmalıydı. Hatırlar mısın şu sözü. 'Sen öyle birini sev ki seni senden iyi tanısın, sen öyle birini sev ki sen ölünce o da yaşamasın' Biliyorum ki sen yaşamaya devam edeceksin. Etrafına ördüğün o yalnızlık duvarının altında kalacaksın. Ankara sana eski zevkini vermeyecek ve çemberindeki gül oyalar benim kırmızı kanıma dönüşecek... Seni terk eden SADECE MARTILAR olmayacak... Her gece hayaline gireceğim. Karabasanlar gibi benden kurtulamayacaksın... Yaşadıklarımıza klasik Türk filmi gibi diyecekler... Anlamsız yorumlarla dudak büküp gülecekler... Her şeyi göze aldım ben... Her şeyi göze saydım ben...

Sahi orda mısın? Mezarım nasıl gözüküyor? Eminim ağlamışsındır. Sahte gözyaşların mı değdi sahipsiz toprağıma? Ama olsun artık ben sana kavuştum biliyor musun? Artık senleyim... Burada ikimiz için bir saray yaptırmışlar... Sadece sen eksiksin...

Sahi orda mısın?...

...

Flaş Haber:

31/10/2007 tarihinde İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı son sınıf öğrencisi Göktuğ Ekinci'nin intiharının ardından çok ilginç bir gelişme yaşandı. Çok sevdiği kız arkadaşı aynı sınıf öğrencisi ünlü Gazete Patronunun kızı Ayşegül Büyükgüçlü'nün cilt kanserine yakalandığı ve çok kısa ömrünün kaldığı açıklandı...

...

Ve bir başka gazetede daha ilginç bir haber...

Kanser olduğumu öğrendiğimde ayrıldım ondan. Amacım onun ölümüne neden olmak değil; onun benle ölmesine engel olmaktı...

SAHİ ORDA MISIN?...

Sevgi: Bir kimseye veya bir şeye muhabbet besleme hissidir. Kimilerinin, girdabına tutulup deli divane olduğu içinden çıkılamayan bir labirent. Kimilerininse kadrini pek bilmediği insanın doğasında doğuştan beri var olan eşsiz bir cevher. 'Tanımının ve tarifinin', 'tanımanın ve tahrif etmenin' ötesine pek geçmediği bir anafor. 'Tutulanı' sonu gelmeyen serseri hayallere duçar eden, gerçek anlamda 'tutanı' gökyüzünde yıldızlar kadar berrak ve özgür kılan...


Göktuğlar ölmesin...

son

16 Kasım 2008 7-8 dakika 24 öyküsü var.
Yorumlar (21)
  • 15 yıl önce

    Güzel bir seri olduğunu düşünüyorum. Biraz uzun ama okunduğunda çok etkileyici bence.Ayrıca bu kitaplaştırılıyor şu an...Saygılarımla...👍

  • 15 yıl önce

    teprikler Zekeriya bey soluksuz okudum tek kelimeyle muhteşem bir hikaye

    göktuglar ölmesin ,, aşıklar ölmesin...😅

  • 15 yıl önce

    Aslında öyküde ciddi bir sıradışılık var. Ancak uzun yazıların okunması hele de internet ortamında okunması nedense çok fazla mümkün olmuyor. Teşekkür ederim Elmas Hanım...

  • 15 yıl önce

    gerçekten güzel öyküleriniz var. beğenerek okuyorum . okuduğum da roman tadı ve havası var öyküleriniz de . kitaplaştırmakta en doğrusunu yaptığınızı düşünmekteyim. başarılarınızın devamını diler tebriklerimi sunarım

  • 15 yıl önce

    Çok teşekkür ederim Mahmut Bey...Saygılarımla...👍