Şairim dedin, şiirim oldun

Sabah saatleri;
Hafif hafif yağmur taneleri çiseliyordu İstanbul sokaklarına, gözyaşlarımı gizlemek için belim hafif kırık ve başımı eğmiştim yere, saat 06:35 treni ile İstanbul'dan Ankara'ya gitmek için koyuldum yola. Simsiyah yaşantılarımızın içinde bembeyaz hayallerimiz vardı, tren garına geldiğimde herkes sevdiğini uğurluyor, sevenler sevilenler uğruna gözyaşları döküyordu.
Ağlayanlar mı sevenlerdi?
Yoksa uğruna ağlananlar mı?
Bir ara camdan dışarıya baktığımda fark ettim, herkesin başı eğikti, ve belleri hafif kırık, o zaman anladım ki ağlayanların naif duruşuydu bu duruş.
Hafif hafif yağmur yağıyordu İstanbul'a sanki onca ayrılığın üstüne gözyaşlarını gizlemek için, ve birden çaktı şimşekler, İstanbul siyaha büründü. Cam kenarından izledim bir şehrin ayrılığını, ve cam buğusuna yazılan seni seviyorum sözlerini gördüğümde bir kez daha sevdim şiirimi.
Evet şiirim diyorum, o bana şairim derdi, ben ona şiirim derdim. Zaten iki defa söylemişti ismimi, biri tanıştığımız ilk gün memnuniyetini dile getirmek için diğeri ayrılığı ifade etmek içindi.
Öyle bir yağmur yağıyordu ki, adeta cam buğusundan dışarıyı göremiyordum.
Aslında çokta seviyordum yağmurun yağmasını, ve hep çocukluğumuzdan kalan, saflığımızın simgesi olan, simsiyah yaşantılarımızın içinde bembeyaz hayallerimizi yazdığımız camın buğusunu.
Kulakları sağır edecek kadar, kalpleri yakacak kadar itici bir sesti tren düdüğünün sesi, İstanbul ayrılığa bürünmüştü, İstanbul benim gözümde ayrılıkların şehriydi. Usul usul hareket etmeye başladıkça çoğalmıştı kalplerde yangınlar, raylardan gelen her ses biraz daha ayrılığa götürüyordu içindekileri, biraz daha uzaklaştırıyordu sevenleri sevdiklerinden.
Her adım yalnızlığa uzanıyordu artık, her adım biraz daha acıya biraz daha hüzne bırakıyordu mutluluklarını.
Kompartmanımda yalnızdım, ve gözyaşlarımı gizlemek için ne eğilmeme nede belimi kırmama gerek yoktu, avazım çıktığı kadar hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bembeyaz hayallerimiz yerini simsiyah gerçeklere bırakmıştı.
Kokusuna özlem duyduğum, gülüşüne şiirler yazdığım yoktu artık, İstanbul ayrılıkların şehri, İstanbul almıştı şiirimi benden.
Oysa ne çok severdim dudaklarından çıkan sözleri, şairim derdin şiirim olurdun.
Her sözüne ayrı bir şiir yazardım, her gülüşün ayrı bir kitap olurdu, aslında yetmezdi bildiklerim anlatmaya seni, tüm bildiklerimi unuturdum sen şairim dediğinde, hep kaybolurdum çıkmak bile istemezdim gözlerinin deryasında.
Aklımda onlarca soru bıraktı bu ayrılık,
Çayın demini almasını beklediğimiz gibi bekleyecek miydik dönmeleri için sevdiklerimizi?
Çocukluğumuzda yeni bir elbise ile bayram sabahını beklediğimiz gibi bekleyecek miydik sevdiklerimizi?
Yoksa daha tren İstanbul'dan ayrılmadan unutacak mıydık?
Sahi neydi sevmek?
Elif gibi dimdik durabilmek mi?
Yoksa her gördüğüne yeni bir hayal kurmak mı?
Neydi sevmek?
Mecnun gibi çöllere düşmek mi?
Yoksa çölde Allah' olan sevgisini anlamak mı?
Sahi biz ne için seviyoruz?
Ölümsüz dururken ölümlüyü ölümsüz gibi sevmiyor muyuz?
Bitmesini bile istemiyorum bu yolculuğun...

Simsiyah yaşantılarımız içinde bembeyaz hayallerimiz vardı bizim, kimisi çamura düştü, kimisi çamura düşmek için çamuru bekledi, ve hep kirlendi artık hayallerimiz. Eskisi gibi değil şimdi sevmek, eskiden el ele tutuşmak ne haddine sevenlerin, göz menziline girse utancından uyuyamazdı sevenler.
Şimdi nefse düştü sevda, şimdi kim ne veriyor ona bakılıyor artık, oysa şiirim derdim ellerini tutmaya bile utanırdım, elin elime kazara değse yüzüm kızarırdı.
Elimde kağıdım gözyaşlarımla yazıyordum bu defa seni, bu yazımda buruk bir sevinç var, sen yoksun ve ben yine seni yazıyorum. Her satır ayrı bir öykü barındırıyor, her satır ayrı bir acı yaşatıyor, her satır adım adım seni sensiz yaşamaya götürüyor beni.
Ne yapmam lazım şimdi? Bilmiyorum.
Aklım unut dedikçe kalbim daha çok seviyor seni, ve bilirsin şiirim ben çayın demini almasını hep bekledim. Şimdi senide bekleyeceğim, sonsuza kadar gelsen de gelmesen de seni bekleyeceğim.
Simsiyah yaşantılarımızın içinde bembeyaz hayallerimiz vardı bizim, sesini özlediğim, kokusunu özlediğim, bu yolun sonu vuslat, bu yolun sonu kavuşmak olsun.
Ve bitmesini istemediğim yolculuk bitti, senin benden gitmeni istemeyip gittiğin gibi, buda öyle bitti.
Sitem değil sözlerim, sadece özlem...
Şairim dedin şiirim oldun.

21 Eylül 2018 4-5 dakika 3 öyküsü var.
Yorumlar