Sana Geliyorum (4)

Ankara ıssız Ankara soğuk ve Ankara bir Anka kuşu kadar uzak bana. Söylesene bu şehir kaç zamandır böyle? Tamam, Kaf Dağı'nın arkasındaki tılsımın yansıması var bu şehirde... Ama söylesene nerede kaldı sevgimizle ısıttığımız tren garının büyüsü? Ben giderken el sallamış mıydın? Ağlamış mıydın sevdiğin giderken seni umursamadan? Şimdi de ben ağlıyorum düşen her damlada. Her eriyen kar tanesi gibi eriyorum biliyor musun? Biraz daha kahroluyorum ve siyahlaşmış vagonların üzerine adını yazıyorum... Zamanında kalbimin en nadide tahtına yazamadığım için kendime kızıyorum... Bu kızgınlığım topyekün bir yangına gebe... Fitili ne zaman tutuşur bilmem...







Benim için yazılar yazardın şiirler okurdun gönül burçlarından. Ben de ?Sempati duyuyorum? der hiç ilgilenmezdim. Buruşturulmuş ve okunmamış yüzlerce şiir attım çöp kutusuna... Şimdi aynısını ben yapıyorum. Gece yarıları hafakanlar basıyor, uyuyamıyorum ve beynim patlayana kadar sana yazıyorum. Yazdıkça sana bir adım daha yaklaşıyorum. Yürek izinin kokusun alıyorum tüm saflığımla. Kirlerimden ve kokuşmuşluğumdan arınmış bir haldeyim şu an. Ama ne çare ki 22.15 metrosunu az önce kaçırmışım. Bir daha da sefer düzenlemeyeceklermiş. Eylem varmış. Greve gitmiş çalışanlar. Sen vardın ben yoktum. Şimdi ben varım sen yoksun... Ne kadar basit bir denklem değil mi? Ve ne kadar anlamsız bir saçmalık yaptıklarım... Kendimi affedebilmem için seni bulmam gerek... Aksi halde geçenlerde Balıkesir'de intihar eden Üniversite öğrencisi Göktuğ gibi yapacağım ben de... Özgür olmak için ölüme atlayacağım... Yüzümdeki gazete kâğıdını aralayıp bakabilecek kadar zamanın bile olmayacak o zaman...







Hiç küsmezdin bana. Evliya sabrı vardı sanki hücrelerinde... Yetim büyümenin verdiği dirayetti belki seni böyle ayakta tutan... Sabırlıydın vicdanları çatlatırcasına. Ve bağlıydın sevdiğin insana... Alamadığın olumlu cevaplarla doluydu gönül heyben..... Duymadığın güzel sözlerle doluydu sevilesi gölgen..... Tatmadığın sevinçler içeriyordu aşk hücren..... Bir gün mutlaka hatasını anlayacak, pişman olacak ve kalbinin gerçek sahibiyle mutlu bir yuva kuracaktın.... Kutu gibi bir evin olacak ama içinde huzurun olacaktı... Evin panjurlarını da maviye boyayacaktın ben seviyorum diye..... Boy boy çocuklarımız olsun isterdin..... Kız olursa adını Gonca, erkek olursa adını Alper verecektik... Bu kadar yıldır hayat senden esirgemişti bunu ama bu sefer ensesinden yakalayacak ve bırakmayacaktın sevdiğin insanla yaşanacak huzuru...... Huzur senin yaşam hanende hiç artıya geçmeyen bir termometre sıcaklığındaydı...








Ankara yavaş yavaş soğumaya başladı... Kış bastırmak üzere... Seni ararken ki hissettiğim sıcaklık beni ne kadar yaşatır onu bilemem... Şunu biliyorum ki eğer ucunda kahrolsı bir ölüm de olsa varsın gelsin be güzelim...Nasıl olsa insan iki kere ölmüyor ki...







Geçenlerde yolda ikimizi tanıyan Halil'e rastladım. Seni en son....................








............................







İnleyen bir ağıt gibi düşüyor melekler

Beyaza çalmış, ağlıyor sensiz yürekler

Firari ceylan gibi namlunun ucundayım

İki bayram arasında kabul olsun dilekler








Sana geliyorum istersen kabul etme

Bırak sürünsün bedenim merhamet deme

Acının kundağına belemiştim en son seni

Mezarım adının yanında. Artık söyleme..

13 Ekim 2008 3-4 dakika 24 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar