Sarı Kapaklı Hayat

Ağır adımlarla, hızlı soluklarla pencereye doğru yürüdü yaşlı kadın. Açtı pencereyi ve sağ elinin işaret parmağıyla pencerenin önündeki tozu kaldırdı. Dışarıya baktı ve henüz öğle vaktinin gelmesine saatler varken gökyüzünün akşam yorgunluğu taşıyor olması yaşlı kadını biraz hüzünlendirdi. Hafiften yağmur yağıyordu. İçini çekti yaşlı kadın ve üç katlı apartmanına da yıllardır arkadaşlık etmiş akasya ağacının çiçekleri biraz da olsa ona huzur vermeye yetti. Hızlı hızlı soluk alıp vermeyi bırakıp derin bir nefes aldı. Toprakla, suyla ve akasya çiçeklerinin kokusuyla karışmış hava ona bir şeyler hatırlattı.









Açık kaldı pencere dakikalarca. Yaşlı kadın ise orada bekledi, durdu öylece. Sessizdi doğa, suskundu. İnce taneli yağmur bir bastırıp bir durgunlaşıyordu yaşlı kadının duyguları gibi. Kadın yavaş yavaş çekildi ve kendi gibi görmüş geçirmiş koltuğuna oturdu. Uzandı yanındaki sehpaya gözlüğünü ve kitabını aldı. Sildi gözlüklerinin çerçevelerini, kitabını okumaya koyuldu. Kitaptaki olaylarla kendinden geçiyor ve akreple yelkovanın yolculuğundan yani zamanın nasıl geçtiğinden haberi olmuyordu. Sessiz, sıradan bir hayatı vardı onun gençliği gibi olmayan. Genç yaşlarında henüz yirmibeşlerindeyken kendi gibi bir edebiyat öğretmeniyle hayatını birleştirmişti. Eşiyle çok mutlu bir evlilikleri vardı ama daha evliliklerinin yirminci yılındayken eşini kalp krizinden dolayı kaybetmişti yaşlı kadın. Bir tanecik kızı vardı sadece yaşlı kadının varlığından haberdar olan. Ama kızından da yaklaşık iki yıldır haber alamamıştı. Yaşlı kadın sessizlikle, aylardır dışarıyı görüp de sohbet edecek bir kişi dahi bulamamış olmanın verdiği yalnızlık ve huzursuzlukla bir sayfa daha çevirdi. Kitaptaki satırlar bir ara yüzüne tebessümler getirdi ama uzun sürmedi bu durum. Yıllarca dostlarıyla gülmüş olan, binlerce şiir okumuş yaşlı ve yorgun gözlerinden iki damla yaş kitabın sayfalarına bulaştı.









Okuduğu kitabın kahramanı Anadolu'nun güzel kentlerinden Konya'da doğmuş, üç çocuklu bir ailenin en küçük kızı. Kız ilk öğrenimini köyünde tamamlamış, okumaya hevesli fakat ailesinin imkanlarının elverişsizliğinden dolayı şehre lise öğrenimi için gönderilememiş biri. Roman, ilk okuldan başarıyla mezun olan kızın ailesine yalvarışları ve ilk okul öğretmeninin de gayretleriyle lise öğrenimi için şehir merkezinde yatılı bir kız lisesine yerleştirilmesiyle başlıyor. Hayallerine, gelecekteki yaşamına yön vermesi ve köyünden okumuş olan tek kız, tek öğretmen olmasıyla devam ediyor roman. İlk görev yerinin yine kendi köyü olduğuyla ve öğrencilerinin de kendisinin yaşamış olduğu sıkıntıları yaşamaması için zorluklara göğüs gerdiği de geçiyor içinde. Yedi sene daha kendi ocağında yaşayıp öğretmenlik yapan kadının, şehir merkezinde bir liseye tayiniyle, başka hayata atılmasıyla bu kitap daha okunası kılınıyor. Bu liseye kendinden önce gelmiş başka bir öğretmenle olan aşkından ve sonrasında evliliklerinden de bahis geçmiyor değil romanda. Mutlu evlilik, mutlu yaşamlarının dördüncü yılında annesinin adını vermiş olduğu kızını, evladını kucağına almış olduğunu da bir tebessümle gözyaşlarıyla karışık bir şekilde okuyor yaşlı kadın. Çocuğuna kitap okuma alışkanlığını nasıl kazandırdığından, yemek yemesi için önünde el pençe divan durduğundan, iyi ahlaklı ve görgülü olması için ona hikayeler anlattığından ve ders çalışması için önünde nöbet tuttuğunu da mizahi bir dille yazılmış kısımları da bir çırpıda geçiyor. Nihayet son kısmında romandaki kahramanın eşini kaybettiğinden bahsediliyor ve yaşlanmış edebiyat öğretmeninin emekli olup dünyasını sınırlandırması, evinin içiyle sınırlı dünyasında kitaplarıyla kurduğu sımsıcak dostluklarla son buluyor roman.









Kitabın da bitmiş olmasıyla yaşlı kadın, kendine geldi. Eline aldığı kitabıyla bir bardak su almak için mutfağa yürüdü. Bir bardak çıkardı dolaptan ve sürahiden suyunu doldurdu ve içti. İkinci bardağı da doldurmuş yudumluyorken kapının çaldığının farkına vardı. Ak saçlı, kırmızı yanaklı yaşlı kadın hızlı adımlarla adeta kapıya doğru koştu ve kapıyı açtı. Beş altı yaşlarında, sarı saçlı, renkli gözlü bir kız çocuğu bir şey söylemeden usul usul bakıyordu yaşlı kadına. Kadın, çocuğa ne istediğini sordu lakin çocuk bir şey söylemeden kadına bakmaya devam etti. Yaşlı kadın üst komşularından birinin misafirinin çocuğunun evleri karıştırıp da onun evine geldiğini zannetti. Kadın kapının önünde bekleyen kız çocuğuna beklemesini ve ona bir bardak limonata ikram edeceğini söyledi ve bir iki dakika geçmeden getirdiği limonatayı. Kız çocuğu yavaş yavaş bitirip bardağı kadına uzattı. Kız çocuğu artık dayanamadan aşağı katlardan da sesinin geldiğinin farkında olduğu annesine seslendi. Anne dediği kadın kucağında bir iki yaşlarında bir erkek çocuğuyla son merdiven basamağının da üstüne çıkıp yaşlı kadınla göz göze geldi.









Yaşlı kadın, kızını görmüş olmanın heyecanından mı torunlarını görmüş olmanın şaşkınlığından mı onları içeri davet etmeyi unuttu. Sarıldı, kokladı onları. Ellerinden tutarak içeriye çekti onları. Uzun yıllardır görememiş olduğu kızıydı bu. Eşinin tayininin Konya'ya çıkmış olmasından dolayı bu şehre, memleketine döndüğünü anlattı genç kadın. Yaşlı kadın tutamadı kendini. Elinde sımsıkı tuttuğu sarı kapaklı kitabına, kendinin yazmış olduğu kitapta adının ‘'Naciye Ekin'' yazılı kısmına damlayan gözyaşlarını yavaşça sildi.

05 Haziran 2016 5-6 dakika 3 öyküsü var.
Yorumlar (2)
  • 8 yıl önce

    Kutluyorum.

    Öykülerinizi okumak için sabırsızlanacağımı bilmeni istiyorum.

    👑

  • 8 yıl önce

    İyi bir öykücünün de aramıza katıldığının müjdesi bu öykü. Aferin Emin daha iyilerini de yazacaksın mutlaka Işın Hocann dediği gibi...👍