Sarma Dolma Aşkına Giden Balıklar

Demiştim anlamadı. Sonunda düştü. Oysa gölün kıyısında narin narin dallarını yapraklarını suya düşürmüş suyla sevgili olmuşlar. Turgut usta laf anlamadı. Oltasını takmıştı suya sallamak yerine adının önemli olmadığı hadi biz selvi diyelim ağacın incecik dallarına. Demiştim abi bırak onu orda.

Ben sana yeniden bağlarım kurşunu iğneyi. Çıkma kırılır ağırlığına dayanmaz o dal diye. Çıktı çıkmasıyla cumburlop suya düştü. Dalları da kırarak. İçim cız etti. Balığın zaten keyfi kalmamıştı. Yuzerek sırıksıklam çıktı sudan. Köpek gibi de silkelendi. Gülsem mi ağlasam mı kızsam mı? Abi diyoruz.Büyüyümüz. Üstelik devletin önemli bir mevkiinde.

.slında hiç gidesim yoktu. Sabahın köründe bizim birader dayandı kapıya. SÜPRİZ. Saat sabahın dördü. Tak tak çın çın kapı...Aha dedim bizim ufaklık gene firar mı etti askerlikten. Alışmıştım yani.

Ne zaman sabahın köründe kapı çalsa açarım bizim ufaklık. En önemli lafı; selam bile vermeden önce "Abi ben bu natoya askerlik yapmam yapmayacağım" diye diye ve beni yaklaşık üç yıl karakol kapılarında süründüre süründüre askerliği bitirdi sekiz yılda. Belki de birliğindekilerde bıkmışlardı kendisinden...

evet bizim birader; "hadi oğlum daha hazırlanmadın mı?Herkes arabada seni bekliyoruz. Yeğenlerin yengen kayınço hanımı kayınço dediği Turgut usta...". "Yaa abi ben gelmesem mi? Zaten kalabalıksınız. ". " Gelmem ne demek! Ulan siz emanetsiziniz bize...Rahmetlilere ne diyeceğiz?" " Zorladık gelmedi dersiniz.". " Sabahın şu vaktinde espri mi yaptın şimdi?" "Hııı espiri
yaptım. Ya abi siz içersiniz taşkınlık yaparsınız. Bak şimdiden söyleyeyim döner gelirim. Çekemem orda tantananızı...". " Tamam ulan. Gelinlik kız gibi ne nazlanıp duruyorsun. Hadi hazırlan. Ben arabadayım." "Kitap alsam yanıma. Okurum.". " Okuya okuya başımıza alim kesildiniz ulan. Al hadi al...".

sonunda uzun bir yolculuk. Ter kokuları. Yeğenlerin meraklı soruları. Amca olmak böyle bir şey. Kitaplar hakkında konuşma. Amca şiir yazdığını duyduk. Bize de yazsana. En son sevgilinin adı sanı nedir? Nerde tanıştınız?
Bu kaçıncı? Şu kuşun adı. Şu ağacın güzelliği. Aaa şu eve de bakar mısınız? Vallahi yalancı cennet gibi...içinde kimler yaşıyoracaba...yatıp uyuma


güneş doğmamış henüz...arabanın arka koltuğunda uyku tulumunun sıcaklığında uyurken birden bire çöken kabus. Birader;
" hadi oğlum kalk. Hadi hadi...cama vurma...camdan önce arabanın arka bagajının açılıp hızlıca kapanması. Hadi doğru karşı kıyıya. Tam balık zamanı. Hadi hadi al oltanı doğru karşı kıyıya...Sersemlik kadar kötü bir durum yok. İstemeye istmeye biradere küfür eder gibi bakma ve " ya abi gün ağarmadı. Soğuk hava..."..." hadi hadi alışırsın. Çabuk fırla..".

karşı kıyıdayım. Yıldızları seyrediyorum. Ormanın içi. Tıkırtılar. Allahtan sivrisinek yok...Oltayı sallıyorum. Culp diye bir ses.
İğnenin ucundaki solucan canlıydı. Üşüyor mudur? Misina da boşluk bıraktım. Kör karanlıkta bir kaya parçasını kamışın üzerine koydum. Yere oturamıyorum. Islak. Orman ıslaklığı nemi soğuğu iliklerim donuyor...

bir kaç balık yakaladım. Onlar fena değillerdi. Yalnız yemi midelerine kadar indirmelerinin ne anlamı var? İğneği kurtarmaya çalışıyorum midelerinden. İğne karınlarını yırta yırta geliyor. İğneden kurtulmamış solucan parçaları...

kahvaltı hazır. Sesleniyorlar. Solucan kokusu parmaklarıma sinmiş. Balık kokusunun yerini almış. Geliyorum der gibi işaret yapıyorum. Birader kayınçosu sabahın körü rakı içmeye başlamışlar. Yengeler yeğenler belli ki acıkmışlar. Sıcak çay kızarmış ekmek peynir zeytin bu sıcakta haşlanmış yumurta. Yeğeler böööğ yapıyorlar...

gözleri keskin Turgut ustanın. Mantar görünmüyor diyor. Balık var kesin...Hayır ilgilenmiyorum balıkla. Sırtımı ısıtmaya çalışıyorum. Kitabımı alıp gidiyorum. Onlar içmeye devam ediyorlar. Yerimde ki ağaca sırtımı dayıyorum. Kitap okuyacak halim yok. Minik bir orman faresi biraz uzağımda beni seyrediyor. Çok tatlılar. Kahve-beyaz renkeleri var...Kırkayak geçen seneden kalan ıslak eskimiş bir yaprağın altından çıkıyor. Benimle ilgilenmiyor. Yolunu değiştirip giderken tanımadığım bir kuş
alıp götürüyor...

bir hafta hep böyle geçiyor. Balık yemedik henüz. Yakaladığım balıklar buzlukta. İçmeye devam ediyorlar. Gülüyorlar eğleniyorlar ve laf dinlemiyorlar. O ara Turgut usta kafası kıyak. Oltasını taktığı daldan kurtarmak isterken suya düşüyor.

yorgunum. Tatil değil bu. Başka bir şey. Her gün gün ağarmadan önce uyku tulumunu terketmek sanki bir sevgilinin koynundan çıkmak gibi bir şey. Birader ne zaman yatıyor ne zaman kalkıyor ve ne zaman kovasının içinde ki balıkları tutuyor?
Sormuyorum. Çünkü sorarsam hiç bir şey anlamayacak. Sürekli gülecek ve rakı kokacak. Artık cam güm güm vurmalar bagajın açılıp kapanması sıkıntı vermeye başladı.

yorgunum. Kitap okuyamadım. Uyuyamadım. Bol bol balık avladım. Avladığım balıkları kafaları kıyak olduğu için bilmem nerden gelen birilerine verip sarma dolmayla değiş tokuş yapmışlar. En son bu oldu. Balık ızgara yiyemedim odun ateşinde.

İçki ortamı iyi değildi içemedim. Çünkü Komşum Mehmet amcanın rakı konusunda anlattığına harfiyen uydum.
" Evladım bu değerli kız herkesle içilmez. İçilecek adam var içilmeyecek adam var. Sen sen ol bunu aklından çıkarma" demişti.

...onları oracıkta bıraktım. Yeğenlerimle vedalaştım. Birdenbire fazlalıkmışım gibi geldi. Yolum uzundu. Her halde aşağı anayola inen birileri olurdu. Sırt çantamı hazırladım. Yola düştüm...

...birader on gün sonra uğradı...

" hadi hazırlan balığa...".

...kapıyı yüzüne kapadım. s......n gidin dedim...

birader; " hade be!" dedi. Burnunu tuttuğu kesindi...

13 Şubat 2011 5-6 dakika 57 öyküsü var.
Yorumlar