Sedyede ki Kadın

Eski, demirleri paslanmış, kopan yerleri tellerle onarılmış, kirli, yer yer kan izleri olan, yırtılmış köşelerinden süngerleri dışarı fırlamış bir sedyede, solgun yüzlü, ak saçlı, yaşlıca bir kadın saatlerdir sırtüstü yatıyordu.

Kadın ofluyor, pufluyor, gözlerini köşelerinde örümcek ağları olan tavana dikiyor, bu loş koridorda koşturan insanlara bakıyordu.

Kocası kim bilir kaçıncı defadır ki;
- Bu sefer birini bulacağım, alıp getireceğim, deyip çıkıyor; ancak her defasında eli boş dönüyordu.
Ufak tefek bir adamdı kocası. Seyrelmiş ak saçları darmadağındı. Bir gözü görüyor, öteki ise kirli bir bulutla kaplanmış gibiydi; görmüyordu.
Gözlerinin içine bakan eşine;
- Yok, Allah cezalarını versin, kimsenin baktığı, aldırdığı yok. ' emekli olursak çalacak bir kapımız olsun ' diye yıllarca çalıştık. Batsın kapıları da, bacaları da, diye söylendi.

Koridordan insan seli akıyordu. Yanından geçerken ona bakıyorlardı; kimi acıyarak, kimi boş gözlerle. Kimi yattığı sedyeye çarpıyor, sarsıntıdan canı acıyor, ağzının içinde söylenerek tepki veriyordu.

Yine gitti kocası. Odaları tek tek dolaştı, merdivenlerde, koridorlarda koşturdu, arandı ama kan ter içinde, çaresiz eli boş döndü. Elinde ayağının teki iplerle bağlanmış ahşap bir tabure vardı. Karısının yattığı sedyeye sokulup tabureye oturdu. İçinde pijoma, iç kıyafet vs. olan siyah Pazar çantasının içinden başka bir çanta çıkardı. Birkaç tane bayatlamış poğaça vardı. Karısına;
- Yermisin, yanına meyve suyu da alayım, dedi.
' Hayır ' dercesine gözlerini kaldırdı kadın. Sonra da;
- Kimbilir daha kaç saat bekleyeceğiz, tuvaletim gelirse ne halt edeceğiz,. Bir şey yiyip, içemem, diye söylendi.
Adam bayat poğaçanın birini sedyenin gölgesinde böldü, kalabalıktan utanırcasına, gizleyerek ağzına attı.

Kadın sırtüstü yatıyor bu havasız koridorda. Duvarlar lekeli, çizilmiş. Kapılar defalarca tamir edilmiş, kat kat boya atılmış. Oturmak için bir kaç tane kırık dökük bank var. İnsanlar duvarlara yaslanıyor, duvar diplerine çöküyor, bir yandan da biri kalkarsa otururum diye bankları kolaçan ediyor. Köşelerde temizlikte kullanılan pis, kirli paspaslar var.

Adam bu gidişinde nihayet bir muhatap buluyor.
- Saatlerdir bekliyoruz. Kimse ilgilenmiyor, eşim kötü durumda, diyor.
Doktor gergin, sinirli;
- Ben ne yapayım kardeşim, şu saate kadar seksen hastaya baktım. Bak bunlar da sırada. İzin al bu hasta yakınlarından, seninkine bakayım..
Diğer hasta yakınları da bağırıp çağırıyorlar adama. Sanki bu ortamın, bur durumun sebebi oymuş gibi.. Çaresiz boynunu büküp uzaklaşıyor.

Kadın sırtüstü yatarak bekledi. Adam çaresizce dolaşıp geldi. Saatler saatlere eklendi. Ambulanslar sirenler çalarak geldi, gitti. Hasta getirdi, yaralı getirdi. Hastaların on katı yakınları hastaneyi doldurdu. Kalabalıktan doktorlar işini yapamaz oldu. Güvenlikçiler bir kısmını dışarı çıkardı. Kavgalar oldu, camlar kırıldı. Birkaç hasta eks oldu. Yakınları fenalaştı. Onlara sakinleştirici yaptılar. Ama ölenle ölünmüyordu; öyle de oldu, hiç kimse ölmedi.

Tüm bunlar olurken, o yaşlıca, ak saçlı kadın kirli, kırık sedyede öylece yattı. Akşama doğru kocası koşarak geldi ;
- Sıra bize geldi, dedi, alacaklar seni. Benden evrakları istediler, hemen geleceğim.

Kendisine uzatılan evrakları başını kaldırmadan karıştıran doktor;
- Neyi var hastanızın, diye sordu.
- Merdivenlerde düştü, yaşlılık işte. Kırılmış, kalça kemiği kırılmış. İşte filmleri.
- Evet, kemik 2 yerden kırılmış. Kırığın sebebi de kanser. Hastanın nesi oluyorsun sen?
Adam sendeliyor, sarsılıyor. Doktorun masasına tutunuyor ve yavaşça;
- Kocası oluyorum, diyor, kocası..
Doktor yaptığı yanlışı düzeltmeye çalışıyor;
- Merak etme amca, ışın tedavisi görmesi gerekiyor. İnşallah iyileşir.
- Yani doktor bu ışın yüzünden saçları, kaşları, kirpikleri dökülecek mi?
- Maalesef, bu tür istenmeyen etkileri oluyor.
- Olmadı doktor, bu olmadı. Dayanamaz buna, ölür o; saçlarını çok sever, buna dayanamaz.
- Amca, yok mu senin kimin kimsen, yatması gerekli bu hastanın. Sen yalnız başına nasıl indirip kaldıracaksın ?
- Yok, doktor yok, yaradan bir çocuğu çok gördü, esirgedi bizden..

Doktorun yazdığı evrakları alıyor, başı omuzlarının arasında kaybolmuşçasına, duvara tutunarak kapıya yöneliyor.

Sabahın erken saatlerinden bu yana bir muhatap bulmak adına koşturuyor. Kan ter içinde, çaresizlikle. Üstelik kırk yıllık hayat arkadaşı kanser, üstelik çok sevdiği saçları sonbahar yaprakları gibi dökülecek.. Dizinde derman tükeniyor, başı dönüyor, boğazında bir şeyler düğümleniyor; boğulacak gibi oluyor..

Dünyasını aydınlatan o tek gözünden bir damla yaş süzülürken koridora yığılıyor..

25 Kasım 2008 4-5 dakika 8 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 16 yıl önce

    👍 Çok sevdim.. Kaleminize sağlık...