Şehrin Efendisi

Kar yangını var bugün de gecede, soğuktan yandı yüzüm, sıcak bir yer bulmalıyım, şu ilerde gördüğüm aydınlıkta ne, gecenin şafağı söküyor galiba, adımlarım kalkmıyor, karı kürüyor yerlerde. Aç değilim artık, yemek yemeyi mi unuttu ne usum? Burnumdaki sümük donmasaydı iyiydi, nasılda ciğerlerimi yakıyor soğuk nefesim, soğuğa inat hala düşünebiliyorum ya, hiç değilse düşünebiliyorum, yürü bakalım biraz daha, az daha yürü acının beyaz tonlu kaldırımlarından. Üşüyorum, bir kapı çalsam açılmaz, hiç açılmadı, ihtiyacım da yok, bu yola çıkarken kimseye aman dilemeyeceksin demedim mi kendime, böyle söz verdim ben, e şimdi caymak olmaz, azıcık soğuk görünce su koyuverme, yürü. Yürüyelim bakalım yürüyelim de, arayışa düştüğüm bunalım saatlerimde, yeni hayatımın getirisini böyle umut etmemiştim ve galiba bir hayalin peşine düştüğümü şimdi şimdi kabul etmeliyim. Evet, hayal etmiş olmalıyım, çocukluğumdan bu tarafa, herhangi bir şey için, kurduğum hayalin hep zıttı ile karşılaştığım yetmişti de, bu sefer hayal etmeden anı yaşayacağım demiştim ve sokaklara çıktığım o günden bu tarafa tam altı ay oldu. Bu kararı alırken de zannedersem ütopik bir hayali kurgulamış, geleceğin aydınlık olacağını düşünmüştüm. Aman boş ver, aydınlık bir gece işte ayağımın altında ezdiğim, umduğum beyaz bir gelecekti, beyazın üzerinde yürümekteyim işte annem, beyazın üstünde tepetaklak yürümekte. Ah! Anam mı dedim, anasını satayım demeliydim, düşüncelerimi dikenli telleri ile çevreleyen, hayallerime puslu, marsık mevsimi reva gören, bu tabiat ananın ben anasını bitpazarlarında satayım. Mutlu olmalıyım, bu sefer kazanacağım, mutlu olmalıyım, kötü düşünceleri sav, bak sen gecenin efendisisin, öyle ki basıyorsun aydınlık bir gecenin üzerine. Ben bu şehrin efendisiyim. İşte, işte önümde bir merdiven belirdi, tesadüf olamaz şimdi bu merdiven, beni efendilik makamına buyur ediyor, kar kesti, soğuk kendini esintinin ardına verdi oradan üfürmekte, bir piyano çalmakta şimdi ben makamıma çıkarken. Tanıdık bir ses bu, yukarlardan geliyor, bak işte basamakları çıkarken tıkanmıyorum da, biraz daha net şimdi bu melodi, Beethoven bu, Moonlight Sonata... Çıktıkça artıyor müzik, çatıda, terasa açılan yerde, kapı olmadığından rüzgâr çalıyor bu melodiyi, ne kadar naif dokunuyor tuşlara. Buz gibi bir hava anlıma vurdu, şimdi müzik daha net, üşümüyorum, makamımdayım zaten şimdi, şehir ayaklarımın altında, bu şehrin efendisiyim, şehir ışıkları kımıldıyor kirpiklerim arasında, şehir hareketli, müziğin notaları işte bu hareketlilik, beni bekliyor, maestrosunu bekliyor. Kurtulmalıyım üzerimdeki elbiselerden, üşümüyorum, çıkarayım atletimi, pantolon, sende düş ayaklarımdan, iç çamaşırım uçsun şehrin üstünde. İşte şimdi çırılçıplak gecede çırılçıplak bir efendiyim, maestrosundayım şehrin, yukarıya kaldırdığım elimin, parmakları arasından geçen rüzgâr gibi, geçmekte şimdi müzik ve ben tüm sesleri duyabilmekteyim. Adımlarını sıralamakta insanlar, kırmızı ışıkta artarda duran, farları şavkıyan arabaların önünden geçerken, büzülmüşler paltolarının içinde, adımlar hızlı, ağızlarında duman, düşüncelerini okuyorum her birinin, ne acayip düşünceler. Usul usul çalmada müzik, elleri cepte, yere bakarak yürüyen bu insanlar, bir notadan ezmede karı, arabaların lastikleri başka bir notadan ezmekte, kar sessiz bir feryat ile düşmekte gene. Bir tren sesi yırtmakta sessizliği si' den, bir dilenci bölmekte düşünceleri fa' dan, bir korna uyarmakta sinir uçlarını, egzoz böğürtüsü boğmakta çıkardığı dumanı, yanmakta gözlerinde tahta parçaları işportacının, ulumakta apansız bir it, kapı görevlisi kar küremekte caddede, sövmekte polis soğuk gece nöbetine ve hepsi ayrı ayrı notalara basarak ve canlanıyor notalarla müzik ellerimin izinde. Beethoven... Moonlight Sonata... Artmada sesin gücü aynı dinginlikte çalsa da, daha çok ses daha çok müzik şimdi, ağaç dallarında biriken kar düşmekte, sığınmakta limana kömür şilebinin kornası, rüzgâr sağır güzelliğiyle alına vururken, haykırmada ışık seli; Moonlight Sonata... Artmada tempo, ses yücelmekte, tanrılığımı ilan etmekte, tapmakta bana şehir, araba kapısı çarpmakta bir yerlerde, çoğal dehlizlerde uğuldayan senfoni, donmuş benzinli motorun homurtusu sende katıl, katıl minareden inen ses, yol temizleyen araçlar, bacalardan duyulan çıtırtı, yakılan kibrit cızırtısı, boğuk öksürük sesleri, bir yerlerde kayıp düşen insan çığlıkları, Orhan Pamuk'un bozacısı sende yetiş bu kutlamaya. Şimdi bir es... Sussun köprü altı yankıları bu şehirde. Bir es... Şşşşştt... Evet... Usul usul başla yeniden tuşlara dokunmaya ey kulum olan şehir, kulağımı okşasın hoş nağmelerin, işte böyle, tamda böyle, hafif hafif çal, hafif bir gezinti ayın kraterli yüzünde, işte böyle, tüylerimi dikeltip kanat yap sırtımda, geceden daha siyah olsun kanadımın tüyleri ve pırıldasın, kardan daha ışıltılı olsun, göz kamaşsın. Art şimdi melodi ki, uçmaya hazır şehrin tanrısı, evet, uçmaya hazırım, meğerse tüm başarısızlıklarım bu sebeptenmiş; olgunlaşmak içinmiş, uçmak içinmiş, hep yenilmiştim familyam insanlar arasında. Artık bitti. Uzun bas notalara, uçur beni müzik geliyorum sana... Uçuyorum... Uçuyorum... Uçughhhh...

O gece soğuğun etkisi ile halüsinasyonlar görmeye başladı genç, uçacağını sandı ve öldü. Onu ölüme sürükleyen ise şehirdi. Şehir anlamsızdı, şehirleşen insanlar anlamsız ve kendi içinde kendi anlamsız. Anlamını bulmak için sıfırdan başlamak istedi hayata, hiçbir amaç gütmeden, hiç arzulamadan, hiç istemeden, hayal bile etmeden... Sadece karnını doyurmak, susmak, gözlemlemek ve düşünmekti amacı. Soğuğu hesap edememişti, savunmasızdı doğanın gücüne karşı. O gece soğuğun etkisi ile halüsinasyonlar gördü genç, uçacağını sandı ve öldü.

O gecenin sabahında şehir radyosu:
Merhaba dinleyicilerim, bugün günlerden Pazar, ben DJ'niz Oğuz. Karlı bir güne merhaba dedik bugün, hemen sabah haberlerine bir göz gezdiriyorum... Evet, bakıyorum... Önemli bir haber yok, dün şehrimizde önemli hiç bir şey olmamış sevgili dinleyicilerim. Haydi, bir şarkıyla başlayalım mı güne, bu kente yalnızlık çöktüğü zaman diyelim mi? ...

28 Nisan 2016 5-6 dakika 6 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar