Sekizinci Katta Seninle Yalanları Yaşamak

Sürekli göz yaşı döküyordun.
- Neden tüketik bizi...hıçkırıklarının arasından yineliyordun yeniden, tükettik bizi!
Dışarısı soyulmuş bir soğanın acısısında mıydı yoksa kokusunda mıydı?
O ara masa da rakının eksik olduğunu ayrımsadım. İkinci otuzbeşlik. İkincisi tuz-biber de
olmayacaktı biliyordum...da, sen neden sürekli bira da kalıyordun anlıyamıyordum.
- Demek ki biz de tüketicilerin arasına katıldık desene. Zaten tüm tüketenlerde bizi umutla
aşkla bekliyorlardı.
- Şu halimize bak' resmen kepaze olduk. Sevgi ve aşk kepazesi...derken sürekli göz yaşı
döküyordun.
Oysa göz yaşılarını ben dökmüyordum. İhanet evet ihanete yükleyebiliriz suçunu!
Böylelikle sen de ben de yeğnik olabiliriz...elbette bunları diyemiyordum.
- Sen şimdi ihanetin şiirini de yazarsın!
- Saçmalama. Ben intihar etmeyi düşünüyorum ihanetin şiirini yazmak yerine...
- İkimiz ölelim. Hemde burada, şimdi! Kaçıncı kattayız?
- Bilmem sekizinci galiba...
- O kadar yukarıda mıyız? Bakmama izin verir misin?
- Hayır vermem...Şu ikinci şişe gelmedi...Gelmesini bekliyorum...
- Yağmur mu yağıyor? Hayır yağmur yağmıyor. Ama yağabilir. Ekimin sarısı çökmeye başladı. Baksana
damarlarıma sapsarı! Ne buldun o çocukta? Ben de olmayan ne vardı? Belki elma şekeri gibi tatlı gelmiştir
sana.
- Yakında yağar. Az kaldı. Peçete...
- Ne bu! Ne yapacağım peçeteyi?
- Gözlerinin altı ıslak. Sonra sümüğün...silmen için..
- Ben çok pişmanım! Ben özür dilesem mi diye düşünüyorum...
- Ben de pişmanım da...
- Çok mu kızdın çok mu üzdüm ben seni!
- Rakım nerde kaldı? Balık ister misin? Attırayım mı ızgaraya? Seversin sen...
- Alçaksın sen!
- Balık mı ben mi?
- İkinizde...
Garson rakıyı bırakırken buzu unutmuş. Şimdi buzun sırası mıydı? Kalkıp gitsem. Aslında saçlarından dolayıp başını masaya mı vursam? Sarhoş muyum? Sekizinci kat sana sesleniyorum ne dersin sarhoş muyum?
- Yakışmıştınız birbirinize! Suratıma yanağıma değen bir tokat sanki gök gürlemesiyle birlikte patladı...
gördün mü yağmurda başladı.
- Acıdı mı? Duymadım diyemezdim. Duyarsızlaşmıştım. İkinci otuzbeşlik ve susuz. Balığın yemediğim kafası bana mı
gülümsüyor? Hözleri de fırlamış dışarı! Bir tokat daha...
- Onunla birlikteyken seni düşündüm hep..sürekli...Neden sevdiğini söylemedin hiç neden hep dışarıda içinden dışarıda
tuttun beni hayvan...derken dişleri titredi...
- Eveeet...Güzelll şimdi de ben mi suçlu oldum?
- Bırakma beni...bırakma...
- Biran bitmiş...emin misin balık yemeyeceğinden?
Sürekli göz yaşı döküyordun. Ben mi sürekli oyun bozanın karşısındaydım? Sürekli düzeltmekten yorulmuştum masanın
tutmayan mandalını eğildiğinde. Mandalcılar vardı. Toz leblebi plastik eşya satarlardı. Aksi gibi onlara da verecek bir şeyim kalmamıştı. Tahta mandallar piyasadan kalkmış. Porselen günümüze damgasını vurmuş.
Eskiciiii eskiciii diye seslenen insanların sesleri sokaklardan çekilmiş. Kıyılar sessiz. Sekizinci kat sessiz ve boş.
Yağmur aşağılara düştüğünde buradan duyulmuyor. Ama sadece yanan ışıkların ışıttığı yollarda sıçrayan damlaları görünüyor...onlarda zaten yüreğime vuruyor. Vuruyorda en azından senin suçun kadar acıtmıyor....
- Hadi kalkalım artık.
- Islanırız!
- Ben seni kuruturum durağa kadar...
- Görüşmeyecek miyiz?
- Şu da soru mu? Bak kafam kıyak şimdi...Kedimi beslemeye gitmeliyim...Ciğer haşlamasını sever de...
- Kaçmıyorsun değil mi?
- Ne kaçması! Sen dua et sekizinci kattan atlamadığımıza!
- Hayvansın sen!
- Hayvanım!
- Son kez sarılabilir miyim?
- Al sarıl bakalım!
- Canııımmmm!
- Dikkat et belime tırnaklarını geçirdin...
08 Mayıs 2011 3-4 dakika 57 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • giriş gelişme süperrrrrrr👍 de finali bu güzelliğe uymamış daha etkili olabilirdi ama yinede yüreğine sağlık👧