Sempatizan

Başucumdaki dolabın tıkırtısıyla uyandım. Başucumdaki dolap Ferhatındı. Namı-ı diğer sempatizan. Okulda herkes onu bu isimle çağırırdı. Öğrencilerden tutun da öğretmenlere kadar hatta okul müdürü bile. Yoklamada ismi okunmasa kimse kalkıp da ona Ferhat diyemeyecekti sanırım. Sempatizan aynı zamanda okulun en başarılı öğrencilerinden biriydi. okul birinciliği için yarışıyordu lisede. Bu son senesinde bir aksilik çıkmazsa okul birincisi olacaktı. Aynı zamanda dershanelerin yaptığı seviye tespit sınavların hemen hemen hepsinde il derecesi vardı. Ücretsiz gidiyordu dersaneye daha doğrusu gitmiyordu., Sözleşme yapıp da hiç dersaneye gitmemişti. Sözleşme yapıktan sonra her ay belli bir miktar para alıyordu dersaneden. Ne de olsa herkes ona tıp fakültesi kazanacakmış gözüyle bakıyordu. Hatta il derecesi bekleniyordu ondan.

Ben ve Sempatizan lisenin yurdunda beraber kalıyorduk devlet parasız, yatılı öğrencisi olarak. Ve üç sene beraber aynı yurtta kalıyorduk bu deli dolu çocukla. sınıflarımız farklıydı ama hemen hemen her tenefüs yan yanaydık. Herkesin ona Sempatizan demesinin sebebi ise maceracı olması, siyasetle uğraşması, hemen hemen her eylemde görülmesiydi. O kadar çok görülüyordu ki yerel kanallardan onu bol bol izliyorduk. Hatta bir kaç defa da genel yayın yapan kanalların haber bültenlerinde de çıkmıştı. Eylem yapan grubun başına geçer, zafer işareti yaparak eylemcileri coştururdu. Bunu o kadar ustaca yapıyordu ki sanki bunun özel eğitimini almış gibiydi. Neden bu kadar iyi bu işi yaptığını sorduğumda genellikle verdiği cevap 'bu işi yürekten yaptığım içindir' derdi. O kadar belaya bulaştığı halde en fazla iki saat gözaltında kalırdı, sonra da bırakılırdı. Sicili ise anadan doğmuş gibi tertemizdi. Biz en küçük bir hata yaptığımızda hemen ya uyarı
alıp ya da disiplin kuruluna gittiğimiz halde, o, o kadar ismi çıktığı halde ne kuralları takardı ne de müdürü. Biz etüte inerken odaya çekilip yatardı. Neden kimsenin ona ilişmediğini sorduğumda' benim arkam sağlam, bu okuldan müdür gider ama ben gitmem'derdi. Gerçekten de öyleydi.

Dün akşam da beni ve diğer oda arkadaşımız Aykut'u da kendisine benzetmiş, akşam yoklamasından sonra yanımıza gelmiş'Var mısınız?Bir kaçamağa' demişti. Biz ona bakarken de 'Ne mal mal bakıyorsunuz, var mısınız?' diye sormuştu. Ben:
- Ne kaçamağı bu?diye sorarken
O:
-Düğüne gideceğiz, iki sokak aşağıda bir düğün var, ev sahibi arkadaşımdır, tanırım, isterseniz benimle gelin.
Ben oldukça şaşırmış halde:
- İyi de gidelim ama nasıl yurttan çıkacağız. Biliyorsun ki her taraf kapalı. Camların hepsi kafesle örtülmüş,nasıl çıkacağız. derken. O:
-İkinci kattan atlayacağız. Bu arada lafa karışan mesut adındaki arkadaş
- Manyak mısınız, sınav arefesindeyiz. Ya ayağınız kırılırsa atlarken. Unutmayın ki, on iki senedir bu sınav için okuyorsunuz.
Sempatizan
-Ben onu bunu bilmem. Ben düğüne giderim. Yastığımı da yorganın altına öyle yerleştirdim ki hoca gelse bile ben zanneder, geliyorsanız gelin. Hep böyle inekleyecek misiniz. Biraz maceracı olun.


Benle Aykut birbirimizle bakıştık, kararımız verdik, onunla gidecektik. İki arkadaş daha bulduk, biri ikinci kata çıkan merdivenin başında kaldı, biri de aşağıya baktı hocalar geldiğinde durumu çakmasın diye ve biz o gece ikinci kattan atlayarak, yurdun arka tarafından asfalt yola çıkmıştık, dönüşte de aynı yolu kullanmış, gece saat ikide gelmiştik.

İşte dolabın tıkırtısı geldiğinde saat sabahın yedisiydi. Başımı kaldırdım baktım ki sempatizan, dolabından flama, bayrak, poster falan çıkartıyor. Yarı uykulu halde:
- Daha kargalar bokunu yemeden ne diye kalktın? diye sordum. Gülerek
- Bugün Bostaniçi'nde eylem var. Ona hazırlık yapıyorum. Derslere girmeyeceğim bugün, hem de bir hesabım var. Geçen eylemde burun buruna geldiğim polisi ora da bulursam, ne yapacağımı bilirim ben ona. Biliyon mu geçenlerde yumruk yumruğa kavgaya girdik onla. Bu defa onun da işini bitireceğim.
Ben:
- Boş ver ya. Daha öğrencisin sen. Ne diye eyleme gidiyorsun ki. Okulunu bitir, Doktor ol, o zaman ancak elinden bir şey gelir. Bu halinle kimse seni takmaz. O da:
-zaten herkesi ideolojik olarak ikna ettim, bir sen kaldın, sen de bir imana gelsen var ya. Senden eyleme katılmanı da istemeyeceğim. Senin gibi sanat ve edebiyatla uğraşan biri ilerde çok işimize yarar.
Ben de:
-Kafama takılan sorulara cevap ver, ben de katılayım sana. Yine o gülümsedi,
- Ulan kıvırsık senin şu tatlı gülüşün olmazsa var ya, seni bir güzel benzetirdim ama bir gülümsüyorsun ya dayanamıyorum hemen yumuşuyorum. Gün gelecek sen kendin davaya inanacaksın. Hiç kimsenin sana bir şey demesine gerek kalmadan, yaşadıklarınla tecrübe edeceksin bu hayatı ve sende benim gibi sempatizan olacaksın. Ha bu arada dün akşam ki koca memeli kız nasıldı düğündeki. Nasıl hemen seni alıp gidip koluna girip halay çektik.
Bu arada uyanıp da bizi dinleyen Aykut:
-O kız var ya memelik takmadığı ne kadar da belliydi. Ne biçim inip kalkıyordu o memeler
Sempatizan

-Bakıyorum da kızdan laf açınca kulağın hemencecik açılıyormuş. Oğlum sen daha meme görmemişsin. Bizim o taraflara gel bi hele. Bir iki ay sonra sizi bizim köye götüreceğim, düğüne. Bu arada ona memelik denmez sutyen denilir modern dilde.
Göğüslerin büyük bir kısmı yağ dokusundan oluşur ve göğüsler deri ile Cooper bağı adı verilen ince bağlar tarafından desteklenir. Bunlar esnek olmadığından, tekrarlanan seri hareketlerde, ya da yoğun spor aktivitelerinde göğüsler sallanır ve bu bağlar zorlanma sonucu esner. Bu esneme bir kez gerçekleşti mi, eski haline dönmez. Bunun sonucu da her kadının kabusu olan sarkık göğüslerdir. Ben sözünü kestim
- vay vay nelerde biliyormuş,
kendine son derece güvenilir bir şekilde
-Ya ne bekliyordun tatlı çocuk, karşında geleceğin jinekoloğu var, hadi bu kadar yeter, ben gidiyorum isyan beni bekliyor.
-ya Ferhat, gitme bugün gitmesen ne olacak ki bak bugün ben de okula gitmiyordum. eğer sen gelirsen birlikte okula gideriz. Bugün de eyleme gitme. Dedim yalvarır bir sesle.
- Annem gibi konuştun, hadi byee. Diyerek kapıdan çıktı.

Ben saat on ikiye kadar yattım, sonra kalkıp öğle yemeğine gittim. Dönüşte odama çekildim, İnce Memedi okuyordum, yanıma gelen Aykut:
-Hayırdır, daha bitirmedin mi İnce Memedi?
Ben de:
-Yaşar kemal bir türlü öldürmedi ki bir cildin sonunda öldürdüğünü başka bir cildin başında tekrar diriltiyor.
Kitapta geldiğim yere kadar baktım. Sayfasını hafifçe katladım. Aykut
-nereye
-Lavaboya deyip çıktım.
Lavaboya gittiğimde, Sempatizanı gördüm, yüzü bembeyazdı ve hafiften morluklar vardı yüzünde,
-Ne oldu lan, bu halin ne
-O polisle kavga ettik, iki üç polis beni takip ederek sapa bir yerde üstüme çullandılar. beni dövdüler, güldü. Biliyor musun az önce işedim, kan geliyordu.
-iç kanama geçiriyorsun öyle ise.
Onu hiç dinlemeden belletmen İbrahim Hocaya gittim. ve ambulans çağırdım. 20 dakika sonra ambulans yurdun önündeydi. Ambulans gelene kadar iyice bitkin düşmüştü. ambulansta yanı başına oturdum. elinden tuttum.
Konuşmakta zorluk çektiği anlaşılıyordu. Bir an için ölümün o soğuk, katı, beyaz gölgesini gördüm yüzünde. Bana eliyle işaret etti. Kulağımı ağzına yaklaştırdım bana...

-Biliyor musun? Gözüm açık gitmeyeceğim. Sen de artık bir sempatizansın. İstesen de İstemesen de. der demez gözlerini yumdu. ve öldüğünü anladım. son sözleri bana çok dokunmuştu İbrahim Hoca
-Ne oldu? diye sordu.
-Öldü dedim ağlamaklı bir sesle

Gözlerim dolmuştu, ağladım ağlayacaktım ama kendimi tuttum. Çünkü ben de artık bir sempatizandım, ve sempatizanlar ağlamazdı, ve sempatizanlar ağlayamazlardı.

Çok sonra İbrahim hoca bana soracaktı, Ferhat en son ne dedi diye, son sözleri neydi diye. ve ben de ona cevap verecektim' sadece herkese söyle hakkımı helal ediyorum' diye İbarahim hoca da:
-helali hoş olsun diyecekti.

30 Mart 2009 7-8 dakika 10 öyküsü var.
Yorumlar