Serap'ın Günlüğü - 1

....Heyecanla gözyaşlarını kuruladı rüzgarların aşıladığı çiçek gibi aydınlandı birden yüzü.Kalbinin çarpıntısı sevdiklerini görmekten farksızdı bütün İstanbul sahilleri limanlar benim dedi gün ışığını görür görmez alelacele pencereye koştu uzakta tepeleri görüyor boğazın lacivert rengini düşünüyor suya yansıyan düşlere sayısızca dalıp çıkıyordu.Kabristanı gözleri fark edeceği kadar yakındı duygularındaki maneviyata ait ne varsa nerede ne zaman kabristana gelince dualar geçiyordu dilinden birkaç güvercin belki kuğu kuşu görünce de büyük yorgunluğuna sevinç getirdiklerini aklından geçirdi. Bir gün önce uzunca ağlayışını hatırladı şu yaşadığı paslı dünyada bir anlam kazanacak mıydı ? Kentin betonlaşan yüzünü zevksiz estetiksiz insan ruhunu yoran yerleşim alanlarının ruhunda açtığı heyecansız zamana acıyordu neredeyse ölülerini unutan insanlarla aynı şehri paylaşmaktan üzüntü duyuyordu duyarsız ve sorumsuzca yaşantıları her gün duygularını hançerliyor kendini mutsuz eden konulardan biri olarak bunu görüyordu .Minibüs ve otobüs durağı yine kalabalık eşler dostlar arkadaşlar sıraya girmiş gibi veda kıvranışları içinde bekleşiyorlar karşılıksız mektuplar yazmışlar da birbirlerine sitem bakışlarını fırlatıyorlar gibi. Bir taraftan da rüzgarların döktüğü yapraklar gibi bir türlü geri dönmeyen güzellikleri gençlik yıllarını düşüne düşüne bir bastona tutunmak ihtiyacı taşıyan veya kanburlaşan yaşlı insanların geçişlerini ibretle izledi.İnce bir gülümseme ile kendisini o güngörmüş güzel insanların yerinde saydı ağaran saçlarını gözlük kullanan gözlerini çiçekli bol geniş elbiseler içinde.. yoo daha fazla ileri gidemedi ama hüzünlendi saçlarına istem dışı giden ellerine baktı bir gün kırış kırış olacaklarını biliyordu döndü aynaya bakma ihtiyacını hissetti tatil yaklaşıyor ve sınıfını geçmek üzere olduğunu iki yılı daha vardı üniveriste okumak güçlü sağlıklı başarıların sonucu olarak da sevdiği mesleğin içinde olmak istiyordu bir an evvel az önceki düşünce girdabından çıkmalıydı. Daha farklı duygulara taşımalıydı kendisini saçlarına şekil vermeye çalışırken yağmurlarla beslenen toprakların hikayelerini aklına getirdi sonra bir çok yeri helak eden yangınları yakan yıkan küllere dönüşen yemyeşil dağları ve daha sönmemiş ateşleri aklına getirdi canı sıkıldı duyarsız ve hainlik dolu bu kabul edilemez saldırılara.Bu gergin düşüncelerden boğazın mavi-yeşil rengine en uyumlu rengi erguvan ağaçlarını aklına getirdi.Erguvan ağacının dikkatlerden uzak hayatlarımıza girip çıktığını kısa geçici bir dönem için bile olsa İstanbul ve boğaza yaşattığı muhteşem manzaralık renk karnavalı nasıl da insana mutlu anlar yaşatıyordu .Ah evet efsane aşkların bıraktığı izlerin de yedi tepe istanbul'da olduğunu aklına getirdi yeni biri ile tanışıyor gibi umutlandı ne kadar güzel bir şehir dedi eskimez şarkılar gibi en sevdiği çiçeklerin tebessümleri gibi geliyordu martı çığlıkları kuş sesleri vapurların boğaz sevinci iskelelerdeki canlılık bir yandan hazırlanıyor bir yandan arada bir açık bıraktığı pencereden gelen sesleri dışarıda devam eden hayatın melodisini dinliyordu.Neredeyse dilinin ucuna gelmiş bir şarkı mırıldanacaktı ki masa üzerinde karalanmış yazılardan biri dikkatini çekti şiirimsi bir yazının final cümlesiydi '..kalabalıkta yalnız kalmanın yalnızlıklar içinde en sevimsizi olduğunu......seni anlıyorum diye başlayan palavralar arasında kime güveneceğini bilemezken hem de ..' diye sona eren yazısını hatırladı evet bunda israrlıydı ve kendisini en güzel bu şekilde ancak ifade edebilirdi 'sessiz ve yalnız' isimli şiir kitabı gözüne ilişti 98.sahifesinde 'bağrımdaki sızıyı anlatamam ..elime geçen her şeyi karaladım ..ağlayışlarım dinmez benim ..rüzgara bırakılmış gibiyim..ruhumu kemiriyor yalanlar..renklerimi kaybettim..güzellikler öldü..arsız dünyaya meydan okuyor..' gibi cümleler kitabın bir çok yerinde farklı versiyonları ile dolu doluydu hayat işte dedi hayat insanı ne hale getiriyor '..seraaappppp...' arkadaşı sesleniyordu hemen çıkmalıydı ...


04.06.2011/Çengelköy

17 Temmuz 2011 3-4 dakika 44 öyküsü var.
Yorumlar