Sesler ve Sisler

- Nasılsın Ahmet Ağabey?
- Ooh! Sen miydin Memet?
- Korkuttum mu ağabey?
- Yo dalmışım biraz. Nasılsın?
- Kusura bakma ağabey, iyiyim sağ ol. Nerelere daldın gittin öyle.
- Açma yaramı be Memet, açma yaramı.
- Olur, açmam abi...
- Dün keklik avına gittim. Benim canım Gümüş Kanat'ım var ya; ah sesi değil beni, dağları taşları ağlatan... Gurrak, gurgurgur, gurka gurka gurrak diye öterek içimi dağlayan canım kekliğim, Gümüş Kanat'ımı da götürdüm yanımda. Yukarı tepedeki, Kasap Çeşmesinin orada kendime güme yaptım. Su başındaki kayanın altına kekliğimin ayağındaki ipi bağladım. Meğer ipi uzun tutmuşum. İster misin benim keklik tutsun kayanın üstüne çıksın! Başta şaştım ne de çabuk erkek keklik geldi sesine diye. İşte onun benim kekliğim olabileceğini tahmin edemedim. Asıldım hemen tetiğe, anında düşüverdi Gümüş Kanat'ım. Vay bana avcı diyenin! Vay bundan sonra beni avcı diye çağıranın gelmişini geçmişini...
- Tamam, tamam ağabey sıkma canını. Haydi, ben gidiyorum.
- Deşme dedim yaramı sana demi? Nereye gidiyorsun?
- Sahilde dolaşacağım biraz...

Ademoğlu ne garip bir mahlukattır öyle. Yolları sıralayan ayaklarının üzerindeki yere eğilmiş başların içinde ne farklı düşünceler dolanmakta. Düşünceler! Rengârenk düşünceler... Evet, rengi olmalı düşüncelerin. Üzüntülüyse mesela Ahmet Ağabey gibi kırmızı bulutlar tütmeli kafadan. Karamsarsa gri, masumane ise beyaz, umutluysa saydam sisler olmalı kafamızın üstünde. Mutluluk ne renk olurdu acaba? Ne fark eder, ne renkse ne? Asıl aynı hayatı yaşayıp da nasıl farklı düşünceler kurar insan. Hava kapatmaya başladı mı, sadece yağmuru düşünmeli. Dere yatağına yakın olanlar sel olur mu diye endişelenirken tarlaya mahsul ekenler elini ovuşturmamalı. Çıkarların durumuna göre mi şekilleniyor düşünceler. Tabi ya hayat çıkarlar ölçüsünde düşünülüyor ve davranışlar o düşüncelere göre şekilleniyor. Duygular, istenen sonuca dair oluşan beklentilere göre şekilleniyor. Her şeyin başı çıkar ilişkisi muhakkak. Her yapının, her duygunun kökü menfi beklentiler...

MEHMET
Bunları düşleyerek vardı sahile açılan son sokağa. Denizin iyotlu, sıcak esintisi etraftaki ıhlamur, leylak, hanımeli kokularını böldü geçti. Biran için ferahladı ve kafasından savdı düşünceleri; denizin beyaz köpüklü mavisini görünce. Kumlara ayağı değdiğinde sıcaklığı iliklerinin içine kadar girdi. Bata çıka denize paralel yürümeye başladı. Esinti, düğmesiz gömleğini havalandırıyor, kılsız buğday göğsü içinde parlıyordu. İlerideki kadınlardan oluşan kümelere doğru yaklaştı.

MARTILAR
Viayyıayk, viayyıayk, viayyıayk...

SAÇI AK KADIN
Bir şey olmaz kızım, çıkar elbiselerini bebeğin, pişik olmuş yazık baksana. Suya sokalım haydi, tuzlu su iyi gelir derisine.

TELAŞLI KADIN
Olmaz ana; üşütürüz çocuğu. Sen adetten kesildin diye yanıyorsun. Çocuk üşür. Denize hayatta sokmam ısrar etme.

DENİZ
Huhuhhuhuhuuuuuurraaa, grrrachffhhhhoooşş, fıhsssssşşşşşht...

OTURAN ÜÇLÜ KIZ
Yok, biz bunu yenemeyiz Hatce. Bütün taşları topladı gene. -Bir çimdik. Çimdirilen bağırır- Aahh, ne çimdiriyorsun Halime, dedim size bu mangala da beni abimler bile yenemiyor,

AYAKTAKİ KADIN
Nasıl oynanıyor kızlar bu oyun...

GÜNEŞ
...

KUM
Gırch, gurch, gırch, gurch...

MEHMET
Bebeği seven kadınların ve mangala oynayan kızların yanından usul adımlarla geçti. Sepetini önüne koymuş, denize doğru dalıp gitmiş, sarı örtülü kızın arkasından dolandı. Biraz merakla geriye dönüp kızı görünce aniden durdu. İçinden kızgın bir yağ akıp geçti, dizleri soğuyuvermişti lakin. Midesi buruldu, kalbi hızla çarpmaya başladı ve omurgalarının arasında mutlu addettiği bir kabartı nefesini kesti. Sesler hala yakındı ve sesleri kendi çıkarları doğrultusunda işitmeye başladı.

MARTILAR
Aaaaşk, aaaaşk, aaaaaşk...

SAÇI AK KADIN
Çok güzel bir kız bu (bebeğe diyordu oysa).

TELAŞLI KADIN
Nazar değdireceksin şimdi.

GÜNEŞ
Var mı beni içinizde tanıyan, yaşanmadan çözülmeyen sır benim. Kalmasa da şöhretimi duymayan, kimliğimi tarif etmek zor benim.

OTURAN ÜÇLÜ KIZ
Haydi, sıra sende, hamleni yap şu kıza, pısırık olma, gene kaybedersin.

KUM
Koşşş, konuşşşş, koşşş, konuşşşş...

AYAKTAKİ KADIN
Güzel bir oyun başlasın aranızda, sizi baş başa bırakayım ben.

DENİZ
Ne oldu sana?

Bilmiyorum.

Anlat haydi bana, ne oldu sana?

Düşünemiyorum hiçbir şey. Kim bu güzel kız böyle, aklım başımdan uçtu gitti sanki.

Hani sen yıldırım aşkına inanmazdın?

Yanılmışım deniz, deniz kokan bu kadını görmeden önceydi o. Elleri martı kanadı gibi baksana, güneş sarısı yemenisinin altında kumdan teni ve esen rüzgâr gibi sert mizacı; galiba bu sahilin, kadına bürünen vücudu bu... Âşık oldum.

Oda seni gördü mü?

Arkasından dolanırken kaldırıp başını baktı. Sanki gülümsedi bana. Evet, evet gülümsedi.

O da sana âşık oldu galiba?

Öyle olmalı. Bence oda yıllardır beni bekliyordu.

Nasıl?

Bu sahile gelip beni arayarak...

Neden daha önce görüşemediniz peki?

Bilmiyorum. Zannedersem birbirimizi arıyorduk zamanın kadranlarında.

Sen buldum diyorsun, peki oda aynı düşüncede mi?

Elbette. Baksana deniz, sana nasıl bakıyor. Tıpkı benim bakışlarım gibi. Eminim onunla da konuşuyorsun, oda aynı soruları cevaplıyordur şu an.

Neden sana bakmıyor o halde şimdi?

Bilmem. Dur bakayım. Kızgın bir ifadesi var birazda. Sanki daha önce nerelerdeydin der gibi. Evet, bu kızgın bakış bana siteminden kaynaklanıyor.

Ne zaman açılacaksın peki?

Bir daha bana baktığında vakit tamamdır. Gideceğim yanına.

Ne diyeceksin peki Mehmet?

Düşündeki benimle konuşma artık, ben geldim denizkızı, etten ve kemiktenim, benimle konuş bundan sonra.
...
VE DENİZE BAKAN KIZ
(Öfkesinden soluk soluğa düşünüyordu)
Ah Mustafa ah nasıl inandım ben sana hâlbuki arkadaşlarım dediydi o çocuğun dediydi nahiyede namı yürümüş gitmiş zamparanın tekiymiş dediydi inanmamış değildim arkadaşlarıma ama gönlüm ferman dinlemedi işte suç sadece bende değil ki o alçak Mustafa da demedi mi seni seviyorum diye dediydi tabi bana ilkin taşa sarılı kâğıt attıydı sonra kaç kez mektuplaştık mektuplaşmamız da ayrı bir macera değil miydi okulun yıkık duvarındaki yuvarlak taşın altına bıraktık mektuplarımızı ah Mustafa inandım beni sevdiğine ondan gece geldim o ahıra farklı sandım bu kez duygularını konuşacağız sandım göz göze bakacağız sandım ellerimiz dokunsa birbirine yeter sandım ama sen hemen kıçımı tuttuydun da gene anlamadım meğer şehvet bürümüş seni ah Mustafa ya şimdi hamileysem birde...

28 Mart 2016 6-7 dakika 6 öyküsü var.
Yorumlar