Sessiz Cezam

Soğuk bir Şubat sabahıydı. Osman, yine aynı rutine uyanmıştı: Çaydanlığın sesiyle birlikte doğan kaygı, aynadaki yorgun yüz ve ceketin iç cebinde titreyen bir kağıt. İki yıldır her sabah, ailesine kahvaltı hazırlarken aynı yalanı söylüyordu:

"Bugün de işe biraz erken gitmem gerek."

Aslında Osman’ın gittiği yer ne bir iş yeri, ne de bir umut kapısıydı. Mahkeme salonları, savunma kürsüleri, soğuk karakol koridorları… Haftanın beş günü karakolda imza atıyor, ayda iki kere ağır ceza mahkemesine çıkıyordu. Suçlama, eski bir arkadaşın adını verdiği bir dosyada yer almış olmasıydı. Ne tam suçlu, ne de tamamen masum sayılıyordu artık. Arada kalmış bir hayatın içinde, sessiz bir düşüşteydi.

O iki yıl boyunca Osman, ailesine hiçbir şey söylemedi. Ne annesine ne kardeşine. Evin geçimini sağlarken, evin ağabeyi ve tek dayanağı olmayı sürdürdü. Ama içindeki yük, her geçen gün biraz daha ağırlaştı. Her imzadan sonra, dışarıda gülümseyen yüzünün altında bir başka adam daha taşıyordu.

Ve bir gün… O karar günü geldi.

Hakim kararı okurken salonda çıt çıkmadı. "Sanığın, üç yıl hapis cezasına çarptırılmasına, cezasının infazına başlanmasına..." cümlesiyle birlikte Osman'ın içindeki zaman da durmuştu. Elleri titremedi, gözleri dolmadı. Sadece başını önüne eğdi. Sanki iki yıl önce zaten düşmüş olduğu uçurumun dibini yeni görüyordu.

Cezaevine girerken, cebinde sadece bir mektup vardı. Annesine yazılmış, ama hiç gönderilmemiş bir mektup. Üzerinde silik harflerle: “Her şey senin bilmediğin kadar zordu, ama ben seni hep düşündüm.” yazıyordu.

09 Mayıs 2025 1-2 dakika 24 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar