Sevap Kazandıran

Psikiyatri servisinde o gün hava ağırdı. Koridorun floresan ışıkları, hastaların bakışları kadar solgundu. Yıllardır bu duvarların arasında çalışıyordum ama o gün içimde tuhaf bir boşluk vardı. Ne yaptığım iş, ne sabahları zorla içtiğim çay, ne de akşam eve dönmek... Hiçbiri anlam taşımıyordu.

Bir arkadaşım fark etti bu hâlimi.

“Gel,” dedi bir gün, “bir dergâha gidelim. Sohbet var, iyi gelir.”


İlk gidişimde, içimde bir yerlere su değmiş gibi oldu.

İkinci, üçüncü derste kelimelerim bile değişti.

Artık her şeye “inşallah”, “maşallah” der olmuştum.

Servistekiler biraz dalga geçiyor, “memur bey derviş oldu” diye fısıldaşıyordu ama ben uzun zaman sonra ilk defa bir sükûnet hissediyordum.


Bir sabah servise yeni bir hasta geldi.

Genç bir adam, gözleri boşluğa bakıyor, dudakları titriyordu. Annesi perişandı;

“Bizi mahvetti doktor bey, bizi mahvetti!” diye ağlıyordu.

O sahne bana dergâhta duyduğum cümleleri hatırlattı. Kalbimden geçenle dilim aynı anda hareket etti:


“Teyze,” dedim, “şimdiye kadar oğlun size sevap kazandırıyordu. Bundan sonra bize kazandıracak.”


Sözümün bittiği anda sessizlik çöktü.

Bir saniyeliğine, sanki herkes taş kesilmişti.

Sonra kadın yanındaki akrabaya döndü, yüzünü buruşturup fısıldadı:

“Ah laww… Görüyorsun, burada kala kala bu da kafayı yemiş. Yazık, ne tatlı çocuktur da.”


O an içimde bir şey gülüp bir şey yandı.

Kendimi savunamadım, sadece gülümsedim.

Belki de gerçekten biraz “kafayı yemiştim” ama farklı bir yerden:

Hayatın acısını, deliliğini, umudunu bir potada karıştırmaktan.


O günden sonra dergâha gitmeye devam ettim ama başka bir niyetle...

Artık orada “kurtulmayı” değil, sadece “anlamayı” arıyordum.

Çünkü anladım ki bazen delilikle hikmet, aynı cümlenin iki kelimesi olabiliyordu.


Ve psikiyatri servisinde, hastaların arasında, her “geçmiş olsun” dediğimde içimden hâlâ şu dua geçiyordu:

“Belki de bu dünyada herkes birbirine sevap kazandırıyor, farkında olmadan.”


18 Ekim 2025 1-2 dakika 31 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar