Sevda Sürgünü ( 3 )

Cennet Adana'da elit bir çevrede dubleks güzel villada oturuyordu. İki yaşında dünyalar tatlısı bir oğlu vardı. Hayallerinden çok farklı bir evlilik serüvenine kader sürüklemişti. Maddi olarak her türlü ihtiyacı karşılanıyordu fakat gönlündeki Hüseyin sevdasının açlığını giderecek bir imkân verilmiyordu. Yıllar geçse de senelerin gönlünde kangren yaptığı bu yaraya bir çare olamıyordu...
Kayınpederi ve eşi ona çok değer veriyor. Bir dediğini iki yapmıyorlardı. Hayatındaki tüm bu güzelliklere rağmen, yüzü hiç gülemiyor, içtenlikle bir kahkaha atamıyordu bile.... Eşinin sosyal hayatı pek yoktu. Zaman zaman amcaoğlu Sinan evlerine gelir eşiyle tavla oynarlardı. Sinan, bazen derin derin gözlerine bakar, içinde anlamsız korkular yaşatırdı. Bu bakışlarda farklı bir amaç, ve düşünce görmezdi ama yinede rahatsızlık duyardı.
Dünyalar tatlısı oğluyla gönlündeki hicran yarasına bir nebze olsun gem vurmaya çalışıyordu. Kendisini sosyal hayattan tamamen soyutlamıştı. Sadece eşinin zoruyla haftada üç gün takı tasarım kursuna gidiyordu. Bu kursa her gidişinde, yolda başında kep olan bir gençle karşılaşıyor, kendisine dalgın dalgın bakıyordu. Bu durumdan dan da çok rahatsızlık duyuyor, fakat eşine ve kimselere bahsetmiyordu.
Bir bahar akşamı kapı zilinin acı acı sesiyle içi cız etti. Gelen eşinin amcaoğlu Sinan'dı.
' Buyur Sinan Abi, bir şey mi oldu? Nedir bu acelen' diyerek onun konuşmasına fırsat vermeden peş peşe soruları sıraladı merak ve endişeyle...
' Önemli bir şey yok yenge, Nazım hafif rahatsızlık geçirdi. Hastaneye yatırdık. Bende sizi almaya geldim.' Cennet oracıkta donup kaldı. Benzi soldu. Bir süre tepki veremedi. Ve sadece Nazım! diyebildi derin bir iç çekerek...
Sinan kolundan çekinerek hafiften tutarak: ' Yenge gerçekten ciddi bir şey yok, inanın bana hadi hazırlanın da sizi nazımın yanına götüreyim.' Dedikten sonra küçük Bekir'i kucağına alıp arabaya yöneldi.
Yolda giderken Cennet dalgın bakışlarıyla arabanın camından dışarıya bakarken belikli çok şey düşünüyordu. Hastaneye vardıklarında acıyla çıkan bir ambulansla karşılaştılar cennet'in bu sesle yüreğinden bir şeyler kopmuştu adeta... Koşar adımlarla merdivenleri çıktılar. Nazım'ın nöroloji servisinde yattığını öğrenince beynine ağır bir kurşun saplanmış gibi sendeledi... Eşinin yanına girmesine izin vermiyorlardı. Yoğun bakımda yattığını söylediler.
Doktora yalvarırcasına 'Ne olursunuz doktor bey ben eşimin yanına girmek istiyorum. Neyi var eşimin? Sapasağlam evden çıkmıştı.' Diyerek hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
' Eşinizin ciddi bir şeyi yok şiddetli baş ağrısıyla buraya geldi. Yapılan tetkiklerden sonra yoğun bakıma almamız gerekti. Merak etmeyin, size yarın daha sevindirici haberler vereceğiz inşallah.' Dedikten sonra oradan ayrıldı.
Cennet'in kayın pederi, gözleri ağlamaktan şişmiş, ayakta zor duran bir çınar gibi duruyordu. Belli ki çok ağlamış fakat bunu kimselere belli etmek istemiyordu. Cennet hıçkırıklarla kayınpederine sarılarak: ' Baba ne olursun Nazım için bir şeyler yap!'
Babası yüreğindeki yangını dışa yansıtmamaya özen gösterircesine: ' korkma kızım! Allah'ın izniyle oğluma bir şey olmayacak, sakin ol' diyebildi gözleri, yağmur yüklenmiş siyah bulutlar gibi doldu.
Sinan, çocukla ilgileniyor, zaman zaman Cennet'e o da teselli veriyordu.

Devamı var...

21 Kasım 2009 3-4 dakika 36 öyküsü var.
Yorumlar