Sevdi mi Sevildi mi

Başına bunların geleceğini bilse evlenmezdi.. İşçi bir ailenin çocuğuydu Ata, bulunduğu kentte canı sıkıldığı için İstanbul gelmişti. Hemen hemen her gün Beyoğlu'nun farklı meyhanelerine ve barlarına gidip, kör kütük sarhoş olana dek içer ve oteline dönerdi.İçinde barındırdığı ve her gün yüreğini kemiren o müthiş dramı kimseye anlatmaz,hatta tanıştığı insanlara anlatmak istediğinde, bir an boğazında düğümlenen sözcüklerle savaşa tutuşur, yenildiğini anladığı vakit susardı..

Çoğu defa parasının hesabını tutmayıp günü tütünsüz ve aşsız geçirdiği zamanlarda olmuştu.

Yine bir gün sarhoş olarak otele geldi Ata;
Resepsiyon'dan oda anahtarını aldıktan sonra hafif ve ağır adımlarla merdivenleri çıktı.
Bir şey yapmalıydı ama ne? İçinde bitip tükenmeyen o sancıdan bir hamlede kurtulmalıydı, aksi halde kendi sonunun hiçte hoş olmayacağının farkındaydı. Odasında bulunan aynaya doğru yaklaştı, bir süre kendine baktı, daha sonra yanından eksik etmediği çantasının fermuarını açıp, çok sevdiği şiirlerle dolu defterini ve kalemini çıkardı. Sarhoş bir kafayla ne yaza bilirdi ki? Bu sorunun cevabını birkaç saat önce içki masasında vermiş olmalıydı...

Şimdi yazmış olduğu mektubu sizlere yazacağım, birçoğunuz dilediği vakit yarıda bıraka bilir, fakat ben ısrarla okumanız gerektiğini düşünüyorum, neden mi? İşte cevaplıyorum...


?'Yaklaşık olarak iki yıl önce tanıştığım bir kadına âşıktım. Onunla daha güzel bir yarının özlemini gerçekleştirmek için evlendim. Sarhoşum bağışlayın beni, iyi bir yazar değilim, fakat beni anlayacağınızdan eminim...
Güzel, akıllı ve hoş bir kadındı.. Diğer kadınlardan onu ayıran neydi bilmiyorum, bildiğim tek şey aptal değildi. Evliliğimizin öncesinde gayet mutlu ve güzel bir geleceğin temellerini ata bilecek güce sahip, ilişkimiz olduğunu düşünüyorduk, düşünmemiş olsaydık evlenmezdik öyle değil mi? İçimde müthiş bir sahiplenme duygusu alıp başını gitmişti, zamanla beni sevmediğini, her defasında onun yüreğinin dahi bana ait olmadığını düşünmekle meşguldüm, öyle ki bir defasında sırf merakımdan benden önceki ilişkilerini anlatmasını istemişimdir, duyduklarımı burada yazmak istemiyorum. Bildiğim tek şey onu sevmiş olmamdı, belki de bu yüzden sürekli aynı konuları açıp aramızda problemler yaratıyordum.
Bir gün baba olacağım haberiyle inanılmaz bir mutluluğun içine sürüklendim, ona karşı olan ilgim daha fazla artmıştı, mesela sürekli adına şiirler yazıyordum, yetmiyor onu sevindirecek en ufak detayları bile günler öncesinden planlıyor ve hayata geçiriyordum. Ona güveniyordum ve aşkın sıradan bir palavra olduğunu düşünürken ,gerçekten aşkın var olduğuna inanmaya başlamıştım .

Simdi ise sevmiyorum onu.. değişen ne oldu bilmiyorum. Şöyle bir soruyla karşılaştınız mı hiç? İnsan neden sevmeli? Bunu cevaplamak istiyorum sizlere..

Bir gün sessiz bir ormanlığın içinde kaybolan kadın, korkak adımlarla sığınacak bir yer arar kendisine,.
etrafta aç yılanlar,kurtlar,vahşi hayvanlar zehirli akrepler pusuya yatmıştır, mutlak çevrede bir ev yada sığınacak bekçi Kulübesi olmalıydı.
Ormanlıkta kendine ağaçlardan yaptığı eve hapis eden adam, garip bir çığlık duydu ve sıçradı yerinden, eline tüfeğini alıp pencereden dışarıyı izlemeye başladı, beyaz elbisesi göğüslerine kadar yırtık kadını gördü.
Bu oydu! Ormanlıkta kaybolan kadın,kapıyı açtı ve içeri girmesini söyledi, kadın o kadar çok korkmuştu ki hiç tanımadığı bu adamın evine girmekten başka çaresi yoktu, sobanın dibinde bulunan iskemleye oturdu ve ağlamaya başladı..
Bir süre sonra konuşmaya başladılar.
Nerden ve nasıl geldiğini sordu adam. Kadın kaybolduğunu ve yakınlarda bulunan bir çiftlik sahibinin kızı olduğunu söyledi, av yapmak için çıktığını, gün batımından sonra yolunu kaybettiğini söyledi. Sabaha kadar konuştular, konuştular konuştular...

İnanmazsınız ama âşık oldular! Halen hayret ediyorum bu hikâyeye, fakat birçoğunuz bunu normal karşılıyor ola bilir, ben asla bunu kabul etmiyorum! Neden mi? Anlatayım, kadın kayboldu ve dışarıdaki vahşi hayvanlara yem olmamak için bu eve sığınmak zorundaydı, uzun zamandır kadınsız kalmış bu adam, içinde bulunduğu boşluğu onunla birkaç saatliğine olsun doldurmak zorundaydı, ve öylede oldu sabahleyin kadın çiftliğine döndü... Tabi giderken de geri geleceği sözünü verdi. Aradan günler geçmişti, yalnız olan adam o uzun kirpikli kadını unutamamıştı, öyle ki kusursuz denilecek bir güzelliğe sahipti. Zaman sonra korkularının esiri olduğunu düşündü kadının, bu yüzden zarar görmek istemediğinden, kandırmıştı adamı!
Aylar sonra adam kente gittiğinde bu kadını yeniden gördü! Hem de bir bankta yapa yalnız ağlarken! Koşarak yanına gitti, kadın tanıdı onu, uzun süre konuştular konuştular konuştular...
Haftalarca süren bu beraberliklerinin sonunda kadın hamile kalmıştı! Ormanlıktaki evine geri dönen adam, kadınında geleceğini düşündü ki kadın sevmişti onu! Öylede oldu, kadın geldi...
Her geçen gün karnı daha belirgin hal almaya başlamıştı, bu koca ormanlıkta çocuğun dünyaya gelmesi mümkün değildi, hem kadının ailesi de bu olaya şiddetle karşı çıkıyordu. Daha fazla dayanamayan adam, kadına kente ailesinin yanına dönmesini söyledi, kadın bunu hemen kabul etti! Ve nihayetinde çocuk dünyaya geldi...

Adam hiçbir vakit çocuğunu görmedi... Fakat arada bir kente indiğinde haberini alıyordu, kadın orada ormanda kalsaydı belki de ölecekti, adam iki büyük varlığın sağlığı için böylesi bir fedakârlık yaptığından hiçbir zaman pişman olmadı! Bencillik belki de daha olumsuz felaketi hazırlayabilirdi, kadın ise bu fedakârlığın ne olursa olsun borcunu ödemek yerine, saçma bir dünyanın hayaline kapılıp gitmişti, işte şimdi bende anladım ki bir aptalla beraber olmuşum... Bu yüzden pişman değilim şimdi sevmediğime, kolay değil onlarca yırtıcı hayvanın içinden seçilip birine Armağan sunmak. Peki, bir yırtıcı hayvanın eline düşseydi? Kaç çocuk henüz merhaba demeden, kirli sokakların ve kirli mezarlıkların çukuruna atılırdı? ...
Sarhoşum bağışlayın beni, ama mutluyum. En az okuduğunuz hikâyede yenidünyaya gelen çocuk kadar mutluyum, şerefinize dostlarım, şerefine çocuğum, şerefine dünya, şerefine aptal...

09 Eylül 2011 6-7 dakika 26 öyküsü var.
Yorumlar