Seven Ne Yapmaz

Akşam ezanı okunuyordu. Toprak kokan hava çoktan karamıştı delikanlıyı sırılsıklam bırakarak. En fiyakalı ceketini giymişti oysa. O an zamanın bir önemi yoktu delikanlı için ama boşuna bir telaştaydı. Koşar adım vardı eve. Büsbütün ıslanmış delikanlıyı görünce önce şaşırdı sonra güldü ev arkadaşı. Tam bir öğrenci eviydi delikanlının kaldığı yer. İki küçük odası bir de tuvaleti vardı. Hiçbir şey söylemeden odasına geçti delikanlı. Ev arkadaşı da anlamıştı yine bir şeyler olduğunu ama o anlatana kadar sormaya niyeti yoktu. Kâğıt gibi ince ve rutubetten yeşile dönmüş duvara dayadı sırtını. Darmadağın odasında bir havlu buldu. Kafasını kuruladı bir güzel. Üstüne giyebileceği temiz bir şeyler aramaya başladı minicik odanın içinde. Sonra bu arayışından vazgeçip kuru bir şeyler bulup üstüne geçirmekle yetindi delikanlı. Otuz yedi ekran bir hayli eski televizyonunu açtı. Topu topu altı kanal çekiyordu. Delikanlı bir yerde karar kılana kadar on kez geçti aynı kanalın üzerinden. Yarıda da olsa bir film yakalamıştı ve kafasını dağıtmak için en iyi çare buydu. Kartal Tibet ve Hülya Koçyiğit'in başrolleri üstlendiği 70 yapı ?Seven Ne Yapmaz' adlı filmdi. Delikanlının yeşil çama müthiş bir sevgisi vardı. Ezbere bilse de filmleri hiç sıkılmadan defalarca izleyebilirdi. Tek solukta izledi bu filmi de. Sonra yaslanıp duvara rutubetin bir süre ciğerlerini emmesine izin verdi. Bir an Kartal Tibet'in yerine koydu kendini. Ne büyük bir aşktı bu. Bir de gerçek aşkı hiç tatmamış delikanlı için. Onun hikâyesi ya başlamadan bitmişti ya da hep onu buluyordu yanlış kişiler. Bugün yine yarım kalmıştı hikâyesi Genellikle ayrılık konuşmaları da hep delikanlıya kalırdı. ?Git' demezdi karşısına çıkan kızlar. Son damlasına kadar doldurup patlamasını beklerlerdi delikanlının. Ve her biten aşkın ihalesini omuzlarına yüklerdi. Belki de gücü kalmamıştı artık delikanlının kim bilir. Ancak bu sefer durum farklıydı. İlk defa biri ona ?git' demişti. Sigarasından ciğerlerini yok edeceğine inanarak çektiği bir fırt gibi dolmuştu ciğerlerine ayrılık. Filmler hep mutlu sonla bitiyordu. En uzun metrajlı film onun hayatıydı. Yeşil çamda ki en baba acıları çekiyordu ama sonunda bir türlü gülemiyordu. Bir türlü mutlu sona varmıyordu, varamıyordu. Bir zamanlar beyaz olan perdesinin arasından süzülen ay ışığı bu düşüncelerden kurtardı delikanlıyı. Doktorun ona yazdığı antidepresan haplardan iki tane aldı. Aptala çeviriyordu delikanlıyı ama hiç yoktan düşünmesini engelliyordu. Üniversiteyi bin bir zorlukla kazanıp buraya gelmişti her üniversite öğrencisi gibi. Ama böyle olmamalıydı. Karşılığı bu olmamalıydı. Sarılıp ağlayabileceği ana kucağına kilometrelerce uzaktaydı. En son kurban bayramın görmüştü ailesini. Bu kullandığı hapları bilse oğlunu bu halde görse dayanamazdı belki de biricik anası. Tam uykuya doğru sürüklenirken bedeni, telefonuna gelen mesajla irkildi delikanlı. Yaşadıklarının kötü bir rüya da olduğunu düşünmeye başlamıştı. ?Biz diye bir şey yok asla da olmayacak' yazıyordu mesajda. Ayrılıklara alışkındı delikanlı arkasını dönüp içi kan ağlasa da çok veda etmişti sevdiği kızlara. Daha doğrusu sevdiğini sandığı kızlara. Hayatında bir kez âşık olmuş herkes anlar o an insanın içine mıhlanan o tarif edilmez acıyı. Ve gökten bir vahiy gibi inen yalnızlığın eşsiz soğukluğunu. Çaresizliğin akışına kapıldı genç adam. Akan sular gibi geri dönmeyecek olan sevgilisini düşündü. Sonra tüm yaşanmışlığın basitliğine kızdı. Yaşanan acı tatlı ne varsa bir mesajla bitiyordu işte. Telefonu elinde parçalarcasına sıkarken delikanlı, telefon çalmaya başladı aniden. İçine doğmuştu her halde kadının. Arayan annesiydi. Filmlerde gördüğü şiirlerde okuduğu kadar biliyordu delikanlı hasreti. Annesinin sesini duyunca daha iyi anladı. Ve şaşırdı içi kan ağlarken yüzünün gülebildiğine. Telefonu kapattığında bugüne dek kimse için akıtmadığı gözyaşları hücum etti göz bebeklerinden. Hem ayrılığı hem de hasreti koymuştu yüreğine ve çok ağır gelmişti delikanlıya. Tanrı sabrını deniyordu sanki genç adamın. Kalan son dört ilacı içti bir anda. Derin bir uykuya yatacaktı birazdan. Belki son uykusu olacaktı bu delikanlının. Kalkıp midesinde ne varsa istifra etmeyi düşündü bir an. Sonra vazgeçti ve yattı ranzasına. İzlediği filmin müziği çalıyordu kulaklarında.


Bana kollarını uzatsan biraz
Sana kul olurum
Seven ne yapmaz

Gel öldür bu ömür böyle tükensin
Sana bin can feda
Seven ne yapmaz

Bu gönül uğruna neye katlanmaz
Öl desen ölürüm
Seven ne yapmaz

Gel öldür bu ömür böyle
Tükensin
Sana bin can feda
Seven ne yapmaz

25 Nisan 2009 4-5 dakika 15 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar