Sevgili Anneciğim

Bu mektubu, yazları her hafta sonu gittiğimiz dedemin köyünün bahçesindeki küçük kulübenin önünde bulunan beyaz renge boyadığın masada yazarken. Kardeşlerim Orhan ile Osman ise bahçedeki ağaçların arasında saklambaç oynuyorlardı.

İstersen buraları çok özlediğini düşünerek sana biraz olsun bahçenin şu anki halini anlatayım. Dedem ile babamın beraberce diktiği üzüm asmaları, aralara çektikleri tellere öyle sarılmış ki baktığın taraftan karşı taraf görünmüyor. Bahçenin üst tarafına diktiğimiz vişne ve kirazlar var ya adeta rüzgâr dallarını kırmasın ve sanki birbirilerinden ayrılmasın diye dalları birbirine girmiş. Hele vişnelerin hemen üzerine diktiğimiz ceviz ağacı var ya öyle büyümüş ki yanında bulunan ağaçlara güneş deyip de yanmasın dercesine kollarını üzerlerine uzatmış. Senin anlayacağın bahçedeki ağaçlar dışarıdan gelecek tehiliklere karşı adeta birbirilerine kenetlenmişler. Kötü haber ise senin bahçe giriş kapısının yanına dikmiş olduğun ayva ağacı vardı ya; sen gittikten sonra sadece ayvaları değil dalları da sarardı. Meyve vermez oldu ama babam da dedem de kesmedi; belki geri gelirsinde senin vereceğin suyla tekrar canlanır diye. Ama ne sen geldin ne de ayva canlandı yine de kesmediler o günlerin hatırası olarak kup kuru olarak duruyor.

Anneciğim mektubu yazarken birde ne oldu biliyor musun; beraber geçirdiğimiz o güzel zaman zaman da sıkıntı ve stresli günlerin hayaline dalmışken karşımda uçuşan serçe kuşlarına gözüm takıldı. Kulübenin saçaklarına yapmış oldukları yuvaya girip çıkıyorlar, gagalarında bir şeyler taşıyorlardı. Ancak bir tanesi vardı ki gagasındaki yiyeceklerle bir türlü yuvasına giremiyor yuvanın etrafında dolaşıyordu. Dikkatimi çekti ama bir anlam veremedim. Dedeme seslendim: 'Dedeciğim sessizce yanıma gelir misin? Lütfen'. Dedem durumu anlamış olacak ki hemen yanıma geldi. Bu serçe uzun zamandır gagasındaki yiyecekle dolanıyor ama bir türlü yuvasına girip yiyecekleri bırakamıyor acaba neden? Dedem uzun bir ahhh çektikten sonra:
'Bak yavrucuğum yuvasında onun yavruları var; biz burada oturduğumuz müddetçe içeriye girmez çünkü yavrularına zarar vereceğimizi düşünüyor.'
'Ne yapmalıyız?' dedim dedeme.
'Biz buradan uzaklaşalım bak nasıl yuvasına girecek' dedi dedem.
Gerçekten gözlerimi anne serçeden ayırmadan geri geri giderek oradan uzaklaşınca kuş hemen yuvasına girdi; gagasındaki yiyecekleri bırakıp dışarı çıktı ve damın saçağına kondu. Etrafı kolaçan etmeye başladı.
'Dedeciğim anne serçe ne yapıyor şimdi?' diye sordum.
'Yuvadaki yavrularına bıraktığı yiyeceklere zarar vermeye gelen var mı? Varsa olabilecek tehlikeye karşı koymak ve yavrularını korumak için bekliyor' dedi.

Dedem bunları bana söylerken ben senin bizi bırakıp gittiğin günü hatırladım. Benim annem serçe kuşunun yaptığını bile yapamadı. Kuş yavruları tehlikeye karşı karşıya kalmasın diye yuvasının etrafından ayrılmıyor, sen ise babamla telafisi mümkün sıkıntılara azda olsa göğüs germeye çalışmadan bizleri ansızın bırakıp gittin. Eve dönmeyişinin bizde yaptığı tahribatı anlatmak mümkün değil. İzlerini yaşadığımız süre silemeyeceğiz.

Sevgili anneciğim,
Bunları sana sen üzülesin diye yazmadım, sana olan saygım ölene kadar devam edecek. Ancak, akşam işten eve dönüp kapıyı açtığımda 'anne ben geldim' diyemiyorum ona üzülüyorum. Sıkıntım olduğu zaman kimseyle paylaşamıyorum ona üzülüyorum. Velhasıl bir kuş yavrusu kadar olamadığıma üzülüyorum.
Anneciğim,
Kardeşlerimin durumundan hiç bahsedemedim. İnşallah ikinci mektupta da onlardan bahsederim.
Bütün üzüntü ve sıkıntıları yüreğinin en derinine gömmüş kızın, Ganimet...


Ganimet mektubu bitirip, katladı; zarfın içine koydu. Ancak mektubu postaya vermeyip annesinden kalan malzeme kutusuna gözyaşları içinde diğer mektupların yanına koydu.

________________________________________

17 Temmuz 2011 3-4 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar (1)