Sevgili Günlük/Oku Beni

Babam, annem odamın kapısını çalmadan asla içeri girmezlerdi, iyi ki de çat kapı dalıp girmiyorlardı. Zira babamın benim için aldığı kaset çaların, kaseti sarınca onu düzeltmek için kurşun kalemle kaseti geri sarıp, Orhan babayı tekrar tekrar dinlerken yakalayacaklardı. Ders çalışma bahanesiyle kapıyı kapatıp, içeri kapandığımda aşk şiirleri yazdığımı veya günlük defterime bir şeyler yazdığımı nereden bileceklerdi.



Ah zavallı babam ben okula gideceğim diye sabahın beşinde kalkar sabah namazından sonra, sobayı yakar ve benim kalkma saatime kadar beklerdi. Annem ise okuldan döneceğim saate kadar yemekleri hazırlardı. Elimi sıcak sudan soğuk suya sokmadan okumam için fedakarlık yaparlardı, peki ben ne yapardım?



Ders çalışmasına çalışırdım lakin, ödevim varsa, ödevimin dışında yaptığım tek şey, kaset çalardan müzik dinler şiir yazardım. Sanki şair kesilecektim, ebeveynlerimin başına.... Lakin fazla da haksızlık etmeyeyim kendime. O zamanlar ne cep telefonu ne internet vardı. Şimdiki nesil teknolojinin tüm yeni imkanlarından son derece faydalanıyorlar. Benim oğlum veya kızım odasına çekildiğinde ben de kapılarını çalmadan içeri girmiyordum. Lakin elimdeki tepside bir bardak içecek, biraz kurabiye hazırlayıp, onlara ikram etmek için giriyor ve böylece onları incitmeden ne yaptıklarını kontrol ediyordum aklım sıra. Benim saf yavrucuklarım da ne düşünceli bir annesin diye duygusala bağlıyorlardı.



Onların masalarındaki cekmecelerin gözlerini asla karıştırmıyor ve günlüklerini izinsiz okumuyordum..
Kızım, oğluma göre daha çok okur ve yazar, kafasına koyduğu zaman kalın ciltlik bir romanı en fazla üç günde bitirirdi. İlk okula gittiğinde, şarkı sözü yazmış ve bestelemişti.

Çoğu hikayeleri, masalları ve çizdiği resimler okul panosunda haftalarca yayınlanır ve bu başarısı okullar arası ödül alırdı. Şimdi hal böyle olunca ben de bazen o pembe sayfalı günlüklerinde daha neler yazıyor diye merak ediyordum.



Bir gün ne mi yaptım şeytana uydum. Kızım okuldayken odasına girdim ve gizlice çekmecesinin gözündeki o pembe günlüğü ve hatıra defterini buldum.



Günlüğünde, benden bahsediyordu...ve kelimesi kelimesine aklımda olan şu sözler..



Sevgili günlüğüm,içimi senden başkasına dökemiyorum. Annemi ve babamı çok seviyorum, ara sıra kavga etseler de,sonunda barışmaları beni umutlandırıyor, lakin annem, dedemin ölümünden ve erkek kardeşimin doğuşundan sonra hastalandı, okula her gittiğimde, onu çok merak ediyor, dönüşümde annemi nasıl bulacağım diye hep düşünüyorum...



Ama ben yine de okumaktan vazgeçmeyeceğim, bir gün halam gibi doktor olacağım ve anneme bakacağım..



Günlüğü okuduktan sonra oldukça etkilendim, göz yaşlarıma hakim olamadım, oldukça duygusallaştım ve genelde çocuklarım okuldan geldiklerinde onlara bir şeyler yapamıyordum, ya ablam, ya eşim, yemek hazırlıyor, çoğu zamanda dışarıdan yemek yemek zorunda kalıyorduk. Bu durum içime oturuyor, hastalığım yüzümden çocuklarımı istediğim gibi bir türlü memnun edemiyordum..



Sonra diğer hikayelerini merak ettim. Bir kaçını okudum... Ama günlüğün sonunda son söz en ilginç olanıydı.



-Günlüğümü okumayın,okuyanı da Allah bildiği gibi yapsın...




Aman Allahı'm bir utandım kendimden, bir utandım ki sormayın. Çocukların da kendi dünyası ve kendi özeli vardı, annemle babam bile bana bu kadarını yapmamıştı.




Ama ah annelik. Sonra oğlumun kini okumak istedim,ama oğlum kızım kadar ne yazmaya ne okumaya hevesliydi, bu yüzden de çoğu sayfası boştu. Kızım beni ve kardeşini bile okumamız için zorluyor, sürekli aldığı romanları önce kendi okuduktan sonra bana okutuyordu. Sonra oğlumun defterindeki dolu olduğu bir kaç sayfadan biri gözüme çarptı.



İlk okul ikinci sınıftaydı.



Sevgili günlüğüm, seni çok sevmiyolum, yazmaktan sıkılıyolum. Ama okulda hep annemi melak ediyolum.Lütfen AllahIm annem iyileşsin, çok üzülüyolum..




OFF ki ne of içler acısı bir durum... Meğer ben çocuklarımın kalbinde nasıl derin bir yara açmışım da haberim yokmuş..



Tam 15 sene katlandılar bu halime... Beni hep idare ettiler, hep bir gün iyi olacağım günü beklediler... Sabah okula çoğu zaman kendileri hazırlandılar.



Ama inançlarını hiç kaybetmediler, bir gün iyi olacağıma yürekten inandılar ve bana daha çok bağlandılar ve ben önce Allah'a çok dua ettim bana yardım etmesi için ve kendime inandım ve söz verdim, iyi olmak ve onlara kendi ellerimle yemek hazırlamak, onları fena olurum diye aceleyle döndürdüğüm parklardan, eğlencelerden, gezmelerden mahrum bıraktığım günleri geç de olsa telafi etmek için......



Şimdi onlarla yaşayamadığım anneliği tekrar yaşıyor, geç kaldığım yılları geri döndüremesem de, açık farkı doyasıya onlarla lezzet alarak ve aldırarak yaşıyorum. Her gün canlarının istediği yemekleri pişirip, istedikleri alışveriş merkezinde boğulma ve kapalı kalma fobisini biraz da olsa yenme zaferiyle alış veriş yapıp, hayatın renklerini yeni açılan dünya gözüyle keşfediyor ve Allahıma her gün şükrediyorum...




Günlüğüm ise elden geçirdiğimiz şu hurda bilgisayarda naçizane yazdığım satırlardır, biraz tozlu geçmişimden,biraz çocukluğumdan, biraz gençliğimden, biraz gençliğimde tadını anlayamadığım anneliğimden kalan...

10 Ocak 2014 4-5 dakika 19 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Mühim olan yaşadıklarımız değil yaşattıklarımızdır yaşayamadınız belki ama çocuklarınızın yüreğine o kutsal merhamet duygusunu yerleştirmiş oldunuz siz va rolduğunuz için onlar bu alemde yok olmadılar

    günün öykü yazarını ve öyküsünü içtnlile tebrik ediyorum saygılarımla...